Bazen aklımızdan taşıp yol bulmaya çalışan cümleler vardır, yine benzetme edatına sığınarak hani ırmaklar dolar çağlar da benliğini denize boşaltır ya biz de o kelimeleri toplar cümle denizine dökeriz. Cümleye sahi neden cümle denir bilir misiniz? Şu insan kalabalığı anlamında olanı vardır. Cümle cihan sığmaz içre… Ya da aç olan cümle cihanı aç sanır… Gibi. Cümlemiz, cümlemizi aştı.
Düşünüp duruyorum, şu bi söz var hani ne düşüncesiz adamsın, derler. Bir insanın hiç düşünmeden yaşayabileceği mümkün mü bilmiyorum. Hiçbir şeyi düşünmek istemesek de zihnimiz daima saat gibi işliyor. Makaralar sarıyor. Düşünmemek elde değil yani. Düşünüyorum o halde varım demiş Dekart. Bak işte düşünmeyen insan var olabilir mi? Belki büyük, filozofça şeyler düşünmez ama çoban hayvanlarını, anne çocuklarını, zengin paralarını, aptal millet ne bok yemiş onu düşünür.
Ben de düşünüyorum geçmişte yaşadıklarımı, arkadaşlarımı, dünü, bugünü, yarını… Yarınlar bizim. Ama öyle bir zaman geliyor kafa aniden bir anıda takılıp kalıyor. Hatıra, hafıza, hazine, muhafız, hafız… Tekrar. Derken ara ara yine aynı yerde takılıyor. Çözümlemeyi bekliyor kişi tek başına onu nasıl çözecek üstesinden gelecek ve unutacak bilemiyor. Kötü bir şey olduğu için değil karmaşadan kurtulmak maksat.
İnsanoğlu hep ben şöyle iyilik yaptım şöyle karşılık görmedim, yok bunu yaptım bu oldu… gibi yerlerde bozuk saat gibi takılı kalıyor. Bir de guguklu olanından. Duruyor zaman guguk guguk guguk. Zamanı değil. Acelem var. İşim var sonra diyorsun. guguk guguk guguk. Anılar da öyle zamanlarda kapıya dayanıyor alacaklı gibi. Balık bilmezse Halik bilirdi.
İyiliği o kişiden karşılık bekleyerek yapmayız. O kişi zaten düşmüştür. Allah rızası için yaparız. Allah da biz o iyiliği unuttuğumuzda tam yeri tam zamanı gelince karşımıza çıkarırdı. Değil mi? Öyle öyle. İnsanların hayata geliş amaçları vardır o amaçları tamamladıklarında ölür derler. Bence o amaç gerçekleşince başka amaç doğar. Ölürse ten ölür canlar ölesi değil.
Kızdığım nokta şu oluyor çoğu zaman, neden bu insanlar yarın yokmuş gibi yaşadıkları yetmiyormuş gibi yarının başkaları için de olmayacağı kanısındalar o oluyor. Ne insanlar tanıdım sadece dostluk gösterdim ama ilk fırsatlarını bulduklarında ilk beni sildiler. Buna anlam veremedim. Demek ki ben de öyleyim dedim. Ben öyle olmasam benim karşıma böyle insanlar çıkmaz dedim. Ama içim başka dilim başka konuştu.
Sahi neden? Neden bu vefasızlık? Ben mi çok şeyim? Gamsız! Siz mi çok sahteydiniz? Hele bazıları vardı, Aytmatov diyor ya, bir konuşacak olsam yüzlerine bakacak yüzleri kalmaz, diye. Harbi doğru. Bazıları öyle riyakârdı ki, siz bir hiçmişsiniz gibi davrandılar. Sen bir yerlere gelemezsin, bir şey yapamazsın, bir yere gidemezsin, torpilin yoksa aklının önemi yok gibi… Sahi size ne oldu? Siz nasıl geldiniz? Ve nasıl gideceksiniz sırtınızdaki ah kamburları ile.
Güzel insanlar da tanıdım. Unuttuğum iyiliklerimi hatırlattılar bana. Kime ne yaptıysam başka yerden karşılığını almaya başladığım dönemdeyim. Kim bana ne yaptıysa karşılığını vermeye hazırım. Bu can bu tende olduğu sürece. Ölüme de yaşama da.
Asırlar geçiyor, tekrar üstüne tekrar yaşıyoruz. Yaşam üstüne yaşam mümkün mü? Benim yerime sen sular mısın gülümü? Hayat aldım verdim oyunu mu? Ha bire soru soruyorum cevap verebilecek bir babayiğit yok mu? Bir devrin filozofu ile delisi arasında bir fark görülmüyorsa o devirde fikirsiz adam sayısı çoktur mesela. Akıl her canlıda var ama onu fikir etmek önemli. Bir karga nasıl kindarsa o kadar da sevgi dolu. Akıl diye bakın bakalım yunuslar %20 kapasiteye kadar kullanıyormuş da ne üretmişler onu söyleyin bir de bakalım? Filler, balinalar kocaman beyne sahip de neyi çözebildiler? Bir balina yüzgecine takılan bir ağı atamıyorsa, bir köpek kafasındaki plastiği çıkaramıyorsa… bunu yapan vasat insanları saymıyorum bile. Ahtapotlar kaç beyne sahipti? Sayı ve boyut önemli değil. Önemli olan kullanabilmekti.
Devir değişip geliştikçe hayat kolaylaştıkça birileri daha az çaba harcıyor, bir yerlerde. Birileri oturduğu yerde yatarak para kazanıyor. Birileri hala aç Afrika’da çocuklar ölüyor. Birileri cami önlerinde. Cami içinde elini açan Tanrıya dışında açan insana dileniyor. Herkes kendinde olmayanı dilermiş önceden. Dilenmek de bir meslek olmuş harbiden.
Suyun olmaması bir ders, olması başka ders, soğuklar ders, acılar ders. Hastalıklar, kıtlıklar, felaketler hepsi ders. Kafamı boşalmaya çalışırken dertlenmem de ayrı ders. Bi türkü vardı, dersini almış da ediyor ezber, diye. Ezber var bir de…bir ara onu da anlatırım.
Esen kalın benim öksüz cümlelerim.
06.10.22/12:18 /fk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder