30 Aralık 2022 Cuma

Teşekkürler Hayat!

Selam Canım Kendim. Canım 30 yaşım. Bu günleri gülerek hatırlayacağım kara bahtım. Yetim kalışımın altıncı yılı. Hayatı gerçekten öğrendiğim koca 2022. Ne çok şey öğrettin bana sen o kara günlerin ardından. Hastalıklar, depremler, yangınlar ve daha sayamadığım nice acılardan sonra ilaç gibi geldin ey 2022! 
Bana en başarısız, işe yaramaz, değersiz olduğumu gösteren aylar yaşattın. Tırnaklarıma kadar kemiklerimi sızlattın. Acıdan ve yorgunluktan 10 yaş büyük bir beden ve 30 yaş daha yorgun bir ruh bıraktın. Saçlarıma aklar zamansız düşeli 15 yıl olmuştu. Yüzümdeki kırışıklıklar da erken geldi. Omuzlarımdaki baskı artık daha ağır. Evlen diyen insan sayısı arttı. Aile kavramı artık yok benim için. 4 erkeğin bir bacısıydım. Insan bacısını senede bir kere olsun aramaz mı? Bu kadar mı kötüydüm lan! Diyesim de yok artık. Herkes kendine. Ben herkeseydim. Ben de bana kaldım. 
Bu yıl hiç zorlanmadığım kadar zorlandım. İşsiz kaldım, evsiz kaldım, parklarda günümü geçirdim. Ayağımı hep yorganıma göre uzattım. Ama temmuzun sıcağı sırtıma geçti. Kan ter içinde Asya'da yandım. Elimde bir valizimle ortada kaldım. En güvenmediğim insan kapısını açtı. En çok güvendiklerime ulaşamadım bile. Canları sağolsun. Ön yargılarımdan arındım. Rahatlığımdan ödün verdim. Asla yapmam dediğim şeyleri yaptım. Güvenmemem gereken insanlarla yola çıktım. Yeni başlangıçlar iyi gelir sandım. Güzel ayakkabılar hep güzel yerlere götürür yanılgısına kandım. İçimi hep olmayacak insanlara döktüm. Sonunda ben kazandım. Belki hâlâ iyi bir işim yok hâlâ iyi bir gelirim yok, olabilir, ama ben bu yılı 1-0 önde bitiriyorum. 
Hz. Yusuf gibi çok çileler çektim. Mükafatını artık sadece Allah'tan diliyorum. Zamanı geldiği zaman hayırlısı ile diyerek. Ben bu yüzyılın zindanında boşluğa saplandım. Hiçlik batağında dibi gördüm. Yokluk sancısı çektim. Ama iyiki çekmişim. Bu kadar şeyi ne çok geç kalarak öğrendiğime sitemler ettim. Öğrenmek ne güzel değil mi? Dersimi klasiktir hayattan aldım. 2022 yılında üst üste ne Osmanlı Tokatları yedim. Güldüm geçtim. 
Hayat yerinde sayarak geçmiyor. Hayat deli çağlayan. Hayat bilinmeze yolculuk. Yürüyerek gidilmez koşmak gerek. Ne istiyorsan onu almak için koşmalısın. Bayrak yarışı her durak. Yorulmadan yol almak. Yorulanı, bekleyeni, pes edeni affetmez. Aslan ile ceylan gibi olmalıyız. Karnını doyurmak istiyorsan, açsan ve halin yoksa o avı senin yerine kimse avlamaz. O yüzden ceylanlar ot yer çaba sarf etmez karnını doyurmak için ama canı için koşmak zorundadır. Aslan koşmazsa aç kalır. 
Hayat hep bir koşuşturma, acelen varmış gibi yaşarsan tadını çıkaramazsın. Ama tadını çıkarmak istiyorsan yolda kalırsın. Yolda olmak da güzeldir ama her durakta durulmaz. 
Demem o ki ben bu yıla çok şey borçluyum. Benden aldıkları ile ödeyemedim çünkü gelecek geçmişin yanında daha ağır basıyor. Teşekkür ederim koca bir yıl nasıl geçtin öyle uzun. 365 günü tüm iliklerime kadar yaşattığın için minnettarım. Ders çalışmamak için izlediğim filmler, kimseyle konuşmamak istediğim için okuduğum onca kitap, birileri ile boşu boşuna geçen zaman, ağrıyan kol ve bacaklarım. Ağlamaktan şişen canım gözlerim. Yürümekten nasır tutan ayaklarım. Ne çok şey öğrettiniz bana. Teşekkür ederim size de. Yıkanınca örülmeyi bekleyen saçlarım, örgü örmeyi bu yıl öğrendim. Bu kadar titiz değildim çok pislik gördüm. Uykuyu bu kadar sevmezdim uykucu oldum. İnancımın huzurunda şükre doydum. Bu yıl kendimi tanıdım. Yok oldum. 
Teşekkürler hayat. Teşekkürler son gününde 2022. Ve sevmediğim ve hiçbir zaman sevmeyeceğim Aralık Ayı. Öğrettikleriniz saymakla bitmez. Ama aklıma geldikçe eklerim. Her yıla bir teşekkürü borç bilirim. 
Kuruyan çiçeklerim, dağı ve gök yüzünü hasretle izlediğim eski evim, arada yatıya gelen güzel arkadaşlarım, taşıyamadığım poşetlerim, ağlamaktan utandığım zamanlar, kalbimin hiç duyulmayan sesi, vicdanımdaki sızılarım. Hep kendime kızmalarım. Ne çok şey öğrettin be 2022. Dolu dolu, hakkını vererek, gideni aratarak öyle bi geldin ki gelişin de gidişin gibi sert oldu. 
Ama teşekkürüm baki! Hayatımda öğrenmem gereken her şeyi hızlandırılmış kurs gibi önden iteledin. Imanımı gevrettin. Her gece ağlattın. Bir gün vaktinde uyutmadın. Bir kere içimi ferahlatmadın. Bir kere içten samimi bir kahkaha atmadım. Ben ben olmayı sayende bu yıl biber yemiş gibi acı acı çıkardım. Hakkını vererek. Ahtım olsun senden sonraki yıl seni aratmayacak. 
Ben dersimi aldım. Ben dersimi aldım. Ben dersimi aldım ey hayat! Ey evren mesajımı al, ben dersimi tövbesini geri alanlar gibi aldım. 😁 ve her şeye rağmen güler yüzümde tebessümüm hep vardı. 
Teşekkürler hayat! Bana beni öğretmeyi seçtiğin için. Bu yılın büyük ikramiyesi geçen yılın acılarına bir çizgi çekmek olsun. Altına ama. Dersimi unutmayım diye. Üstünü çizdiklerim kendi yolunda. 
Yine teşekkürler koca yürekli 2022'nin kalın kafasına girmediği için dersini çift dikiş veren deli kızı. 
Bana kattıklarıyla tanıdığım herkese çok teşekkür ediyorum. Dün otobüsle giderken bir baba iki çocuğundan küçük olanın elini tutmuş gidiyor, küçüğün elini de bi büyüğü tutuyor. Baba eli bırakınca küçük biraz şaşırıyor. Babayı gören bi büyük de yol durumundan birakıyor. Küçük ortada eli arkada bi büyüğe yetişmeye çalışıyor. Diğeri umrunda değil. Sallamıyor. Çocuk babaya doğru gidiyor baba da telefonda. Bir dakikalık o manzaramda o küçücük çocuk ortada umut ederek ama yalnız, desteksiz, ama birileriyle yürümeyi öğreniyor. Ben o çocuk kadar şanslı değilmişim. 😁 oldum olası geç öğrenirim. 
Teşekkürler hayat! Büyümeye zaman tanıdığın için. Görecek günlerim olduğu için. Güle güle iki gözümün çiçeği 2022. Kaldığın yer nur olsun. 😁ömrüm olursa tekrar asla sana gelmeyeceğim. Uzaktan öylece düşündükçe güzelsin. Karıncalanan 
parmaklarımla sana veda ediyorum, beni unut! 
Herkesin şimdiden yeni yılı kutlu olsun. Umudunuzu kaybetmeyin. 2023 yılı şans, bereket, sağlık ve huzur getirsin. Esen kalın! 

05:02/31 Aralık Cumartesi 2022|fk

23 Aralık 2022 Cuma

bedenin yükü

Bilir mi insan? Insan bilir mi? Bilmiyorum der mi? Bilmezler... İç çekerek bir Orhan Veli dedim içinden. Bilmezler yanlız yaşamayanlar... ahhhh! Derin bir iç çekiş daha. Tüm gücümle yok olmaya çalışıyorum. Çok yorgunum. Ve yorgunluğum bitsin istiyorum. Yaşama hevesim yok. Bir hayalim yok. Bir dünya ki içim. Içim içime sığmıyor. Ben de bilmiyorum. Kimse bilmiyor. Olmayan yaralarım sızlıyor. Saçımdan tırnağıma kadar. Insanın saçı ağrır mı? Bedenimi taşımaktan acizim. Bedenin yükü ne ağırdır. Insan eti ağırdır. Ruh olmazsa insan o eti nasıl kaldırır. Ruhum firarda. Bilinmez iklimlerde kâh yanıyorum kâh donuyorum. Bazen Sahra'da bazen Gobi'de. Giderken sormadı bile. O bile sahiplenmemiş beni. Bedenim düşünüyor Ya Rabbi! Ruh değil miydi can taşıyan?
Yalansız dolansız dümdüz bir hayat var demişler. Kimsenin kimin kimsesi olmadığı bir yerde dağ doruklarında bulutlara yakın. Serin ve güneşli. Soğuk suların dağ keçilerinin olduğu kartalların yuvası. Insan eli değmemiş. Dağ çiçeklerinin mis kokusu. Nasıl yorgunum bir bilsen. Bir iç daha çekiyorum. Dünyada yaşayışım son bulsun. Bir alem ki alemlerden alem beğen. Süra İsrafil üflesin. Yorulanlar dinlensin.
Bedenim yorgun. Bedenim ağır. Derin bir uyku hali ama uykuya hasret. Kapanmayan gözler, gözler sevinci özler. Huzur ile ersin murada, develer tellal pireler berber olsun. Çocukluğumda hiç masal dinlemedim. Masal ne onu Türkçe kitaplarından öğrendim. Yokluğunu da çekmedim. Masallarla büyüseydim bir kurtarıcı arardı gözüm uykularda. Yok benim benden başkam.
Kuru sözlere, vaatlere karnım tok. Tırnağın varsa başını kaşı der annem. Tırnak insanın hayatında önemlidir. Dişinden tırnağından artır, tırnağınla kazı, dişini tırnağına tak çünkü kimse senin tırnağın bile olamaz derler. Tırnak diye kesip atıyoruz bir de. O bile ne kadar önemli bizde.
Kafam o kadar ağrıyor ki dayanamıyorum bu ağrılara. Bazen içimde hiçbir şey olmamaya direten ben diyorki çek git bu hayattan bu diyardan bu insanlardan. Alacak verecek kalmadı. Bırak. Helali hoş olsun acıların. Yanına kar olsun yaşadıkların. Çık yola. Yol nereye... olmaz. Bir iki kelimemde bile bir pes etme. Etme be! Ettiklerin yetmedi mi kendine? Kalk doğrul! Buda geçer...
Umarım uyandığınızda tüm dertleriniz geçer. Acılarınıza alışmayın. Sabahın serinliği kalbinizin ateşini söndürsün. Ferah uyanın güne. Gönülden dualarınız olsun. Esen olun!
24.12.22/04:04|fk 

30 Kasım 2022 Çarşamba

bizde ölenlere kuş olup uçtu derler...

Adını mıh gibi aklımda tuttuğum Aralık ayı geldi çattı. Ayırdı sevdiklerimizden bizi. Soğuk yüzü içimizi titretti. Ruhların sustuğu vakit esti tenimizde acı acı rüzgarı. Rüzgar ne getirdi ki bana, benden alıp gitti babamı. Soğuk bir Bişkek sabahı yurtta. Telefonuma saat yedide gelmiş buz gibi bir mesaj. Arayıp sana sormak istedim. Doğru mu diye. Insan ölen kişiyi arayıp öldün mü diye sorabilir mi? Ben babamı bugün kaybettim. O çekip gitti. Beni deliler yurduna muhtar etti. Bir baba evladına yapar mı be! Insanın hiç babası ölür mü? 
Bu sorumun cevabını 01.12.2016 yılında aldım. Bütün aylar anlaşmış. Bu aya gelmek bu soğuk günü yaşamak için. Demedim mi ben sana, insan ölecekse baharda ölmeli diye? Insan helalleşmeden gider mi? Düşmanın mıydım senin? Hiç düşünmedin mi yarın yüreğine büyür diye? Oysa ben en çok seni severdim. Bir kere olsun bayramlar dışında sarılıp öptün mü? En kıymetlim derdin. Insan kıymet verdiğine böyle yapar mı? En çok ben yandım. Her yıl gidişine mahzun mahzun yanarken. Söyleyemediklerim diken gibi batıyor yüreğime. Rüyaları bekliyorum konuşmak için. Yetim oldum. Ona üzülüyorum. Sen baban öldüğünde çok üzülmüşsün. Ben üzülmüyorum artık. Büyüdüm. Ağrılarının dindiğine, sonunda dinlendiğine utanmasam sevinecem. Gözlerim yaşlı. 
Hani insan soğan doğrarken birkaç dakika soğanın acısına dayanamıyor gözlerinden yaşlar akıyor ya bir soğan insanı bu kadar ağlatırken sen düşün sana nasıl ağladığımı? Bir soğanın acısına katlanamazken bir insanın yokluğuna nasıl katlanayım sen söyle? 
Geçen gün numaranı kaydettim. Whatsapptan bakayım alan olmuş mu diye.. kimse almamış. Alsaydı arayacaktım yemin ediyorum.  
Bugün seni her yıl aradığımdan daha çok arıyorum. Çok yoruldum. İçim acı dolu. Başarısızlıklar silsilesi gibiyim. Neye elimi atsam kuruyor. Hangi yola çıksam kapalı. Sen olsan dua et derdin. Ediyorum. Ama Allah'ın unuttuğu yerdeyim. Kendimi bulamıyorum. Kara karıncayı gece gören Allahım beni görmüyor sanki. Unutulmanın verdiği korkunç acı ile çöldeki kör gibiyim. Çarpacak bir şey yok, tutunacak bir dal da. Kumlara bata çıka güneşin alnında kavrulup bir o yana bir bu yana savruluyorum. Sırtımı Allah'a yaslamışım. Işığı arıyorum. 
Baba, evi hiç sorma bilmiyorum. Onlar dediğin gibi çoktan unuttu beni. Varlığında yoktular. Yokluk gibi. Bir gecede insan 10 yıl yaş alır mı? 10 yılda kaç gün var? 
Yazamıyorum. Burnum sızlıyor seni düşündükçe. Gözlerim yazdığımı göstermeyecek kadar puslu. Burnumdan geldi yokluğun. Oralar nasıl ki sen hâlâ yoksun.?
Baba yüküm çok ağır. Canım çok acıyor. Ölüm bir şey değil de yokluğun acıtıyor. Aratıyor. Bulamıyorum. Bulunacak yer değil gittiğin. Insan bu kadar uzaklara gider mi hiç? Iki seneden fazla oldu mezarına gitmeyeli. O bile iyi geliyordu. O taş yığını. Üstünde adın. Onu görmek bile huzur veriyordu. Dizinin dibine oturur gibi oturuyordum taşına. Hemen yanında annen. Fısıldardım toprağa duyacakmışsın gibi. Ben geldim. Kalk gidelim. Hem ne buluyon orada köyde su bile yok. Kurumuyor mu boğazın.? Kemikleri bile kalmadı diyorlar. Zalimler. Kalmasa kemikleri sızlar mı gidenlerin?
Kaç yıl oldu be babam, çok özledim. Başı bozuk yığına döndük. İtler bile güldü kimsesizliğimize. Sen bizim çatımızdın. Çatı gidince dağıldı temel bozuldu düzen. Öyle çok acıyor ki içim. İçinde çok olan hiçbir şey doğru değildir diyor biri. Çok ama benimki. Tarif edemediğim kadar. 
Bu kadar değil ama yutkunamıyorum. Bu kadar. Duyacakmışsın gibi. Görüp de kızacakmışsın gibi siliyorum yaşlarımı. Dik tutarak bükülmüş sıktımı, eyvallah diyerek kadere, açarak kollarımı gelin diyorum. Gelin acılar. Daha kötü ne olabilir dediğim yerde tükürüğümde boğuluyorum. 
Annenizin babanızın kıymetini yaşarken bilin. Hala arayıp sorabiliyorken şükredin. Olmayanlara merhamet edin. Sevgisiz kalmasın yürekleriniz duasız bırakmayın geçmişlerinizi. Gecenin soğuk yüzü varsa oralarda bizlere göz kırpan yıldızlar da var. Ay gibi doğsun yüreğinize güzellikler. Gördüğünüz kötülükleri geceye gömün. Esenlik dolun.! 
01.12.2022/fk| 03:25 

21 Kasım 2022 Pazartesi

GünSaydım

Yine uykunun tutmadığı aksi geceler. Penceremde çift başlı şizofren gölgeler. Kalbimde hafif bir ritim bozukluğu alışana kadar büyür korku. Yorgun olmadığımdan bu uykusuzluk. Zihnimi bile yormuyorum bir meczup rahatlığı ile. Deli demedim dikkat ederseniz. Deliyi aklı terkedermiş. Ben aklımı terketmek üzereyim. Her rüyada aynı manzara bir deniz ve dalgalar kıyıya vura vura. Hırçın bir kabartı rüzgarla ahenk içinde o heybetli tok sesler. Ne üstüm ıslanıyor ne bir telaş. Hergün görmenin vermiş olduğu rahatlıkla kıyıdan geçmeyi yeğliyorum. Geçtiğim yer farkettim kumsal da değil. Ben bir sert kayanın üstünde sendeliyorum. Şu meshur sözü bilen bilir. Rüzgar ne kadar sert eserse essin kayadan götüreceği tozdur, diye. Ben de biliyorum benden bir zerre karışmaz dalgaya. Su kabul etmez topraktan olanı. Şekil verir mayasına en fazla. 
Neyse, gölgelerle kafayı yemeden rüzgara karışmadan hazır mevsimiyken yağmur kar, ıslanırım inancımın taşıdığı her bir zerrenin rahmetinde hüşu ile. Farkındalık artıyor yaş ilerledikçe diyeceğim de zamanı geldikçe desem daha doğru olur. Büyüyoruz sanki çok lazımmış gibi her saniye. Halisesi saniyesinden benzersiz. Bilinmezliğin verdiği heyecan ve haz. Garip bir boyun eğişe bırakıyor kendini. Kaderini sev diyor Latinler. Benim adımı kullanarak. Başka çaremiz yok boyun eğiyoruz. Değiştiremeyince mecbur kalıyoruz. O da ayrı tevekkül. Iman ediyoruz. Hiçbir şey olmadığımız doğru. Eşrefi mahlukatız. Hep bir varlık içinde yokluk. Bu nasıl çelişki Ya Rabbi! Iliklerimize kadar boşluk. 
Içimde Mehmet Akif'ler inançla şiirler söylerken naralar atan atlılara hoyratlar diziliyor. Kürşat bile diz vuruyor Kabe'nin huzurunda. Atsız Tanrı Dağlarından rüzgar gibi esiyor. İrmaklar deli gibi çağlıyor. Beyaz kaplanlar, doğanlar, yılkı atları, kartallar, bir kurt uluması... Zihnimin içi dünyada hapsolmuş mahkum gibi volta atıyor Doğu'dan Batı'ya. Kuzey rüzgarları esiyor. Güneyde bir yere bir kuş göç ediyor. Geç kalmışlığın hain ezikliği içinde kaybolmuşluğu yaşıyor. Yorgun argın öldürmeyen acı güçlendirir diyor. 
Bir düş daha. Aylardır görmediğim babamı biraz olsun görmenin heyecanı. O güzel tebessüm de bir kaç ay yeter deyip huzurla uyanışım. Sağ olanların kıymetini bilme çabası bir geç kalmışlık burukluğu göğüste sancı. O tebessüm o ferahlık. Az kaldı gidişine methiyeler yazdım. Gidişin bile öyle mahzundu ki iki kelimen ömrümde her anıma özet oldu. Kötü de olsam her söze iki kelime ''iyiyim iyiyim" diye bir nokta koydum. Kötü olmak mümkün müydü, yokluk aleminde. Çok değil hepi topu bir kaç gün. Sevmem Kasım'ı da Aralık'ı da. Adı gibi soğuk aylar. Insan ölecekse baharda ölmeli. 
Havalar tam sevmek zamanı. Kalpler yumuşamış. Cemreler bir bir düşmüş. Aşk olmuş her yer. Ölürsen acısı da ılık hafif olur yokluğun. Günler uzun. Acı çekip yas tutmak için uygun. Çabuk unutmalık hava. Öleceksen baharda öleceksin mesela. Hani doğduğun gün ölürmüşsün ya öyleyse şanslıyım. Ilkbahar gönüllerin pasının silindiği, sevdaların filiz verdiği, börtü böceğin nameler düzdüğü, güneşin umut ışığı döktüğü aylar. 
Bu geç kalmışlık, yetememek hissi var ya, baya acıtıyor içini insanın. Sabaha karşı olacak ölüm. Öğle namazına mütakıben. Bekletmeyecen öyle soğuklarda. Beklemeye değmeyecekleri. Bir günde kaç saniye var. Ölüm de yorulur Azrail alırken can. 
Köpekler uluyor. Sabahı haber verecek horoz sesi duyamazsın hepsinin kellesi gitti çünkü. Vakitsiz öttükleri için. Tren sesleri de duyulmuyor. Buralarda hafif bir rüzgar sesi. Haberci. Bir de saatin arsız tıkırtısı. Bunların sessizlerini de yapmışlar. Kulak verse insan bu sese tahammül seviyesi bileklerini sıyırır. Ama alışıyor insan. Saatin sesine de, kalbinin sesine de bazen damarlarında akan kanın sesine de. Alışmak bile yerine göre güzel. Ait hissediyor insan. 
Yazamıyorum. Kağıt kalemle. Yazabilsem sizde rahat edersiniz bende. Güneşli bir sabah diliyorum. Telaşsız adımlarla. Ilık bir hava, tatlı bir tebessüm. Uyanın ey uyuyanlar kalktı hüzün. 
04:28/22.11.22|fk

14 Kasım 2022 Pazartesi

Sokrates ve Üç Filtre

Bir gün bir adam Sokrates’e: “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?” der.
Sokrates: “Bir dakika bekle” diye cevap verir ve devam eder: “Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna Üçlü Filtre Testi deniyor”. Adam merakla: “Üçlü Filtre?” diye sorar. “Doğru” diye devam eder Sokrates. “Benimle arkadaşın hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek iyi bir fikir olabilir. Bu ona üçlü filtre dememin sebebi. Birinci filtre: “Gerçek filtresi. Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam olarak gerçek olduğundan emin misin?” Adam: “Hayır, aslında bunu sadece duydum.” “Tamam” der, “Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun… Şimdi ikinci filtreyi deneyelim, yani iyilik filtresini. Arkadaşın hakkında bana söylemek istediğin şey iyi bir şey mi?” diye sorar Sokrates.
Adam Sokrates’e: “Hayır, tam tersi” diye cevap verir. Sokrates: “Öyleyse onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı. İşe yararlılık filtresi; bana arkadaşın hakkında söyleyeceğin şey benim için yararlı mı?” diye sorar. Adam şaşırarak: “Hayır! Gerçekten de değil!” Sokrates: “İyi o zaman. Eğer bana söyleyeceğin şey doğru değilse ve yararlı değilse, bana niye söyleyesin ki!” der.

11 Kasım 2022 Cuma

40'lar

 

Merhaba, öylesine cümleler kurmak için huzurundayım benliğimin. Geçmiş Cuma’nın hürmetine küfürsüz cümlelere geçmiş mi bilemem ama bulunmaktayım en fiilimsisinden. Yıllardır okurum, her şeyi zaman bulup kendimi ödüllendirmek istediğim her an. Zira kıymetini bilmiyoruz en değerli anımızın, zamanımızın. Benim en büyük pişmanlığım hep daha az okumamdır. Kitaplığımda alınmış ama okunmamış, sırası gelmemiş, tecrübe edinilmemiş nice kitaplar var başka hayatları anlatan. Roman demiyorum sadece. Her kitap bir hayat bir tecrübe. Okudukça yazmak iyi geliyor. Yazdıkça pekişiyor aklında okudukların.

Önceleri bir konu hakkında yazmadan okumamayı tercih ederdim etkilenmemek için. Sonra da benzer bir cümle denk gelince kendimi ilk o cümleyi ben kurdum diyememenin acizliği ile kendi içimde kendimi sindirirdim. Korkakça. Yazık kalemini korkak alıştıranlara. Divan Edebiyatında Nefi’yi bilmeyen yoktur. O usta övdüğünü öyle över öyle över ki sanırsın Silifke Yoğurdu. Ama yerdiğini yerişi ancak teneşir paklar bunu dersin. Ben Nefi’yi çok severim. Örnek de almışımdır geçmişimde. Ancak insan büyüdükçe diline kendi acı biberini kendi sürüyormuş, ayaklarına prangayı kendi takıyormuş. Büyümemeyi çok geç ama yeğlerdim. Büyüdükçe artıyor insanın derdi gamı.

Bi söz var iki manada da kullanılır güzel bir atasözüdür. Dereyi görmeden paçayı sıvamak. Deriyi diye de kullanılır. Ben bu sözü o kadar hayat felsefesi edinmişim ki, hani gelip dünyanın anahtarını verseler elime açmaya yeltenmem. Bu devir de değişecek, her şey geçecek diye. Hazıra konamayışım, çabalayışım, iç huzursuzluğum hep olacak. Büyüdüm çünkü. Yanlış anlaşılmasın bu benim korkaklığımdan da değil. Temkini elden bırakmıyorum hepsi bu. Giden gidiyor. Bu dünya geçici. Ölüm varsa kalıcılık yoktur çünkü.

Kırk yılda bir gibi diye bir söz vardır. Hani bir fırsatı beklersin de o tam pes ettiğinde sana gelir, ya da kırk gün kar yağar bir gün av olur o zaman da çarık yırtık olur derler ya. Bu sözü ne zaman iş işten geçse ben söylerdim babama, babam senin lafın derdi düşünün kendime nasıl mal ettiğimi? Bazen de bir şeyi kırk yıl düşünsek aklımıza getiremeyiz ya, ya o kadar şaşırtmıştır ya üzmüştür ya da sevindirmiştir işte. Bir de Peygamber Efendimizin bir sözü var ya, bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum diye. O kadar hevesli o kadar sadakatliyiz işte. Bir de ben iyi yaparım bu işi bir acı kahvenin kırk yıl hatrı vardır derler. Nice insanlarla nice kahveler içtik adı sanı kalmadı çoğunun. Hatırımızda izi bile kalmadı zehir zıkkım olsun. Bir de bazen bizim büyükler derler ya benim konumuma gelmek için kırk fırın ekmek yemen lazım diye. La sizin kırk ile derdiniz ne bilmiyorum ama kılı kırk yarıp, kırkından sonra azıp, delinin attığı taşı kuyuda arayan kırk akıllıyı geçip, kırkında erişip, katranı kırk yıl kaynatıp, sonunda kırk satır mı kırk katır mı deyip sürgüne de ben gidecem kırk haramilerle kırklarla yedilere karışıp.

Kafamın ne denli karışık olduğunu siz düşünün yani. Sayılar bahane. Köşeli bir jeton beynimin içinde. Gözlerim perdeli. Bir deli meczupluğu var üzerimde. Aklımı peynir ekmekle yemişim ben. Aciz bir bağlama çalar içimde. Mızrabı tele değil yüreğime değer. Yaslı haberlere alıştık, yaşlı gözler, serde erkeklik var der. Acıyı da severiz. Kadir kıymet bilmeyen Azrail değildir. Mevsimi gelmişe, hasat zamanı başlamıştır gönüllerde. Hüsrana uymayın, her hasret bir vuslat yaşar tende.

11.11.22/01:37/fk

        

                             

3 Kasım 2022 Perşembe

payız🍂

Ölüm ile ayrılığı tartmışlar, elli gram fazla gelmiş ayrılık diye bizim oraların Abdalları türkü söylerlerdi. Ben de arada estikçe söylerim. Bugün yine aklıma geldi. Ölüm aslında daha kolay, kalan için. Kalan, geride kalanları toplayıp düzeltene kadar ömrü geçiyor ama hiçbir şey para etmiyor o ömrü yerine getirmeye. Getirmek isteyen didiniyor, uğraş veriyor, çabalıyor ama çözemiyor. Tüm gayreti çöpe gidiyor. Sonra yine o kötü oluyor. Lan asıl ölen kötü! Ölen kötü olmasa yaşayan bu kadar eziyet çeker miydi hayatta?
Az kaldı az diyorum içimden. Sicimle birbirine bağlı olan hayatlar urganla yok olup gidiyor. O urgan ki boynunda dünyanın yükü çekseler altındaki kürsüyü kırılacak zaten hali hazırda da kırık olan boşluğu. Sebep belirtmeden, acele ederek, habersiz, koşa koşa, ateş almaya gelir gibi öyle lanet yani! Gitmese olmaz mı giden? Bazen iki dudak arasında yaşıyoruz hayatı. Giden iki metre kefene müptela. Herkesin küçük kıyameti o sıra. Tek bir sayha onlara da çalınıyor mu? Yoksa Azrail çan çalarak mı geliyor? Kiliselerdeki, saatli kulelerdeki çanlar gibi. Acı acı yokluğu çalıyor varlık içinde değil mi?
Var mıyız ki? Var olsak varlığımıza delil aramaya ne gerek var dünya bir aldanışsa. Yokluğu çalmak. Kapıdan ya da bacadan. Hırsız kapıdan da gelmez ki… gelen hırsız mı ki? Gelmesin gidecekse hırsız bile olsa. Varlıktan geç. Yokluğu arayın basit denklemler üzerinde. Tüme mi varırsınız tümden mi gelirsiniz bilemem. Matematiğim iyi değil mantık da yürütemem. Azdan az çoktan çok ama eşit değil gibi. Eşitlik varlıkta yok olmak gibi. Haklı sancılar çekiyorum benlik davası içinde benliğini bir kenara bırakamayan o sufi benim. Zahit olanda benle.
Tan yeri ağarırken kalkıp kararırken teslim ettiğim ömrümü hiçe sayan ömür törpüsü bir hayat. Bu hayat da hay* can değil miydi? Canımız çıkınca mı anladık hay* van olmadığımızı toprağa gömdüler diye. Toprağın bağrına ne ekersen can verir demiştim önceleri ama insan tohumu yeşermez. Kan olmazsa suyu. Su ile açmaz çiçek kan gerek.
Hep yolcuyuz böyle geldik gideriz, dünya senin vatanın mı yurdun mu? Diyor Neşet dedem. Vatanımız neresi, insanın insana yük olduğu bu zamanda canın da bedene mülk olduğunu düşünen güruh, nerede? Gitmeyeceksiniz tamam siz. Dünyanın sırtına kazık çakıp oraya da bayrak dikeceksiniz. Telli duvaklı.
Bu var oluş sancısı, bu gaflet, bu terane. Dilimden dökülen bu başkaldırı kelimelerime vururken darbe, ben, ben olmayı bırakacağım büyük ihtimalle Atsız’ın meçhulünde. Meçhul kaderi de Tanrı yazmış. Gitmesek de.

03.11.22/fk

28 Ekim 2022 Cuma

kaygı

"Hayat turuncu olmalı ama boyası da akmamalı" diyordu bir yazar. Bugün farkettiğim üzre benim hayatım gri ile bej arasında üç harfin ortasında yuvarlana yuvarlana diyecem de sallantıda, diken üstünde,  başkasının ellerinde parçalanıp gidiyor gibi. Bu iki rengi bilirsiniz, gri rengi siyah ve beyazı katarak oluştururken bej rengini ise bi kaynak şòyle elde ederiz diye yazmış, kahverengiye ek olarak turuncu dahil edilebilir. Bej ayrıca sarı, beyaz, turuncu ve grinin de birleşimidir, nokta. Gördünüz mü hayatımın ne renk olduğunu?
Kainata şöyle bir bakın insan dışında tüm canlıların kaygısız olduğunu görürsünüz. Atlar, eşekler, sığırlar, koyunlar ya da doğadaki otoburlar sadece otlarlar. Et oburlar da koşarlar koşarlar maratondadırlar. Hep bir acele hep bir koşturma... ama karınları doyunca kaygı biter. Kendi aralarındaki mücadeleler vardır elbet ama bir insanoğlu gibi kurt bugün eve ne götürecem, aslan bu kış çocuğa mont almak lazım, ya da kuş ben şu davette ne giyecem diye düşünmezler. En sade doğal halleri ile her türlü elbiseden güzel giyinirler dört mevsim. Gök yüzü bile renk değiştirir. Sular ondan deli gibi dalgalı. Ağaçlar sonbaharda ayrı baharda ayrı güzel. Bunlar demiyor bu kış ne edecez doğalgaz faturası ne olmuş öyle ya! Diye. Ya da koltuk takımımızı yenileyelim hayatım hep mercan hep mercan biraz da zümrüt kullanalım demiyor balıklar. Sinekler tektaş beklemiyor üremek için.
Demem o ki insanoğlunun sırtında bir yük gelişecek, her yıl bir diğer yıldan üstün telefon almazsa modadan geri kalacak. Gelişim değişim demek. Evrimağacında okudum ahtapotlar bir kavanozu, pet şişeyi açabiliyormuş. Gördükleri yüzü unutmayacak hafızaya sahiplermiş. La hayvanların 3 kalbi 9 beyni var çağın hangi teknolojisini geliştirdiler, yapay zeka, robot, kuantum ya da uzay teknolojisi falan? Önemli olan bir şeyin sizde olması değil onu kullanip işlevsel hale getirmek. Kullanmadığın zaman bilgi bile çöptür.  Sınıflandırmasını yapamayacam şkmdi ne tür bigi diye.
Sadede gelmek gerekirse pek dertliyim. Kafam karma karışık. Yazmak istiyorum ama yazmak istediğim kelimeler cümleme sığmıyor. Cümleyi uzatıp paragrafla uğraşmak işime gelmiyor. Kısa ve anlamlı tek bir kelime yazmak istiyorum Allah'tan sansür uygulanma olayı yok. Ama onu da yapasım yok. Aşağıda bir tren sesi. Sirenler çalınıyor. Gidenler bir umutla gidiyor dönenler hep yaralı.
Geceye Hüsnü Arkan'dan bir şarkı bırakıyorum. Eylül gideli bir ay oldu Kasım da geldi ama...
Bu deli eylül, bu yelkovan kuşu, sabır akşamları
Sabah olsun geçer geçer bu zulüm
Bir kapıyı açar, sokaklara vurur
Yürür gidersin ömrüm
Yılların kucağında uyur uyanır
Güler geçersin

Basıp gidesim var ki vallah
Düşüp ölesim var
İki hevesim var ki vallah
İkisi de sensin

Yakıp gidesim var ki vallah
Seni göresim var
İki sebebim var ki vallah
İkisi de sensin
...
28.10.22/22:22/fk

5 Ekim 2022 Çarşamba

Məndə sığar iki cahan, mən bu cahanə sığmazam.

İnsan bazen ne düşündüğünü bilemez derler ya, aslında ne düşündüğünün farkındadır da anlamlandıramaz. Nerede nasıl, o halde kendini bulacağını bilemez halde aklının bir köşesinden bir köşesine volta atar mahkûm misali. Zaten aklındakini dışarı yansıtamayan faaliyete geçiremeyen insanın da düşüncesi bir nevi mahkûm gibidir. Gibi edatını atın mahkûmdur.
Bazen aklımızdan taşıp yol bulmaya çalışan cümleler vardır, yine benzetme edatına sığınarak hani ırmaklar dolar çağlar da benliğini denize boşaltır ya biz de o kelimeleri toplar cümle denizine dökeriz. Cümleye sahi neden cümle denir bilir misiniz? Şu insan kalabalığı anlamında olanı vardır. Cümle cihan sığmaz içre… Ya da aç olan cümle cihanı aç sanır… Gibi. Cümlemiz, cümlemizi aştı.
Düşünüp duruyorum, şu bi söz var hani ne düşüncesiz adamsın, derler. Bir insanın hiç düşünmeden yaşayabileceği mümkün mü bilmiyorum. Hiçbir şeyi düşünmek istemesek de zihnimiz daima saat gibi işliyor. Makaralar sarıyor. Düşünmemek elde değil yani. Düşünüyorum o halde varım demiş Dekart. Bak işte düşünmeyen insan var olabilir mi? Belki büyük, filozofça şeyler düşünmez ama çoban hayvanlarını, anne çocuklarını, zengin paralarını, aptal millet ne bok yemiş onu düşünür. 
Ben de düşünüyorum geçmişte yaşadıklarımı, arkadaşlarımı, dünü, bugünü, yarını… Yarınlar bizim. Ama öyle bir zaman geliyor kafa aniden bir anıda takılıp kalıyor. Hatıra, hafıza, hazine, muhafız, hafız… Tekrar. Derken ara ara yine aynı yerde takılıyor. Çözümlemeyi bekliyor kişi tek başına onu nasıl çözecek üstesinden gelecek ve unutacak bilemiyor. Kötü bir şey olduğu için değil karmaşadan kurtulmak maksat.
İnsanoğlu hep ben şöyle iyilik yaptım şöyle karşılık görmedim, yok bunu yaptım bu oldu… gibi yerlerde bozuk saat gibi takılı kalıyor. Bir de guguklu olanından. Duruyor zaman guguk guguk guguk. Zamanı değil. Acelem var. İşim var sonra diyorsun. guguk guguk guguk. Anılar da öyle zamanlarda kapıya dayanıyor alacaklı gibi. Balık bilmezse Halik bilirdi.
İyiliği o kişiden karşılık bekleyerek yapmayız. O kişi zaten düşmüştür. Allah rızası için yaparız. Allah da biz o iyiliği unuttuğumuzda tam yeri tam zamanı gelince karşımıza çıkarırdı. Değil mi? Öyle öyle. İnsanların hayata geliş amaçları vardır o amaçları tamamladıklarında ölür derler. Bence o amaç gerçekleşince başka amaç doğar. Ölürse ten ölür canlar ölesi değil.
Kızdığım nokta şu oluyor çoğu zaman, neden bu insanlar yarın yokmuş gibi yaşadıkları yetmiyormuş gibi yarının başkaları için de olmayacağı kanısındalar o oluyor. Ne insanlar tanıdım sadece dostluk gösterdim ama ilk fırsatlarını bulduklarında ilk beni sildiler. Buna anlam veremedim. Demek ki ben de öyleyim dedim. Ben öyle olmasam benim karşıma böyle insanlar çıkmaz dedim. Ama içim başka dilim başka konuştu.
Sahi neden? Neden bu vefasızlık? Ben mi çok şeyim? Gamsız! Siz mi çok sahteydiniz? Hele bazıları vardı, Aytmatov diyor ya, bir konuşacak olsam yüzlerine bakacak yüzleri kalmaz, diye. Harbi doğru. Bazıları öyle riyakârdı ki, siz bir hiçmişsiniz gibi davrandılar. Sen bir yerlere gelemezsin, bir şey yapamazsın, bir yere gidemezsin, torpilin yoksa aklının önemi yok gibi… Sahi size ne oldu? Siz nasıl geldiniz? Ve nasıl gideceksiniz sırtınızdaki ah kamburları ile.
Güzel insanlar da tanıdım. Unuttuğum iyiliklerimi hatırlattılar bana. Kime ne yaptıysam başka yerden karşılığını almaya başladığım dönemdeyim. Kim bana ne yaptıysa karşılığını vermeye hazırım. Bu can bu tende olduğu sürece. Ölüme de yaşama da.
Asırlar geçiyor, tekrar üstüne tekrar yaşıyoruz. Yaşam üstüne yaşam mümkün mü? Benim yerime sen sular mısın gülümü? Hayat aldım verdim oyunu mu? Ha bire soru soruyorum cevap verebilecek bir babayiğit yok mu? Bir devrin filozofu ile delisi arasında bir fark görülmüyorsa o devirde fikirsiz adam sayısı çoktur mesela. Akıl her canlıda var ama onu fikir etmek önemli. Bir karga nasıl kindarsa o kadar da sevgi dolu. Akıl diye bakın bakalım yunuslar %20 kapasiteye kadar kullanıyormuş da ne üretmişler onu söyleyin bir de bakalım? Filler, balinalar kocaman beyne sahip de neyi çözebildiler? Bir balina yüzgecine takılan bir ağı atamıyorsa, bir köpek kafasındaki plastiği çıkaramıyorsa… bunu yapan vasat insanları saymıyorum bile. Ahtapotlar kaç beyne sahipti? Sayı ve boyut önemli değil. Önemli olan kullanabilmekti.
Devir değişip geliştikçe hayat kolaylaştıkça birileri daha az çaba harcıyor, bir yerlerde. Birileri oturduğu yerde yatarak para kazanıyor. Birileri hala aç Afrika’da çocuklar ölüyor. Birileri cami önlerinde. Cami içinde elini açan Tanrıya dışında açan insana dileniyor. Herkes kendinde olmayanı dilermiş önceden. Dilenmek de bir meslek olmuş harbiden.
Suyun olmaması bir ders, olması başka ders, soğuklar ders, acılar ders. Hastalıklar, kıtlıklar, felaketler hepsi ders. Kafamı boşalmaya çalışırken dertlenmem de ayrı ders. Bi türkü vardı, dersini almış da ediyor ezber, diye. Ezber var bir de…bir ara onu da anlatırım. 
Esen kalın benim öksüz cümlelerim.
06.10.22/12:18 /fk

6 Eylül 2022 Salı

beddua2

Sanki dünyadan alacağımı almış gibiyim. Bazen hiç doğmamış, hiç yaşamamış olmayı diler ya insan. Ben de o dilekler arefesindeyim. Insanlar konusunda en çok yanılanlar üzerine bir ödül verilecek olsa o ödül bana verilirdi. Sezen Aksu diyor ya "Insan biraz olsun akıllanmaz mı, büyümez mi er geç?" Yok abi ben aldırmışım o damarı. Ben de eksik. Hani yanakta kas eksikliğinden gamze olur ya benim tüm vücudum çukur olmuş bu eksiklerden. Yanlıştan ders çıkaramayışım, aldanışım, güvenişim. Ahh ben! Şu benliğim benden sıyrılıp gitmek istiyor bir an önce. Tanrı Dağlarına doğru sağlam bir fırtına çıksa firar edecek.
Bir hocam vardı, hep sen bir şeye kızdığında sinirini, öfkeni kendine veriyorsun. Kendini suçlayıp yine kendine yükleniyorsun. Diye. Doğru söylüyor. Herkes kötü ben miyim iyi? Sütten çıkma ak mı kaşığım? Yağ gibi üste mi çıkıyorum. Bozacam lan ağzımı...siz karaktersiz, şerefsiz, riyakâr, sahtekâr, bencil, iki yüzlü puştlar siz ne oluyorsunuz. Ben suçluyum siz çok mu iyisiniz. Hep kendime yükleniyorum çok da kılişe olacak ama ben size o değeri verdiğim için götünüz kalktı. Sizi gidi baylar bayanlar sizi.  Insanlıktan nasibini almamış ayran budalaları. Biraz fazla kazanınca herkesi satın alabileceğini sanan soytarılar. İşi bitince görmezden gelen görgüsüzler.
Barış Abi ne diyor, "kimseler anlamazdı ya nasip ne demekti..." diye. O sıra bize de gelecek bakalım. Her zaman güz olmaz yaprak dökülmez. Elbet bahar gelecek. Kurt o kışı geçirecek ama yediği ayazı da unutmayacak. Gece akıp gidecek güneş de doğacak. Etraf aydınlandığında sizin yüzünüzün ne kadar kara olduğuda ortaya çıkacak.
Dedikodu yuvası olacağınıza bülbül yuvası olun. Leş kokacağınıza o bülbülün ayakları güle değsin. Kim kiminle ne bok yiyor size düşmesin. Her koyun kendi bacağından asıldığı gibi herkes de kendinden sorumludur. O çıngıraklı yılanlar bile sizden karakterli en azından geldiklerini belli ediyorlar. Siz yılan dilli kansızlar sürüsü siz ne oluyorsunuz. Siz bokun üstündeki sinekten farksız yaşıyorsunuz. Aldığınız tat ve gördüğünüzden başka bir bahçe bilmediğiniz için geldiğiniz yer gibi sayıyorsunuz gül bahçelerini.  Inansanız da inanmasanız da bu taraf daha iyi.
Dikenine katlanıyorsak gülün özüne ulaşmak için. Bizim kulağımızda divan şiirleri misal hayal meyal. Bülbülün çilesi.
Insanlar mücadele ediyorlar, herkes gibi. Herkesin bir sıratı, bir suratı bir de sıfatı var. Duam sırat-ı mıstakim üzre olmak. Doğru yerde doğru zamanda bulunmak.
Ama köstek olmayın be! Insan olun, insan kalın. Kuran-ı Kerim'in Kehf Suresinde Hızır ile Musa'nın yolculuğu anlatılır. Orada nasıl Musa olan bitene anlam veremezse ben de çevremde olana bitene anlam veremiyorum artık ama siz eşşoğlu eşşekler siz Hızır değilsiniz. Aklımla oynamayın. Yine Hızır demişken o insanları hep inandıkları, istediklerinin suretinde görürmüş. Ben de artık herkesi taptıkları şeylerin suretinde görmeye başladım. Ama ben Yavuz'un Mısır seferinde araştırdığı Sin Şın hikayesinin delisi değilim. Olan olacak Deli Dumrul edeceksiniz beni. Adımız zaten deliye çıkmış biz veli olsak ne yazar.! Peygamber Efendimiz (sav.) iki tür insana acıyın bunlar, zenginken yoksul durumuna düşenler ve cahiller arasında kalmış alimlerdir diyor. Biz alim değiliz ama oladabilirdik be! Ama acınacak haldeyiz. Yazık bize. Imandan yoksun kalmış kalplerimize. Şimdi Kuran'dan örnek veriyorum diye de bir şeyler diyecek olanlar vardır da ne deyim sizin gibi itler hep vardır. Dün de bugün de yarın da... Kendimi bu aralar önceden de olduğu gibi, sık sık Kuyudaki Yusuf gibi hissediyorum. Gelir mi bir sultanlık bilemem ama bize de birgün kader güler diyerek dert yanmamı, iç dökmemi, burada bırakıyorum. Ve Nemrutlara, mendabur suratlılara, ifritlere, münafıklara, kalpleri katılaşmış şeytanın uşaklarına neye inanıyorsanız oradan bulun belanızı diyorum. Iyi tarafta olan minnoş insanlara da Allah'ın selamını gönderiyorum. O ak saçlı, güler yüzlü yaşlı nenelerimizin hayır duaları, elleri nasırlı ak sakallı kocaların öğütleri sizinle olsun. Geceniz güzel olsun. Esen kalın!

07.09.22/00:08|fk

23 Ağustos 2022 Salı

heder olduk


Ucu ucuna yaşıyoruz hayatı, bitmeden almak meşrebi edinmemişiz çünkü. 
Ha bitti ha bitecek, son nefesimiz bile vererek gidiyor ömrümüzünden, alacaklı olamadık doğrusu. 
Eksik gedik, bulup buluşturarak geçiyor günler. 
Annemiz kızarken lafı taksit taksit söyleme diye, borç ödeyerek taşıyor kazan. 
Var yemezler dünyada fakirken ahirette verecek hesabı zengin gibi. 
Yok demeyenler de giderler kazıklarla tahtalı mı köye cansız mı atla bilinmez. 
Yaz bellisiz kış bellisiz derler bizim oralarda. Kıyamet alameti çünkü bu dünya. 
Alameti farkası olmadığımız hayatta barışık olmamızın bağışıklık kazanması. 
Kim bilir bilinmez bilmeyen de affedilmez.
Yumurta tavuktan çıkarken, aslan yemek zorunda ceylanı, ceylan kaçarken kan ter içinde paradokslar hayatın cümle cihanın içinde. 
Şarap içme diyen kutsal, kadeh tokuşturan atasını över, sövenler Hayyam'a söver Neyzen de alayına gider.
Leyla çirkinmiş Mecnun aşık, güzel mi sevmek lazım illa kafalar karışık.
Veliler delirirler veli olduktan sonra, delirmek bu işte gidilecek son nokta.
Sözler kanat takmış giderken arşa akıl etmiş atalar yazmış taşa. 
Bir de şey vardı şey,
Hak'tan bela gelmez kul azmadıkça, kuldan bela gelmez Hak yazmadıkça.
Kırklar yediler iyi geceler diler. 😄
24.08.22/02:15|fk



17 Ağustos 2022 Çarşamba

Ay'dan olur🌗

Ay'a bakınca ne kadar yalnız olduğumu hatırlıyorum. Ben zaten Ay'a hep yalnızken bakıyorum.☹️
18.08.22/02:42|FK

11 Ağustos 2022 Perşembe

benim masalım

Dolunaylı serin bir Asya gecesinden selam olsun öncelikle. Masalları bilmeyen yoktur muhakkak. Bir varmış bir yokmuş diye başlayıp onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine diye biten. Üç elmasını unutmadan gökten düşen. Devrimiz masallar alemi, üç maymun ormanı. Bana dokunmayan yılan felsefeli, denize düşen yılan siyasetli.
Hayal bile kuramaz mı insan! Kuramıyorum. Kafam basmıyor artık. Insanların tutarsızlığı zihniyet saydığı. Artık ne bi yorgunluk ne bi kırgınlık, gelecek kapkara. Hiçbir gelecek hayalim yok bu ara. Hep bi geçmişe özlem. Insan geleceğe umutludur ya hani sanki ben de geçmişe dönsem düzelir gibi...
Masal değil de ne bileyim bi efsane falan ne derseniz onu deyin. Düşünsenize, hazır ortam müsait. Dolunayda göğe başını dikip aval aval giderken, Göktengri'nin bu güzel işine bakıp. Ayağın bir balbal taşına çarpsa. Ulu Tengri bir şimşek çaktırıp gökte, ayağını çarptığın balbal ile seni atsa Orhun boylarına. Iki şaşkın baka kalsa Büyükayı takım yıldızının altında. Sonra balbal dayı badem bıyıkları ile gerse yayını 21. Asırdan bir anda karşısında afallayan bi değişik kıza. Ok iki parmağının arasında bizim kız hayran bakışlarla, bir garip kız adamı adam kızı anlıyor  tövbe bismillah! Ama üstü başı ne konçuylara ne kızlara, ne hatunlara benzer. In midir cin midir? Alıp baksıya götürmek gelir içinden. Dokunsa çarpılacak sanki. Yağı mıdır der içinden? Çaşıt m'ola! Kaşlarını çatar. Inceler iyice. Gözleri çekik değil. Boyu kısa değil, saçı uzun değil. Üstünde ipekli de yok. Silahı da yok. Tövbe der içinden. Albız alsın! Sonra şaşkın kıza seslenir. Gür sesi yıldırım gibi çarpar. Yerinden zıplar bizim kız. Adın ne senin der? Kimsin? Korkuyla, adım yok, kimsesizim. Şaşkın olan bu kez balbal dayıdır. Öksüzdür der. Yürür karanlıkta. Kız peşinden gelir. Uzakta kurt ulumaları meydan vermezken yabana. Ovada bir geçmiş bir gelecek yaban. Büyükçe bir meydana yürürler. Kız yarım yamalak aşina adam özlem doludur. Kız babal dayıya ya senin adın diye seslenir. Cılız ve meraklı bir ses tonu ile. Gürler gibi Er börü der. 😁

Sonra ne mi olur?


12.08.22/02:17|fk

28 Temmuz 2022 Perşembe

yarınlar kimin?

Merhaba Orta Asya'nın yüzümü yakan güneşi,  tatlı tatlı serinleten  gecesi. Gökte ay yok mu? Ben göremedim. Olabildiğine aydınlık beyaz bulutlu gece. Şu pencereyi hangi köşende açsam göğünde bir yıldız. Sanki bana doğmuş sanki bana parlıyor yalnız. Büyüsünü bozmak istemiyorum ama mütezazi bir gezegen olur kendileri, Jüpiter beyefendi. Duam dilimde, doğru zamanda doğru yerde. 
Bugün güne keyifli başladım. Her insanı mutlu eden bir şey vardır. Ben de kalbimle yaptığım şeylerin bana dönmesinden mutlu olurum. Açtım biraz kitap okudum. Bir yerden başlamak lazımmış, sonra sahi ne kadar oldu yazmadım dedim... benimkisi de yazmak mı? Şurda iki lafın belini anca zihnimle parmaklarım arasındaki mesafe kırıyor. 
Nedense aklıma Muharrem Ertaş'ın oğlu Neşet Ertaş'a Küsmedim Neşet'im Kahrettim Sana türküsü geldi. Cevap Gara Neşet'te gecikmedi. Eki büyük nimetim var diyerek. Aslında büyük sözü dinlemek gerek. Sonra onlar hep haklı çıkar. Bizler boynumuzu eğeriz. Biz büyüyünce de sözümüz tutulsun isteriz. Bazı insanlar ne ekersen onu biçersin sözüne gönülden inanır. Babam rahmetli çok severdi Mahsuni Şerif'i o da inananlardandı, keser döner sap döner gün gelir hesap döner diye türküsüne nakşetti.  Şimdi bir de bizden olsun, Her hesabın bir tersi her zulmün süresi var
Bir tilki hükmü bir çakal hükmü varsa bir de kurt töresi var
Bir bozkurt töresi var...😏 
aslında kaderciyiz milletcek anlaşılan. Kaderimizin bize gülmesini isterken, hakaretler ederiz. Utanmaz olur, kahpe olur, deli olur. E nasıl gülmesini bekliyorsun bunca vasıftan sonra. 
Yazının başında dediğim gibi baya sıcak buralar. Memlekete sordum sanki başka gökyüzü, bozkırın iki gözü. Serinmiş bu aralar. Sanki ceza çekiyoruz, gündüzler boş geçiyor. Yazık ki ömrümüz geçen günden gidiyor. Zaman içinde zamanı, yakıp kül ederken, güneşi ortakçı bulutu yok sayıyor. Yağmura toprakta şükür denizde lanet varken, ömrümüz de hep nankörlükle geçiyor. 
Yaz da geçer bir aya, az da serinleriz. Doğalgaza, kömüre servetimizi dökeriz. 😄 
Her yerde bir düzen, bir kavga dahası inancın yok hiç bir çabası. Dindar kardeşler yobaz, diğerleri kitapsız, birimiz olmuş faşo ötekisi kafasız. 
Her yerde düzen bozuk, her yerde yüz karası, insan insan olalı hep sonu uyarı. Felaketler üst üste yangınlardan dumanlı, sanmasın muhafazakarlar kafamız da dumanlı. Küreseller ozon tabakası deliniyor diye inekleri öldürür, çağdaşlar alkış tutar, artık öküzde trene bakmayacak beyler, cahiller müsait. Sağarsınız artık sütü de bir kasetten. 
Her yerde bir maskara bir köçek oynatıyor, televizyon kalktı hep tek gözlüler yönetiyor. Eskiler nerede şimdi safsatası çalmayın, o işi de gölle halletti Hoca Nasrettin. 
Şimdi olsaydı Korkut Atam kopuzunun telinde oynatırdı cambazı o ince fikrinde. Soy, boy moy kalmadı, hepsi karıştı birbirine dünya devleti olduk kardeştik ya habire... Sonlu sona kehanet olacaklar vesvese, falımızda çıkan da uzun bir yol üç vakite.
Gençlik nereye gidiyormuş yok Ay'a efendim. Onlar aya aya diye söylerken rap'in yaya bile gidemez iki adım öteye Z olmuş sana ebem kuşağı. Yazık mı dersin kazık mı, kimin kime ettiği? Görülmedi kimsenin hesap ödenmeden gittiği. Bugün olmaz belki yarından yakındır,  yarın yarinse yara düşende yara olur. Kanamaz mı yarının kabuk tutmayan yarası, yar ile ancak edilir yarın duası. 😅

Geceniz  güzel olsun! 

03:12/29.07.22|fk

6 Haziran 2022 Pazartesi

yokluğun kızıl günü🌅

Mevsimler gelip geçiyor, her şey değişiyor. Bazı şeyler aynı, günler aynı, renkler aynı, hisler aynı. Ayrılıklar da hayatın içinde. Bu yıl 10 yıl önceki gibi. 10 yıllar geçiyor insan hayatından. Dile kolay. Unutuluyor acılar. Geçmiş zaman geçmiyor. Hatırlanmayı bekliyor. Kurumuş bir gülün kitap arasında kaskatı kesilmiş hali o günü kuru bir gül kokusu ile getiriyor. Dokunsan parçalanacak. Ama narince tutuyorsun. Yaprakları kuru daldan ayrılmasın diye. Bazı şeyler bir kuru gül yaprağı kadar şanslı olamıyor. Unutulmaya, dağılıp parçalanmaya mahkum oluyor.
Ne garip değil mi? Bugün yine babamı telefonda arama günümdü. Babam geldi. Kuru gül kokusunun o keskin ama eski kokusu gibi. Burnumda tüttü. Acı bir histi. Ne yapacağımı nereye gideceğimi nereye kaçacağımı bilemedim. Yol birikmiş içimde. Yürüdüm yürüdüm. Topuklarım ağrıyana kadar. Acıyan tenin ağrıyan tenin.
Gökyüzü o kadar eşlik ettiki ruh halime. Bir yanı günlük güneşlik dağlar ufukta açık seçik. Görebildiğine seviniyor insan. Uçan kuşu, yükselen bulutu. Bir anda bir rüzgar benim gibi alıp gelemedi yağmuru. Gözlerime inmedi buğu. Derdim doldurmadı yüreğimi. Benimki de dert mi!
Bilmiyorum nereye bu gidişat, bugün günlerden babamı anma günü. Insan ne olursa olsun en çok kendisine kızar hayatta. En çok kendesine düşman. Yıldızı barışmaz kendiyle. Kendiyle rekabette, kendisine müslüman çoğu zaman.
Bugün ben ben değilim, kararsız bir günün arefesinde, yalnız bir derdin eşiğinde, kalabalıklar içinde. Ahh bir çalsa telefonum. Bugün günlerden babamı arama günüm. Pek de bi derdim yok. Şımartılmak, pohpohlanmak zaten değil derdim. Zaman geçtikçe acıyor kapanan yaralar derinden. Derinlerde bir sızı, aralanıyor ruhumda bir yerlerde kapısı. Yoksa hayatta babası.
Bugün biraz daha yalnızım. Biraz daha kederli. Sahi kaç yıl geçti görmedim. Bugün kendime sayıp sövme günüm. Bugün deliridi benliğim. Dışarıda kaçak içeride tutsak. Aklımın eşiğindeyim. Ilerisi tuzak. İlerisi girdap, labirent. Aklımın kıyısını zorlayan dalgalar, iskele babaları, dalga kıranlar... dalyanlar gerilmiş.
Binbir çeşit ruh hali içinde, yanlış kararlar eşiğindeyim. Bir nazar boncuğu görecekmiş gibi işimi bir de elma çekirdeği, iğde dalı, üzerlik otu, muska ne bileyim... eden bulur güzelim.  Bugün yorgunum, okulun final haftasında ömrümün yokuşundayım. Bugün bir garibim. Elden ayrıyım. Rüzgarda saçları savrulan o kız benim, boş koltuğa oturmayan o yolcu benim, elinde şemsiyesi olup açmadan yağmurda ıslanan benim, önünde yemek olup yemeyen, acelesi olduğu halde gitmeyen, sıcak çayın yanında soğuk su içen, gölgeden gitmeyen de benim.
Gece açık gökyüzü, ay yıldızlarla gökte. Dua etme zamanı. Doğru yerde doğru zamanda olmak temennim. Gidene gitme de demeyin.
Serin bir gece şahidiniz, ay yerini güneşe her verdiğinde dileğiniz kabul olsun. Esen olun gecenin bekçileri.!

01:00 /07.06.22|fk
Güneşin eteklerini sürüdüğü o günlerde gökyüzü mavilikte tutku kızıllıkta şenlik, varsın olsun bizim de kaybettiklerimize dileğimiz. Sürgün de neymiş cennet diyarında! Kavuşsun güneşe ordan aya ve yıldızlara. Tanrıya bahar kokan selam ve dualar getirdik Asya akşamlarında. 🧡

9 Mayıs 2022 Pazartesi

fanî🦅

30 yıl geçmiş şu dünyanın sırtında. Usul usul gitmek en güzeli. Kirletmeden yabanı... zaten yabancıyken hayata. Kaybettiklerimiz, kaybedeceklerimize deliliken, ne diye bu kadar çaba. Temiz gidelim iyisi mi, yolcunun arkasından dökülen bir tas su gibi dökülsün mezarımıza. Doğduğumuzda temizleyen, öldüğümüzde hazırlayan. Akarsu da değil, vurdurmaz Hanım boynumuzu. O da sonradan anladı huyumuzu. Insan tohumu ölünce ekilir toprağa. Bir de diyorlar ya topraktan toprağa. Gelen gidiyor da giden neden gelmiyor oralara. Gidene ağıt gelene şiir şarkı. Yolu bilen varsa göstersin ırağı. Azrail elinde orağı insan biçerken tarlada, iman seçer başakta toprağa rükûda. Geçer mi bilmem dere dökülürken denize. Kavuşsun yeter gönül beklemez bir vesvese. 

hevessizleştirildik🍂

Tam 00:00'ı gösteriyorken saat, dilime dolanmış son bir kaç yılımı özetleyen bir şarkı. "Sabır öylece kaldı da sabredeni söyle kim ...