Ölüm ile ayrılığı tartmışlar, elli gram fazla gelmiş ayrılık diye bizim oraların Abdalları türkü söylerlerdi. Ben de arada estikçe söylerim. Bugün yine aklıma geldi. Ölüm aslında daha kolay, kalan için. Kalan, geride kalanları toplayıp düzeltene kadar ömrü geçiyor ama hiçbir şey para etmiyor o ömrü yerine getirmeye. Getirmek isteyen didiniyor, uğraş veriyor, çabalıyor ama çözemiyor. Tüm gayreti çöpe gidiyor. Sonra yine o kötü oluyor. Lan asıl ölen kötü! Ölen kötü olmasa yaşayan bu kadar eziyet çeker miydi hayatta?
Az kaldı az diyorum içimden. Sicimle birbirine bağlı olan hayatlar urganla yok olup gidiyor. O urgan ki boynunda dünyanın yükü çekseler altındaki kürsüyü kırılacak zaten hali hazırda da kırık olan boşluğu. Sebep belirtmeden, acele ederek, habersiz, koşa koşa, ateş almaya gelir gibi öyle lanet yani! Gitmese olmaz mı giden? Bazen iki dudak arasında yaşıyoruz hayatı. Giden iki metre kefene müptela. Herkesin küçük kıyameti o sıra. Tek bir sayha onlara da çalınıyor mu? Yoksa Azrail çan çalarak mı geliyor? Kiliselerdeki, saatli kulelerdeki çanlar gibi. Acı acı yokluğu çalıyor varlık içinde değil mi?
Var mıyız ki? Var olsak varlığımıza delil aramaya ne gerek var dünya bir aldanışsa. Yokluğu çalmak. Kapıdan ya da bacadan. Hırsız kapıdan da gelmez ki… gelen hırsız mı ki? Gelmesin gidecekse hırsız bile olsa. Varlıktan geç. Yokluğu arayın basit denklemler üzerinde. Tüme mi varırsınız tümden mi gelirsiniz bilemem. Matematiğim iyi değil mantık da yürütemem. Azdan az çoktan çok ama eşit değil gibi. Eşitlik varlıkta yok olmak gibi. Haklı sancılar çekiyorum benlik davası içinde benliğini bir kenara bırakamayan o sufi benim. Zahit olanda benle.
Tan yeri ağarırken kalkıp kararırken teslim ettiğim ömrümü hiçe sayan ömür törpüsü bir hayat. Bu hayat da hay* can değil miydi? Canımız çıkınca mı anladık hay* van olmadığımızı toprağa gömdüler diye. Toprağın bağrına ne ekersen can verir demiştim önceleri ama insan tohumu yeşermez. Kan olmazsa suyu. Su ile açmaz çiçek kan gerek.
Hep yolcuyuz böyle geldik gideriz, dünya senin vatanın mı yurdun mu? Diyor Neşet dedem. Vatanımız neresi, insanın insana yük olduğu bu zamanda canın da bedene mülk olduğunu düşünen güruh, nerede? Gitmeyeceksiniz tamam siz. Dünyanın sırtına kazık çakıp oraya da bayrak dikeceksiniz. Telli duvaklı.
Bu var oluş sancısı, bu gaflet, bu terane. Dilimden dökülen bu başkaldırı kelimelerime vururken darbe, ben, ben olmayı bırakacağım büyük ihtimalle Atsız’ın meçhulünde. Meçhul kaderi de Tanrı yazmış. Gitmesek de.
03.11.22/fk
3 Kasım 2022 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
telaşsız
çaresizlik diye bir şey var mı emin değilim ama tüm yardımları reddetme, derdini anlatamama, çabalamama ve hevessizlik var. istesem çare ar...
-
Fatımalar düşkündür babalarına, babalarından sonra kalmak mirastır Hz. Fatıma'dan onlara... 25.05.19/03:27|fatikozanoğlu
-
Hiç giymediğim kıyafetlerim oldu yıllar var. Kiminin bedeni uymadı. Yokluk gördük çok zaman. Birileri verdi koyduk bir köşeye. Giyilmedi, gi...
-
Bir arkadaşım var, her ne kadar tanımasam da kimdir, necidir bilmesem de... ben kendime "yazarak konuşanlar" derken o "sonral...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder