Merhaba, öylesine cümleler kurmak için huzurundayım benliğimin. Geçmiş
Cuma’nın hürmetine küfürsüz cümlelere geçmiş mi bilemem ama bulunmaktayım en
fiilimsisinden. Yıllardır okurum, her şeyi zaman bulup kendimi ödüllendirmek
istediğim her an. Zira kıymetini bilmiyoruz en değerli anımızın, zamanımızın.
Benim en büyük pişmanlığım hep daha az okumamdır. Kitaplığımda alınmış ama
okunmamış, sırası gelmemiş, tecrübe edinilmemiş nice kitaplar var başka
hayatları anlatan. Roman demiyorum sadece. Her kitap bir hayat bir tecrübe.
Okudukça yazmak iyi geliyor. Yazdıkça pekişiyor aklında okudukların.
Önceleri bir konu hakkında yazmadan okumamayı tercih ederdim etkilenmemek
için. Sonra da benzer bir cümle denk gelince kendimi ilk o cümleyi ben kurdum
diyememenin acizliği ile kendi içimde kendimi sindirirdim. Korkakça. Yazık
kalemini korkak alıştıranlara. Divan Edebiyatında Nefi’yi bilmeyen yoktur. O
usta övdüğünü öyle över öyle över ki sanırsın Silifke Yoğurdu. Ama yerdiğini
yerişi ancak teneşir paklar bunu dersin. Ben Nefi’yi çok severim. Örnek de
almışımdır geçmişimde. Ancak insan büyüdükçe diline kendi acı biberini kendi
sürüyormuş, ayaklarına prangayı kendi takıyormuş. Büyümemeyi çok geç ama
yeğlerdim. Büyüdükçe artıyor insanın derdi gamı.
Bi söz var iki manada da kullanılır güzel bir atasözüdür. Dereyi görmeden
paçayı sıvamak. Deriyi diye de kullanılır. Ben bu sözü o kadar hayat felsefesi
edinmişim ki, hani gelip dünyanın anahtarını verseler elime açmaya yeltenmem.
Bu devir de değişecek, her şey geçecek diye. Hazıra konamayışım, çabalayışım,
iç huzursuzluğum hep olacak. Büyüdüm çünkü. Yanlış anlaşılmasın bu benim
korkaklığımdan da değil. Temkini elden bırakmıyorum hepsi bu. Giden gidiyor.
Bu dünya geçici. Ölüm varsa kalıcılık yoktur çünkü.
Kırk yılda bir gibi diye bir söz vardır. Hani bir fırsatı beklersin de o
tam pes ettiğinde sana gelir, ya da kırk gün kar yağar bir gün av olur o zaman
da çarık yırtık olur derler ya. Bu sözü ne zaman iş işten geçse ben söylerdim
babama, babam senin lafın derdi düşünün kendime nasıl mal ettiğimi? Bazen de
bir şeyi kırk yıl düşünsek aklımıza getiremeyiz ya, ya o kadar şaşırtmıştır ya
üzmüştür ya da sevindirmiştir işte. Bir de Peygamber Efendimizin bir sözü var
ya, bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum diye. O kadar hevesli o kadar
sadakatliyiz işte. Bir de ben iyi yaparım bu işi bir acı kahvenin kırk yıl
hatrı vardır derler. Nice insanlarla nice kahveler içtik adı sanı kalmadı
çoğunun. Hatırımızda izi bile kalmadı zehir zıkkım olsun. Bir de bazen bizim
büyükler derler ya benim konumuma gelmek için kırk fırın ekmek yemen lazım
diye. La sizin kırk ile derdiniz ne bilmiyorum ama kılı kırk yarıp, kırkından
sonra azıp, delinin attığı taşı kuyuda arayan kırk akıllıyı geçip, kırkında
erişip, katranı kırk yıl kaynatıp, sonunda kırk satır mı kırk katır mı deyip
sürgüne de ben gidecem kırk haramilerle kırklarla yedilere karışıp.
Kafamın ne denli karışık olduğunu siz düşünün yani. Sayılar bahane. Köşeli
bir jeton beynimin içinde. Gözlerim perdeli. Bir deli meczupluğu var üzerimde.
Aklımı peynir ekmekle yemişim ben. Aciz bir bağlama çalar içimde. Mızrabı tele
değil yüreğime değer. Yaslı haberlere alıştık, yaşlı gözler, serde erkeklik var
der. Acıyı da severiz. Kadir kıymet bilmeyen Azrail değildir. Mevsimi gelmişe,
hasat zamanı başlamıştır gönüllerde. Hüsrana uymayın, her hasret bir vuslat
yaşar tende.
11.11.22/01:37/fk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder