Ne düşünüyorum biliyor musun? Annem, "Yüzü güzelden usandım da huyu güzelden usanmadım." der. Insanlar kadınlı erkekli bir kişiye bakarken önce yüz güzelliğine bakar. Sonra o bayıldıkları insandan zaman geçer eser kalmaz. Kadın ise istisnaları bilirsiniz Asya örneklerinden. Yüzünü yıkasa tanıyamazsınız, kim lan bu!? diye. Erkekler de şanslıyız. Yazık adamların bi sakalları var. Metroseksüel grubu hariç tutalım. Yüzünü istediği kadar yıkasın. 😁
Düşünsenize a dostlar! Yeni bir yıla giriyoruz. Yeni insanlarla tanışacağız, eski yılı aratmaz umarım. Hayatımızda güzel anılar bırakır. Yeniler yepyeni kalır. Eskimez kötü sözle, acı günle, uzun yolla, değişmez vesselam.
Zaman geçer, yaşlanırız. Değişiriz ya hani, o zaman kabuk gider yerine öz kalır. Özümüzü sağlam, güzel, iyi tutalım. O değişmez, kokmaz, çürümez. İç güzelliği dedikleri de budur.
Bu yeni yılda yüzüne aldandığınız insanlardan değil karakterine hayran kaldığınız insanlara bakın. Böylece kadın cinayetleri ortadan kalkar. Istismarlar azalır. Şiddet kaybolur. Neyi istediğinize dikkat edin. Kabul edilince o dua pişman olmayın sonra. Ölçün tartın iyi düşünün. Iyi olsun.
Peki doğru diyorsun da özü nasıl görecem diyenler, özünüze bakarsanız önce kendinizi görürsünüz. Kendini göremeyen bilmeyen hakikati nasıl bilir? Hakk'ı ne bilir! Önce kendini bileceksin ki karşındakinin özüne inebilesin, yüreğine değebilesin...
Mutlu, huzurlu, sağlıklı nice yıllar geçirmeniz dileğiyle. Güzel şeyler dileyin, güzel şeyler olsun. Gönlünüzü ferah tutun. Giden yılı aratmasın Allah. Sevilelim, sevelim. Esen kalın, hoş kalın! Kutlu olsun.!🙋♀️💜☃️🎉🎄
31.12.19/17:56|fk
31 Aralık 2019 Salı
26 Aralık 2019 Perşembe
Ne çok insanı çıkarmışım hayatımdan memnunum. Dokunamıyorsam sabırla en düşünce sefilinin hayatına, uğraşım da boşuna... yorduğuna değmiyor, sevdiğine değmiyor. Hayırımız hayır cevabıyla süsleniyor. Hayır yapmaya alışkınız hayırsızlara. Ama çok çabuk oldu. Hemencecik oldu. Kestirip attım. Saç gibiydi. Acıtmadı. Aynalar hariç. Aynalar gerçek. Biz ağlarken gülmeyen. Aynalar sadık.
Sabrınız tükenmişse cesaretiniz artar. Olsun bitsin dersiniz her ne olacaksa bir an önce. Olsun. Gitsin. Ölüm mü? Eyvallah!
Sonuç mükemmel. Tenhadır hayat. Kendinizi, canınızda tenha bulursunuz. Huzur vardır yalnızlığınızda. Yapabileceğiniz her şeyi yapmışsınızdır. Gönlünüz rahattır. Gönlünüz hep rahat olsun. Yaptığınız eylem insana yönelikse bıraktığınıza emin olun, vazgeçtiğinize değmiştir. Iyi, sizi anlayan, siz gibi insanlar seçin. Yıllar sonra yüzüne bakacak yüzünüz olsun. Gününüz aydın olsun, günü tenha olanlar!❤🙋♀️🌧
Sabrınız tükenmişse cesaretiniz artar. Olsun bitsin dersiniz her ne olacaksa bir an önce. Olsun. Gitsin. Ölüm mü? Eyvallah!
Sonuç mükemmel. Tenhadır hayat. Kendinizi, canınızda tenha bulursunuz. Huzur vardır yalnızlığınızda. Yapabileceğiniz her şeyi yapmışsınızdır. Gönlünüz rahattır. Gönlünüz hep rahat olsun. Yaptığınız eylem insana yönelikse bıraktığınıza emin olun, vazgeçtiğinize değmiştir. Iyi, sizi anlayan, siz gibi insanlar seçin. Yıllar sonra yüzüne bakacak yüzünüz olsun. Gününüz aydın olsun, günü tenha olanlar!❤🙋♀️🌧
24 Aralık 2019 Salı
#Kudüs#Mescid'iAksa#Kubbetü'sSahra
Bir gün bir bulut yığını gördüm yukarılarda. Oldum olası severim dağı taşı. Nicedir bu manzara dedim. Tepeye doğru tırmanmaya başladım. Zirveye çıktığımda bir sis perdesi. Sisler o kadar yoğun o kadar sıktı ki... dikkatlice süzmeye başladım. Bir kurt gibi... Baktım, baktım... Sis dağılıyordu, açılıyordu yavaş yavaş. Bilmediğim bir yer. Yükseklerde. Arkalardan bir ses... Mescid-i Aksa diyordu. Mescid-i Aksa'yı görmüştüm rüyamda. Ama parlak bir kubbe. Altından bir kubbe. Güneş gibi parlak. Sisler arkasında. Bu o değil mi? Kubbetü's Sahra!
Kudüs'ü gördüm rüyamda. Kudüs'ü internetten arattım. Adını sanını biliyordum elbet. Tarihini... ancak, görsel olarak bilmiyordum. Gördüm. Kokladım. Yağmur kokuyordu. Ancak neden bir dağın tepesindeydi? Mescid-i Aksa diyen kimdi?
Kudüs kimsenin olamayacak kadar Kudüs'tür! Unutmayın. Unutturmayın! Ne Israil ne Filistin ne de dünya... Kudüs, Kudüs'tür. O çölde yağmur kokan, Gül kokan, büyülü, esrarlı...
24.12.19/20:24|fk
Kudüs'ü gördüm rüyamda. Kudüs'ü internetten arattım. Adını sanını biliyordum elbet. Tarihini... ancak, görsel olarak bilmiyordum. Gördüm. Kokladım. Yağmur kokuyordu. Ancak neden bir dağın tepesindeydi? Mescid-i Aksa diyen kimdi?
Kudüs kimsenin olamayacak kadar Kudüs'tür! Unutmayın. Unutturmayın! Ne Israil ne Filistin ne de dünya... Kudüs, Kudüs'tür. O çölde yağmur kokan, Gül kokan, büyülü, esrarlı...
24.12.19/20:24|fk
11 Aralık 2019 Çarşamba
2 Aralık 2019 Pazartesi
Cengiz Aytmatov
Чынгыз Айтматов
Bugün "O" filmini izlerken filmde roman yazan bir karakter var ve eşi de dahil olmak üzere filmi beyaz perdeye taşıyan yönetmen de dahil romanın sonunu beğenmiyor ve değiştirmek istiyorlar. Adamın karşılaştığı antikacı bile sonu berbattı o yüzden kitabı imzalama diyor. Bu durum aklıma birkaç yıl önce Kırgızistan'da Manas Üniversitesi'nde Layli Ükübayeva'nın dersinde bizimle konuştuğu hatta ufaktan tartıştığımız Aytmatov'un Ak Keme'si bizim söylemimizle Beyaz Gemi dediğimiz meşhur eserinin sonunda o çocuk ölmek zorunda mıydı? Neden öldü? Dedik. Layli Ece'de bize Aytmatov'a sormuşlar o da farklı bir son olsa nasıl olurdu diye düşünmüş demişti...1773'te çıkan Ak Keme'si için.
Bugün anladım ki, daha önce anlamamıştım. Ben en azından öyle hissettim gerçek nedir bilemem... Aytmatov'a sorma şerefini de çoktan kaybettik. Usta'nın vicdanı galiba o atsız çocuğa dayanamamıştı. Ve sularda kaybettiğimiz çocuk geri dönmeliydi. En azından vicdanı rahatlamalıydı herkesin. O isimsiz çocuk Krisk olarak 1977 yılında can bulmuştu Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek yani Kırgızcası, Deniz Boyloy Cortkon Ala Döböt olan o meşhur eser... sizce de Krisk bir geleceği hak etmemiş miydi? Herkesin fedakarlığı ile yaşamayı... Bir sabrın, kaygının, geleceğin, umudun eseriydi. Ak Keme'sinde değiştiremediği kaderi Krisk'le çok güzel değiştirmişti.
Aytmatov Toprak Ana'sında da kendini anlatmıştı. Dağlar Devrildiğinde'de. Tüm hayatını zaten okuyucusunun önüne sermişti. Daha ne olsun? Herkes ruhuna bir Fatiha okusun. Kırgızistan'a da selam olsun!🤗💙🏔
01.12.19/21:51|fk
1 Aralık 2019 Pazar
Babama...
Babalar ölmesin...
Bugün 1 Aralık, buz gibi hava kar yağacakmış öyle diyorlar. Sabah baktım herkese hiçbir şey olmamış gibi. Ev soğuk, ruhları, akılları, kalpleri soğuk... bugün babam öldü benim. Üç yıl önce bugün. 01.12.16 buz gibi hava. O güne kadar ılık giden havada üç yıl önce bugün kar yağmıştı. Çok soğuktu. Babam toprağa girene kadar alem soğuktu. Toprağa girdi. Gün doğdu. Güneş parladı. Rüzgar hala sert esiyordu. Doğa bile bana bundan sonrasını nasıl yaşayacağımı anlatıyordu. Bir köşede tek başıma. Iki gözüm iki çeşme. Toprağa koydular babamı. Evlatları o kadar kucak açmamıştı, akrabaları sadece o gün vardı. Çok kalabalıktı. Kendimi bulamıyordum. Öylece bir köşedeydim. Oğulları koydular mezara. Ama toprak öyle güzel kucak açmıştı ki kıskanmamak elde değildi. Rüyamdaki gibi bir koca aygır yeni sürülmüş yumuşak toprak üstünde beni nasıl da sarsmadan sana getirmişti. Ama ben çok sarsıldım. O gün bugündür aynıyım. Sana en çok ben kızardım. Sana en çok ben ağladım. Bugün 01.12.2019 tarih öyle diyor. Annem ağzı kulaklarında. Diğerleri televizyon başında. Hiçbir şey olmamış gibi. Bugün sen ölmemişsin gibi. Şimdi onlar en çok bana kızıyorlar. Geçen gün anneme dedim ki ben ölürsem benim tabutumu dört tane kardeşimden hiçbiri taşımasın. Yaşarken ben onlara yük olmadım. Sağda solda beni kötülediler. Öldüğümde son yükümü taşımasınlar. Ben de öyle buz gibi gideyim. Bugün babam öldü. Kimseler ağlamıyor. Ama gökler ibretlik. Sanki onlar benim acımı paylaşıyorlar. Kış bahane bugün gökler bile babama ağlıyorlar. Ama ardında bıraktıkları... Ah be babam. Sen ölünce yetim kalmayı yetimliği anladım. Her canım yandığında Duha dedim. Yetim malı diye bir şey varmış onu öğrendim. Bazen o kadar kimsesiz hissediyorum ki kendimi. Kimseyle konuşmuyorum evde. Konuştuğum da ya bi soruya cevap ya bir emir vermek ya da kızmak kükremek için. Dilimi kalemimle terbiye ediyorum. Her yazdığımı sana okurdum. Sen de aferin derdin ya! Fatin Rüştü Zorlu diye çağırır. Istekte bulunurdun. Resim çizmemi beğenirdin. Bir şey çizdiğimde gülümser "bir yoğurtlu dürümü hak ettin." Derdin. Ben duymadım ama ardımdan "kıymetlim" dermişsin. Bir fotograf getirmiştin Fatih Sultan Mehmed'in. Çizmem için. Sen görmedin. Ben o resmi çizdim. Eminim çok beğenirdin. Ama göremedin. Baba sen ne yaptın da ben senin evlatlarınla senin kadar terbiye ediliyorum? Hangi günahın bedeli bu? Yoksa sevilen kul sınanır mı? Bilemedim. Bilemiyorum. Bugün üç yıl oldu. Arada bir rüyalarıma girmesen asır sayacağım. Baba okulu bitirdim. Valla çok çalıştım. Çabaladım. İş yok. Sınavıydı, puanıydı, sıralamasıydı... nasıl olacak bilmiyorum babam ama ben başaracağım. O hayal ettiğin yerlerde o istediğin cümleleri sıralayacağım. Bu güne bir ben değil herkes ağlayacak. En sevdiğim toprak kokusu burnumda. Şimdi yanında olmak vardı. Bi kahve yapayım da anlatayım mı derdimi? Sen dinlersin, hep dinlerdin. Akıl danışırdın. Ne haklıymışsın. Ne haklıymışız... sen göremedin ama ev değişti. Anam Umre'ye gitti. Sevinir miydin ki? Sen hiçbir zaman çoğu istemedin. Hiçbir zaman daha'sında gözün olmadı. Kanaatkar adamdın. Senin gibi olamadım. Olamadık. Geçenlerde pöh sınavına gittim. Elendim. Göreydin halimi gülerdin. Üzülmedim. Bi Mahsuni Türküsü açtım. Kastamonu'dan Kırşehir'e kadar seni dinledim Türkülerde... Bir de unutmadan Mahsuni Şerif'in tiyatrosu oldu. Gittim. Sanki yanımda sen oturuyordun da şunu aç dinleyim der gibiydin. Hep sevdiğin Türküler söylendi. Sen olsaydın beraber giderdik kesin. O da senden miras kaldı. Şimdi duyan olsa bi Ülkücünün Mahsuni Müzikalinde ne işi vardı der... yürüsün gitsin işine! Babam var! Çok spor yapıyorum. Yaşasaydın kızardın kesin. Derslerim var. Bazen anlamakta zorlanıyorum. Senin oturduğun köşe bana miras kaldı. Salonda da sofrada da. Kimse oturmuyor. Oturmaya mı korkuyor acaba? Bana mı yakıştı yoksa? Velhasılı anlata anlata bitiremem hasretimi, yorgunluğumu, öfkemi... ablam eniştemle sıkıntı yaşıyor. Sen gittikten sonra herkes herkesle kavgalı. Senin kıymetlin bilsen ne çok yaralı. Güç yetirememek ne zormuş babam. Sağlam bir psikoloji lazımmış. Şaban'ın Haso'u büyüdü. Bi Efe'si var adını vermişler. Anaları ne yaparsa yapsın. Beni çok seviyorlar. Ablamın kızları da iyi. Ben geç öğrendim her aylığını aldıktan sonra Fatma'ya harçlık yolladığını. Ben de artık görevimi biliyorum. Ya bi ihtiyacına ya bi derdine yardım ediyorum. Emine hala dik başlı. Ama düzelir zamanla. Kendimden biliyorum. Hâlâ düğünlere gitmiyorum. Ama senden sonra cenazelere gider oldum. Bi dertleri de varsa ben gidip kaldırayım dedim. Bazı haberlerim var. Ama buraya yazamam. Duysan eminim çok üzülürdün. Hayırlısı demeyi de ihmal etmezdin. Dedem senden bir hafta önce göçtü bu dünyadan. Karşılaştın mı bilmiyorum.? Teyzem çok değişti. Söyle ona hakkım helal olsun. Göremedim seni göremediğim gibi... bugün 1 Aralık. Hava yağmurlu. Oluklarda su sesi. Yollar tertemiz. Kiri pası temizliyor şu yağmur. Ne bereketli şey. Kalplerimizdeki kirden de arındırsın söyle baba. Sen daha yakınsın yağmura. Söyleyemediklerimi anlatırım sana. Şimdi hoş kal, esen kal, çok güzel hatıralarımda kal baba! Şu hayatta gözüm karadır hep bilirsin ama geçenlerde aklıma geldi. Ben de korkuyormuşum bir şeyden. Seni birgün unutmaktan korkuyormuşum. Unutmayım. Unutturma Allahım! Tüm babasız kalanlara, "insanın babası ölür mü? Saçma sapan konuşma" diye bir de ben söylüyorum. Babalarımızın kıymetini de analarımızın kadrini de bilin diyorum. Selam olsun yetimlere, öksüzlere, kimsesizlere.! Kimsesizlerin kimsesi olan Rabbime selam olsun.!🙋♀️🌨❄
Bugün 01.12.(16)19/14:45|fk
Bugün 1 Aralık, buz gibi hava kar yağacakmış öyle diyorlar. Sabah baktım herkese hiçbir şey olmamış gibi. Ev soğuk, ruhları, akılları, kalpleri soğuk... bugün babam öldü benim. Üç yıl önce bugün. 01.12.16 buz gibi hava. O güne kadar ılık giden havada üç yıl önce bugün kar yağmıştı. Çok soğuktu. Babam toprağa girene kadar alem soğuktu. Toprağa girdi. Gün doğdu. Güneş parladı. Rüzgar hala sert esiyordu. Doğa bile bana bundan sonrasını nasıl yaşayacağımı anlatıyordu. Bir köşede tek başıma. Iki gözüm iki çeşme. Toprağa koydular babamı. Evlatları o kadar kucak açmamıştı, akrabaları sadece o gün vardı. Çok kalabalıktı. Kendimi bulamıyordum. Öylece bir köşedeydim. Oğulları koydular mezara. Ama toprak öyle güzel kucak açmıştı ki kıskanmamak elde değildi. Rüyamdaki gibi bir koca aygır yeni sürülmüş yumuşak toprak üstünde beni nasıl da sarsmadan sana getirmişti. Ama ben çok sarsıldım. O gün bugündür aynıyım. Sana en çok ben kızardım. Sana en çok ben ağladım. Bugün 01.12.2019 tarih öyle diyor. Annem ağzı kulaklarında. Diğerleri televizyon başında. Hiçbir şey olmamış gibi. Bugün sen ölmemişsin gibi. Şimdi onlar en çok bana kızıyorlar. Geçen gün anneme dedim ki ben ölürsem benim tabutumu dört tane kardeşimden hiçbiri taşımasın. Yaşarken ben onlara yük olmadım. Sağda solda beni kötülediler. Öldüğümde son yükümü taşımasınlar. Ben de öyle buz gibi gideyim. Bugün babam öldü. Kimseler ağlamıyor. Ama gökler ibretlik. Sanki onlar benim acımı paylaşıyorlar. Kış bahane bugün gökler bile babama ağlıyorlar. Ama ardında bıraktıkları... Ah be babam. Sen ölünce yetim kalmayı yetimliği anladım. Her canım yandığında Duha dedim. Yetim malı diye bir şey varmış onu öğrendim. Bazen o kadar kimsesiz hissediyorum ki kendimi. Kimseyle konuşmuyorum evde. Konuştuğum da ya bi soruya cevap ya bir emir vermek ya da kızmak kükremek için. Dilimi kalemimle terbiye ediyorum. Her yazdığımı sana okurdum. Sen de aferin derdin ya! Fatin Rüştü Zorlu diye çağırır. Istekte bulunurdun. Resim çizmemi beğenirdin. Bir şey çizdiğimde gülümser "bir yoğurtlu dürümü hak ettin." Derdin. Ben duymadım ama ardımdan "kıymetlim" dermişsin. Bir fotograf getirmiştin Fatih Sultan Mehmed'in. Çizmem için. Sen görmedin. Ben o resmi çizdim. Eminim çok beğenirdin. Ama göremedin. Baba sen ne yaptın da ben senin evlatlarınla senin kadar terbiye ediliyorum? Hangi günahın bedeli bu? Yoksa sevilen kul sınanır mı? Bilemedim. Bilemiyorum. Bugün üç yıl oldu. Arada bir rüyalarıma girmesen asır sayacağım. Baba okulu bitirdim. Valla çok çalıştım. Çabaladım. İş yok. Sınavıydı, puanıydı, sıralamasıydı... nasıl olacak bilmiyorum babam ama ben başaracağım. O hayal ettiğin yerlerde o istediğin cümleleri sıralayacağım. Bu güne bir ben değil herkes ağlayacak. En sevdiğim toprak kokusu burnumda. Şimdi yanında olmak vardı. Bi kahve yapayım da anlatayım mı derdimi? Sen dinlersin, hep dinlerdin. Akıl danışırdın. Ne haklıymışsın. Ne haklıymışız... sen göremedin ama ev değişti. Anam Umre'ye gitti. Sevinir miydin ki? Sen hiçbir zaman çoğu istemedin. Hiçbir zaman daha'sında gözün olmadı. Kanaatkar adamdın. Senin gibi olamadım. Olamadık. Geçenlerde pöh sınavına gittim. Elendim. Göreydin halimi gülerdin. Üzülmedim. Bi Mahsuni Türküsü açtım. Kastamonu'dan Kırşehir'e kadar seni dinledim Türkülerde... Bir de unutmadan Mahsuni Şerif'in tiyatrosu oldu. Gittim. Sanki yanımda sen oturuyordun da şunu aç dinleyim der gibiydin. Hep sevdiğin Türküler söylendi. Sen olsaydın beraber giderdik kesin. O da senden miras kaldı. Şimdi duyan olsa bi Ülkücünün Mahsuni Müzikalinde ne işi vardı der... yürüsün gitsin işine! Babam var! Çok spor yapıyorum. Yaşasaydın kızardın kesin. Derslerim var. Bazen anlamakta zorlanıyorum. Senin oturduğun köşe bana miras kaldı. Salonda da sofrada da. Kimse oturmuyor. Oturmaya mı korkuyor acaba? Bana mı yakıştı yoksa? Velhasılı anlata anlata bitiremem hasretimi, yorgunluğumu, öfkemi... ablam eniştemle sıkıntı yaşıyor. Sen gittikten sonra herkes herkesle kavgalı. Senin kıymetlin bilsen ne çok yaralı. Güç yetirememek ne zormuş babam. Sağlam bir psikoloji lazımmış. Şaban'ın Haso'u büyüdü. Bi Efe'si var adını vermişler. Anaları ne yaparsa yapsın. Beni çok seviyorlar. Ablamın kızları da iyi. Ben geç öğrendim her aylığını aldıktan sonra Fatma'ya harçlık yolladığını. Ben de artık görevimi biliyorum. Ya bi ihtiyacına ya bi derdine yardım ediyorum. Emine hala dik başlı. Ama düzelir zamanla. Kendimden biliyorum. Hâlâ düğünlere gitmiyorum. Ama senden sonra cenazelere gider oldum. Bi dertleri de varsa ben gidip kaldırayım dedim. Bazı haberlerim var. Ama buraya yazamam. Duysan eminim çok üzülürdün. Hayırlısı demeyi de ihmal etmezdin. Dedem senden bir hafta önce göçtü bu dünyadan. Karşılaştın mı bilmiyorum.? Teyzem çok değişti. Söyle ona hakkım helal olsun. Göremedim seni göremediğim gibi... bugün 1 Aralık. Hava yağmurlu. Oluklarda su sesi. Yollar tertemiz. Kiri pası temizliyor şu yağmur. Ne bereketli şey. Kalplerimizdeki kirden de arındırsın söyle baba. Sen daha yakınsın yağmura. Söyleyemediklerimi anlatırım sana. Şimdi hoş kal, esen kal, çok güzel hatıralarımda kal baba! Şu hayatta gözüm karadır hep bilirsin ama geçenlerde aklıma geldi. Ben de korkuyormuşum bir şeyden. Seni birgün unutmaktan korkuyormuşum. Unutmayım. Unutturma Allahım! Tüm babasız kalanlara, "insanın babası ölür mü? Saçma sapan konuşma" diye bir de ben söylüyorum. Babalarımızın kıymetini de analarımızın kadrini de bilin diyorum. Selam olsun yetimlere, öksüzlere, kimsesizlere.! Kimsesizlerin kimsesi olan Rabbime selam olsun.!🙋♀️🌨❄
Bugün 01.12.(16)19/14:45|fk
27 Kasım 2019 Çarşamba
Eğitimde ihmal...
Öğretmek mi öğrenmek mi mesele?
Içim hiç rahat değil. Huzursuzum. Gözlerimi kapatıp görmezden gelemiyorum hiçbir şeyi. Hele o bi haksızlıksa. Çocuklar bizim geleceğimiz. Aklı başında, ne yaptığını, ne istediğini bilen insan yetişmiyor artık. Cengiz Aytmatov'un bir sözü var çok sevdiğim. Insan için en zor olan şey her gün insan kalmaktır. Der. Ne güzel ne yerinde ne doğru bir söz. Insanı insan yetiştirir. Önce onu doğuran ana sonra hayatında eğitim aldığı süre boyunca kademe kademe öğretmen. Annelerimiz cahil de olsa çok iyi bir evlat yetiştirebilir. Okumakla hiçbir ilgisi yoktur cehaletin. Cehalet insanın beyni ile yüreği arasında bir kara noktadır. Bulaşıcıdır. Kangren eder ilerisi. Velhasılı bu deli kızı kedere sokan güç yetirememektir. Gücü yetmez her istediğine. Kocası, sevgilisi tarafından şiddet görüp dövülene de öldürülene de... bir ay önce Kırşehir Merkez'de bulunan Kent Park'ta bir babanın kızını etraftaki kalabalığa aldırmaksızın söve söve dövdüğüne şahit oldum. Bakıp seyirci kalmak kanıma dokunurdu. Babaya mâni kızına kol kanat oldum. Arkadaşlarımla beraber tabiki. Meraklı kalabalığı yollayıp kızın korkudan kısılmış sesinde duyduğumuz ilk cümlesine bakarak polis çağırdık. Polis çağırın dedi. Bir insan ne yaparsa yapsın hak etmiyordu insanca olmayan dayağı. Hangi hayvandan gördünüz eşini dövüp yavrusunu parçaladığını! Öyle bir çıkmazdayız ki... Güven de yok inanç da... Peki neden bu hale geldik bizi bu hale getiren neydi? Yüz yıllarca zalime korku mazluma umut olmadık mı? Onlanlar ceddimiz değil miydi? Çokluğa karşı azlığın yanında olmadık mı? Yine olanlar bizden değil miydi? Televizyon dizileri ne güzel dost, komşu, akraba, kardeş oldular de mi bize? Ah Batı! Lafı uzatacağım zorunuza gitsin diye ki benim vicdanım rahat değil. Uyutmuyor. Belediyeye gittik böyle durumlarda bir çocuk bir anne bir halk gelip kime danışacak? Ölünce mi haberiniz olacak? Diye. Ellerinden bir şey gelmezmiş. Bizi çok güzel bir şekilde gönderdiler sağolsunlar. Onlar belediye iken bir şey yapamıyorlarsa biz ne yapabiliriz? Sağolsunlar Cimer'e şikayet edin dediler. Buna ne deniyor? It ite buyuruyor... Sonuç olarak ahvalden bir haberiz.
Şimdi gelelim diğer konuya. Bu diğerinden daha fazla yaktı canımı. Neden mi? Ben her ne kadar işimi yapamıyor olsam da bir gün elbet yapacağım. Zaten öğretmek dört tarafı kapalı üstünde damı olan bir yerde olmaz sadece. Insan her yerde öğrenir. Bi ablamız var bizim. Güçlü, kuvvetli, tek tabanca yaşayan herkesin sevip saydığı bir ablamız. Kırşehir Belediyesinin tek kadın belediye otobüs şöförü. Kendi yağında kavrulan bir anne o. Küçük bir kızı var. Kırşehir Merkez Yunus Emre Ortaokulunda okuyor. Daha kaç yaşında Allahım! Bu kızımızı bir kaç öğretmen olamamış o mesleği hak etmeyen ve derhal o meslekten atılıp tek kuruş öğretmenlik gibi kutsal bir mesleğin ekmeğini yemeyi hak etmeyenlerin çocukları sindirip dövmüşler. Evet sadece sıkıştırmakla kalmamış tekme tokat saç baş tek bir çocuğu bir sürü velet dövmüşler kızlı erkekli. Baba yok. Anne gelip hesap sormuş. Kamera kayıtları silinmiş. Öğretmen sıpaları kayırılıyor. Ve o an orada bulunan hiç kimse bu duruma müdahale etmiyor. Müdürün anneye cevabı, kızınızı ben koruyamam imamhatip'e gönder. Oluyor. Beni alakadar eden kısım birincisi adalet ikincisi o müdür benim de müdür yardımcımdı 2005 yılında. Şaşırdım mı hayır! Fatma abla beni arayıp ne yapması gerektiğini danıştı bana. Bir kaç bir şey söyledim ama bugün öğrendiğim kadarıyla hiçbir değişiklik olmamış ve bu çocuk iki haftadır derse gitmiyormuş korktuğundan. Bu çocuğun gelecek hayalleri ne olacak? Kim koruyacak onu?Ve tehdit ediliyormuş. Nereye gidersen git buluruz seni diye. Insanlara çare olun ya! Kayıtsız kalmayın! Bu nasıl bir dünya lan! Bu nasıl bir insanlık.! Bu nasıl bir eğitim! Bir öğretmen düşünün kemoterapi gören öğrencisine hergün ders anlatmaya moral vermeye giden. Bir öğretmen düşünün iki haftadır bir kız çocuğu dersine gelmiyor merak etmeyen. Sizin öğretmenliğiniz batsın! Vicdanınız kurusun! Tek tek isim isim ben sizi bir vatandaş olarak CIMER'e şikayet etmezsem benim de vicdanım kurusun! Kaba kuvvet elbette kolay ama sizden benim bir farkım var. Atanamayan onca öğretmen dururken o yerlerinizden sizi edecekler var. O kavgacı çocuklar zamanında eğitilselerdi insanın kıymetini, insan olmanın kıymetini bilsinler diye yetiştirilselerdi şimdi böyle bir şeyle kimse karşılaşmazdı. Öğretmenliği son çare diye düşünenler, mesleğini sevmeyenler, tespit edilsin ve uzaklaştırma değil meslekten men edilsin. Şimdi siz düşünün! Kınama mı kurtarmaz!.. kim nereli, kimden, kimci... Kimin neyi var? ... Bir tilki hükmü varsa bir de kurt töresi var bir bozkurt töresi var.!
00:34/27.11.19|fk
24 Kasım 2019 Pazar
Necip Fazıl Kısakürek
"Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber... Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?"
Yine mi şiir diyeceksiniz. Ben yetimim. Yetimi severim. Bugün bir rüya gördüm. Dedemin bağındayım. Bilmediğim bir şeyden kaçıyorum. Derken üç erkek çocuğu 9-10 yaşlarda. Kim, neci bilmiyorum? Ama çocuklardan birinin bir kimsesi ölmüş aralarında konuşuyorlar. Birbirlerine teselli veriyorlar. Ben durur muyum? Saklandığım yerden çıkıp çocuklara kulak misafiri olduğumu ve üzülmemeleri gerktiğini benim de babamın olmadığını söylüyorum. Onlar beni tepkisiz dinliyor. Derken daha ikna edici olmak için Necip Fazıl'ın bu meşhur şiirinin ilk iki dizesini okuyorum inançla. Ve açıklama gereksinimi duyuyorum. Bu yaşlarda belki de bilmiyorlardır bu şiirin anlamını deyip. Kendimce, çocuklar bu alem yani bu dünya Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav.) Hatrına onun yüzü suyu hürmetine yaratıldı. O bile öldü. Biz ki dünyada bir toz bir zerre dahi etmezken bu acı niye? Diyorum. Anladılar mı beni pek rüyada kalacak kadar zamanım olmadı bilmiyorum. Ama kendi kendime üzüldüğüm şeylere rüyam aracılığıyla cevap veriyorum. Bilmeyenlerinize okuyun diye...⬇️
Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber...
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun!
Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!
Kapı kapı, yolun son kapısı ölümse;
Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse!
O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail’e hoş geldin, diyebilmek de hüner...
O dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın?
Toprağın altındaki saklambaçta var mısın?
Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;
Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!
Ufka bakarlar; ölüm uzakta mı uzakta...
Ve tabut bekler, suya inmek için kızakta...
Sultan olmak dilersen, tacı, sorgucu, unut!
Zafer araban senin, gıcırtılı bir tabut!
Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse!
O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail’e hoş geldin, diyebilmek de hüner...
O dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın?
Toprağın altındaki saklambaçta var mısın?
Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;
Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!
Ufka bakarlar; ölüm uzakta mı uzakta...
Ve tabut bekler, suya inmek için kızakta...
Sultan olmak dilersen, tacı, sorgucu, unut!
Zafer araban senin, gıcırtılı bir tabut!
N.Fazıl Kısakürek
21 Kasım 2019 Perşembe
Adil Erdem Beyazıt
Yaşımdan yorgun yaşımdan telaşlıyım...
Biraz yorgunum, kavgaları birikiyor insanın!
Her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla!
Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde!
Kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!
Belki kırklarımdayım belki otuzlarımda!
Belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında!
Hiç bilmiyorum! Hayat taviz vermediği hızı ve kavgasıyla akıp gidiyor!
Baharın rahiyasından akıp coşan çiçeklerle hatırlıyorum lise yıllarımızı!
Kimimize kış, kimimize bahar olup canıyla değen babalarımızı!
Bu memlekette insanlar belki de en çok baba sancısıyla inliyor, en çok baba deyince aklımıza gelir çocukluğumuz!
Mazinin araladığı perdeden sızıyor eski günler!
Onlarla kavgalı onlarla sevdalı olduğumuz!
En çok baba yokluğunun hüsranıyla kızıyormuş zaman ayrılığın yarasını!
İnsan baba olunca anlıyormuş babası
#ErdemBeyazıt
Canım ne zaman derinden yansa bu şiir sıralanıyor dilimde. Bir dua bir tılsımlı söz gibi. Acımı dindirmiyor ama babasızlığımı tekrar hatırlatıyor bana. Bazen yaşımdan daha yorgun ve telaşlı olduğumda, omuzlarımdaki yük elbette hafiflemiyor ama boğazım düğümleniyor. Iki omzumda ağır bir yük, belim bükük, gözlerimde zorla zapdetmeye çalıştığım yaşlar o buğu... içim buruk. Elbette ki babasızlıktan değil. Onun da etkisi var elbet ama... dağına göre kar... Ben babamın sırtını dayadığı, daima güvendiği ruhu gibiydim. Kendinden emin olduğu kadar emindi benden. Belki de onsuzluk bu yüzden ağır geldi hepten.
Annem gariban bir kadın, kimseye bi yükü olmaz. Verirsen alır. Rahattır. Bi güvenci bana. Dört kardeşim var ama su dahi istemez onlardan. Onlarda vermez zaten. Kız çocuğu merhametlidir falan filan... Erkek çocuğunu şımartın yükü kız çocuğuna verin. Hiç Adil değil!
Yetim olmak peygamberimiz Hz. Muhammed (sav.)'den bize mirastı. Başımızla beraberdi. Zira Allah (cc.) Bizi yetim bulup barındırmadı mı? O zaman yetime iyi muamele etmek, hakkını yememek lazımdı.
Annem, kimi nalına kimi mıhına vurur der. Hep nalımıza vurdular. Akrep gibi akrabalar sağolsun. 13 yaşımdan 25'ime kadar teyzem büyüttü beni. Annemden daha çok annem oldu. Ama annem olmadı. Neden mi? Annem değildi. Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar der yine annem. Teyzem ilk duyduğu lafa beni sattı. Ben de babamın dediklerini hatırladım. Sana kimse dost değil. Sırtını Allah'a daya! Derdi. Onu yaptım. Bazen ne kadar üzülsem daralsam da biliyorum ki Allah yârdır. O yarattığı kulunu yalnız bırakmaz. Ve kimsenin ahı kimsede kalmaz.
Kardeşlerim hayırsız, akılsız, sahtekar ve münafık. Dedemin günahlarını çekiyorlarmış. Ağızlarına dua almazlar. Ablam desen kendine. Gücü gücü yetene.
Benim yok bir işim. Olsa ederdim herkese yardım. İşim yok yardım umanım çok. Kendimi bile düşünmüyorum. Şöyle düşünüyorum da. Sanki herkese borçluyum. Herkes benden alacaklı. Yazık değil mi bana? Herkesin dilinde okumuş adam olamamış lafı. Sanki her gün harçlıkla beni taşladılardı. Sahtekar iki yüzlüler.
Belki 40'larımda belki 30'larımdayım. Yaşımdan büyük yorgunluğum. Allah kerimdir vesselâm.
21.11.19/18:37|fk
Biraz yorgunum, kavgaları birikiyor insanın!
Her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla!
Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde!
Kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!
Belki kırklarımdayım belki otuzlarımda!
Belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında!
Hiç bilmiyorum! Hayat taviz vermediği hızı ve kavgasıyla akıp gidiyor!
Baharın rahiyasından akıp coşan çiçeklerle hatırlıyorum lise yıllarımızı!
Kimimize kış, kimimize bahar olup canıyla değen babalarımızı!
Bu memlekette insanlar belki de en çok baba sancısıyla inliyor, en çok baba deyince aklımıza gelir çocukluğumuz!
Mazinin araladığı perdeden sızıyor eski günler!
Onlarla kavgalı onlarla sevdalı olduğumuz!
En çok baba yokluğunun hüsranıyla kızıyormuş zaman ayrılığın yarasını!
İnsan baba olunca anlıyormuş babası
#ErdemBeyazıt
Canım ne zaman derinden yansa bu şiir sıralanıyor dilimde. Bir dua bir tılsımlı söz gibi. Acımı dindirmiyor ama babasızlığımı tekrar hatırlatıyor bana. Bazen yaşımdan daha yorgun ve telaşlı olduğumda, omuzlarımdaki yük elbette hafiflemiyor ama boğazım düğümleniyor. Iki omzumda ağır bir yük, belim bükük, gözlerimde zorla zapdetmeye çalıştığım yaşlar o buğu... içim buruk. Elbette ki babasızlıktan değil. Onun da etkisi var elbet ama... dağına göre kar... Ben babamın sırtını dayadığı, daima güvendiği ruhu gibiydim. Kendinden emin olduğu kadar emindi benden. Belki de onsuzluk bu yüzden ağır geldi hepten.
Annem gariban bir kadın, kimseye bi yükü olmaz. Verirsen alır. Rahattır. Bi güvenci bana. Dört kardeşim var ama su dahi istemez onlardan. Onlarda vermez zaten. Kız çocuğu merhametlidir falan filan... Erkek çocuğunu şımartın yükü kız çocuğuna verin. Hiç Adil değil!
Yetim olmak peygamberimiz Hz. Muhammed (sav.)'den bize mirastı. Başımızla beraberdi. Zira Allah (cc.) Bizi yetim bulup barındırmadı mı? O zaman yetime iyi muamele etmek, hakkını yememek lazımdı.
Annem, kimi nalına kimi mıhına vurur der. Hep nalımıza vurdular. Akrep gibi akrabalar sağolsun. 13 yaşımdan 25'ime kadar teyzem büyüttü beni. Annemden daha çok annem oldu. Ama annem olmadı. Neden mi? Annem değildi. Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar der yine annem. Teyzem ilk duyduğu lafa beni sattı. Ben de babamın dediklerini hatırladım. Sana kimse dost değil. Sırtını Allah'a daya! Derdi. Onu yaptım. Bazen ne kadar üzülsem daralsam da biliyorum ki Allah yârdır. O yarattığı kulunu yalnız bırakmaz. Ve kimsenin ahı kimsede kalmaz.
Kardeşlerim hayırsız, akılsız, sahtekar ve münafık. Dedemin günahlarını çekiyorlarmış. Ağızlarına dua almazlar. Ablam desen kendine. Gücü gücü yetene.
Benim yok bir işim. Olsa ederdim herkese yardım. İşim yok yardım umanım çok. Kendimi bile düşünmüyorum. Şöyle düşünüyorum da. Sanki herkese borçluyum. Herkes benden alacaklı. Yazık değil mi bana? Herkesin dilinde okumuş adam olamamış lafı. Sanki her gün harçlıkla beni taşladılardı. Sahtekar iki yüzlüler.
Belki 40'larımda belki 30'larımdayım. Yaşımdan büyük yorgunluğum. Allah kerimdir vesselâm.
21.11.19/18:37|fk
18 Kasım 2019 Pazartesi
Buray - Tac Mahal
Beni seve seve canına kat, herkes gibi tek bırakıp gitme...
Duygularımıza bazen bazı şarkılar nasıl da tercüman oluyor değil mi? Bazen kocaman bir mutluluk bir gülümseme nasıl da matemimizi yüreğimizden çekip atıyor...
2 Kasım 2019 Cumartesi
27 Ekim 2019 Pazar
21 Ekim 2019 Pazartesi
Kayıp
Bilen bilir birini kaybetmenin acısı ne büyüktür. Portuga'yı kaybeden Zeze'nin hali neyse aynı acının kendisidir. Ölemezsin. Uyursun, uyanmak istemezsin. O açsa sana tokluk koyar. Biri ölünce, sen de ölürsün. Ama geçer. Çekip gitmez ama aklından geçer, kalbinden geçer, yoldan geçen bir adamın şapkası, bir motor sesi, bir karpuz, bir üzüm, bir yol... saymakla bitmez bunların her birinden geçer. Senden geçmez. Acıtır, öldürmez. Zamanla hafifler, daha az acıtmaz. Sadece hayat yaşamaya değmez. Ve hak verirsin gidene. Iyi ki diyemezsin boğazında düğümlenir o kelimeler. Yutkunamazsın ama keşke dersin. Beraber...
21.10.19/21:59|fk🌿
15 Ekim 2019 Salı
12 Ekim 2019 Cumartesi
11 Ekim 2019 Cuma
Tutunamayan-lar
Galiba sonum Tutunamayanlar'daki Turgut Özben gibi olacak. Bir trenden inip diğerine binecem. Aytmatov gibi "Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi..." deyip trene el sallayan çocuklara el sallayacağım. 🙋♀️ bitti mi bitmedi Selimciğim hatrına Tutunamayanlar serisinde bende olacağım.😁
10 Eylül 2019 Salı
Izmir Menemen Devlet Hastahanesi ihmal
Okuyun, Paylaşın, Ders Alın, Destek Olun!
"El intizâr, eşeddün minennâr" bu Arapça sözün ne anlama geldiğini ancak yaşayan bilir. Bu söz, beklemek ateşten daha yakıcıdır, anlamına gelir. Her insan hayatında mutlaka bir şeyleri beklemiştir. Sınav sonucunu, gurbet yolcusunu, sevdiğini, sayılı günü... peki siz hiç beklediniz mi bir hastayı yoğun bakımda? Ben bekleyemedim. Benim babam dayanamadı göçtü gitti bu sahteliğin içinde gerçek aleme. Babamı böyle bekleyemeden kaybettim ben. Babalar kıymetlidir. Babalarımız. Bir yakınım ameliyat oldu geçenlerde. Allah şifa versin. İzmir Menemen Devlet Hastahanesinde. O vesileyle bir ablayla tanıştım. Semra Abla. Görseniz nasıl güler yüzlü. Tanımasanız sanırsın hiç derdi yok bu kızın. Uzaktan işte... Hikayesi demek de istemezdim. Hiç hikaye tadı yok yaşadıklarında. O bekliyor arkadaşlar. Öylece umutsuzca ama umut ile umutlu. Bundan tam 8 ay önce 10 0cak 2019 tarihinde 62 yaşında Mehmet Yıldız amca yani Semra Abla'nın babası bu hastahanenin göğüs bölümüne geliyor ve muayene oluyor. Doktorun adı Pakize Ayşe Turan. Pakize kepaze oluyor anlayacağın. Doktor hanım bir reçete yazıyor hastanın hasta geçmişine bakmadan. Adam doktor bilir işini deyip gidiyor eczaneye alıyor ilaçları. Tekrar hastahaneye. Enjeksiyon odasında hemşire Vesile Yılmaz bizim bey amcaya iğneyi vuracakken adam "kızım benim antibiyotik'e alerjim var. Bu iğneyi bana yapamazssın." diyor. Nafile kadın bu sadece antibiyotik bir şey olmaz. Sıkıntı çıkmaz deyip iğneyi batırıyor. Saniyesine adam "bana ne yaptın?" Deyip yıkılıyor. Anlayacağınız bu Vesile, bey amcaya vesile oluyor. Nereye başvursalar kapı yüzlerine kapanıyor çocuklarının. Diğer hastahaneler ellerinde kalsın istemiyor. Bu hastane de pisliğini temizleyemediği gibi o doktor ve hemşireyi hala koynunda besliyor. Sonuç mu bey amcamız 8 aydır yoğun bakımda. Ilk ay çocukları akrabaları hastahanede ha bugün ha yarın uyanacak umuduyla beklerken Türkiye şartlarında, çalışmassan ekmek yok. Bizde hiç yok. Bizim ülkemizde... çocuklar işine gücüne, hanım dersen o da yaşlı. Geriye bizim Semra Ablamız kalıyor. Her gün hastahanede. Koridordaki koltuklardan birinde yaşıyor. Evet orada yaşıyor. Bütün ihtiyaçları koltuk arasında üstü örtülü. Malum yoğun bakım hastası odaya gerek yok. Koridorda göçebe gibi yaşıyor. Yazık değil mi bu insanlara? Maddiyattan hiç bahsetmiyorum. Siz düşünün onu da. Daha kimler, niceleri? O da mı kamp kursun parti binasına? Hastahaneler düzgün, doktorlarımız torpilsiz dedikçe her taşın altında bir çakallık, bir torpil, bir kul hakkı çıkıyor. Lütfen sessiz kalmayalım. Hakkımızı arayalım. Başımıza gelmesini beklemeyelim. Ki gelir. Mutlaka gelir. Ben bu olayı duyunca çok üzüldüm. Ölüm Allah'ın emri elbette. Ama buna ne demeli? Neden bu ihmaller? Nereye bu gidişat? Lütfen paylaşın ve gerekli yerlere ulaşsın. Herkes de hak ettiğini çeksin. Torpile rüşvete ihtiyaç duymadan, ocu bucu olmadan herkes sesini duyurabilsin. Geçen gün ömürdendir. Dünya bir gündür o da bu gündür.
11.09.2019/00:27|fk
"El intizâr, eşeddün minennâr" bu Arapça sözün ne anlama geldiğini ancak yaşayan bilir. Bu söz, beklemek ateşten daha yakıcıdır, anlamına gelir. Her insan hayatında mutlaka bir şeyleri beklemiştir. Sınav sonucunu, gurbet yolcusunu, sevdiğini, sayılı günü... peki siz hiç beklediniz mi bir hastayı yoğun bakımda? Ben bekleyemedim. Benim babam dayanamadı göçtü gitti bu sahteliğin içinde gerçek aleme. Babamı böyle bekleyemeden kaybettim ben. Babalar kıymetlidir. Babalarımız. Bir yakınım ameliyat oldu geçenlerde. Allah şifa versin. İzmir Menemen Devlet Hastahanesinde. O vesileyle bir ablayla tanıştım. Semra Abla. Görseniz nasıl güler yüzlü. Tanımasanız sanırsın hiç derdi yok bu kızın. Uzaktan işte... Hikayesi demek de istemezdim. Hiç hikaye tadı yok yaşadıklarında. O bekliyor arkadaşlar. Öylece umutsuzca ama umut ile umutlu. Bundan tam 8 ay önce 10 0cak 2019 tarihinde 62 yaşında Mehmet Yıldız amca yani Semra Abla'nın babası bu hastahanenin göğüs bölümüne geliyor ve muayene oluyor. Doktorun adı Pakize Ayşe Turan. Pakize kepaze oluyor anlayacağın. Doktor hanım bir reçete yazıyor hastanın hasta geçmişine bakmadan. Adam doktor bilir işini deyip gidiyor eczaneye alıyor ilaçları. Tekrar hastahaneye. Enjeksiyon odasında hemşire Vesile Yılmaz bizim bey amcaya iğneyi vuracakken adam "kızım benim antibiyotik'e alerjim var. Bu iğneyi bana yapamazssın." diyor. Nafile kadın bu sadece antibiyotik bir şey olmaz. Sıkıntı çıkmaz deyip iğneyi batırıyor. Saniyesine adam "bana ne yaptın?" Deyip yıkılıyor. Anlayacağınız bu Vesile, bey amcaya vesile oluyor. Nereye başvursalar kapı yüzlerine kapanıyor çocuklarının. Diğer hastahaneler ellerinde kalsın istemiyor. Bu hastane de pisliğini temizleyemediği gibi o doktor ve hemşireyi hala koynunda besliyor. Sonuç mu bey amcamız 8 aydır yoğun bakımda. Ilk ay çocukları akrabaları hastahanede ha bugün ha yarın uyanacak umuduyla beklerken Türkiye şartlarında, çalışmassan ekmek yok. Bizde hiç yok. Bizim ülkemizde... çocuklar işine gücüne, hanım dersen o da yaşlı. Geriye bizim Semra Ablamız kalıyor. Her gün hastahanede. Koridordaki koltuklardan birinde yaşıyor. Evet orada yaşıyor. Bütün ihtiyaçları koltuk arasında üstü örtülü. Malum yoğun bakım hastası odaya gerek yok. Koridorda göçebe gibi yaşıyor. Yazık değil mi bu insanlara? Maddiyattan hiç bahsetmiyorum. Siz düşünün onu da. Daha kimler, niceleri? O da mı kamp kursun parti binasına? Hastahaneler düzgün, doktorlarımız torpilsiz dedikçe her taşın altında bir çakallık, bir torpil, bir kul hakkı çıkıyor. Lütfen sessiz kalmayalım. Hakkımızı arayalım. Başımıza gelmesini beklemeyelim. Ki gelir. Mutlaka gelir. Ben bu olayı duyunca çok üzüldüm. Ölüm Allah'ın emri elbette. Ama buna ne demeli? Neden bu ihmaller? Nereye bu gidişat? Lütfen paylaşın ve gerekli yerlere ulaşsın. Herkes de hak ettiğini çeksin. Torpile rüşvete ihtiyaç duymadan, ocu bucu olmadan herkes sesini duyurabilsin. Geçen gün ömürdendir. Dünya bir gündür o da bu gündür.
11.09.2019/00:27|fk
25 Ağustos 2019 Pazar
Kimin Türkiye'si?
Türkiye kimin Türkiye'si? Ben peşinden koşup kulu kölesi olmaya çalıştıkça benden uzaklaşıp beni reddeden ülke. Haberlerde kadın cinayetleri, terör olayları, Filistin meselesi, canım askerimin şehadeti... yalancılar, samimiyetsizler sürüsü. Birlik beraberlik çağrıları. Lan nereye bu gidişat? Kaç kere sordum bu soruyu hatırlamıyorum. Nereye ulan! Iki dakika tahammül edemediğim gündem meseleleri. Emine Bulut diye bir kadın var. Kocası tarafından başta çocuğu olmak üzere milletin gözü önünde öldürülüyor. Psikopat, şeref ve haysiyet yoksunu bir adam. Bir de görüntüyü çeken adam. Adam demesem daha yerinde olurdu ama. Sonlara doğru bir isim bulacam. Üzüldük mü? Çok. Iki gün sonra onu da unutmayacaz mı? Tabiki. Herkes çok soğuk kanlı. Acımasız. Bugün Tayyip Bey aileyi görüntülü arayıp taziyede bulunuyor. Biz idam dedikçe... aile kızını mı kaybetmiş yoksa başka bir şeyini mi belli değil.. herkes çok sakin. Samimiyetsiz. Bugün bir anne evladını terör örgütü kaçırdı diye mertçe bir duruş sergileyerek hdp parti binasında eylem yapıyor. Türkçe bile bilmiyor. Ülkemize musallat olan hainleri aç susuz protesto ediyor. Sayın başkanımız da çıkıyor, oğlunu söke söke aldın hainlerin elinden diyor. Ulan hdp ne zaman kuruldu? 2012. Kimin iktidarı zamanı. Kim bizden başka mecliste köpek besliyor. Kimse. Sonra sorumlular tutuklanıyor. Samimiyetsiz. Türkçe bilmeyen anne sana sesleniyorum. Bizi de ara biz de kaybolduk. Millet olarak kaybolduk. Teröristler değil siyasetçiler kaybetti bizi. Bizim için de diren. Bak ben de Ülkücüyüm. Pkk düşmanıyım. Belki kötülemişlerdir beni sana. Ben de bu vatanın öz be öz evladıyım. Direnelim mi? Bir günden bir gün kötü haber almayalım be! Pedofililer, hayvan sapıkları, insan sapıkları, vatan hainleri, parazitler... herkes samimiyetsiz. Ders veren hoca samimiyetsiz, hutbe okuyan imam samimiyetsiz, mecliste vekil samimiyetsiz... geriye bir şeyler kalıyor efendim. Askerim, polisim, hakimim belki de içinde olmadığım içindir. Bilen bilir. Niyeti bozuk herkesin. Samimi niyetinin tarihi geçmiş. Heşteklerle kadın cinayetini protesto edenler de, onlara üzülen halk da yav herkes herkes. Eş dost, kapıda gümbür gümbür davul sesleri bir yer düğün bayram bir yer ateş çemberi. Gamsız, reklam kokan, sürü potansiyeli, genç nesil heba oluyor nerede birileri. Nerede torpil nerede rüşvet. Biz de gidelim mi beyin göçüne destek... moda akımı olmuş insanlık yukarıda bulamadım adını şimdi ne desem sahtekarlık. Kârını al sahte ile kâr neresinden tutarsan tut samimiyetsiz.
25.08.19/18:50|fk
15 Ağustos 2019 Perşembe
Selam olsun!
Selam olsun canı yanıp gülenlere, kendinden çok sevenlere, kızınca sövenlere, kahkahayla gülenlere, ağlarken hıçkıranlara, yaz mevsimini sevmeyenlere, kışın mütemadiyen üşüyenlere, sonbaharı sevip, ilkbaharda aşık olanlara, nisan ayında doğanlara, dünyada umudu kalmayanlara, yağmurda ellerini açıp dua edenlere, rüzgar ile fısıldaşanlara, sevmeyi bilmeyenlere, karanlıktan korkanlara ama korkmuyormuş gibi yapanlara, ataistim deyip gizli gizli dua edenlere, merhabayı selamın üstünde tutanlara, gülünce gözleri kaybolanlara, kendini çirkin sayanlara, her boktan anlayanlara, bilmiyorum diyenlere, bir yalanı dokuz yalanla kapatmaya çalışanlara, adına şiirler yazılanlara, sesi güzel olanlara, şişko olanlara, burnu büyük olanlara, kilo takıntısı olup hergün tartılanlara, aynaya bakıp ne kadar yakışıklıyım lan diyemeyenlere, baklavası olmayanlara, estetik yaptıranlara, botoks yaptıranlara, hep kusur arayanlara, Polyana olanlara, hacı hoca olup karı kız kesenlere, mini etek giyenlere, kırmızı rujum olmadan çıkmam diyenlere, yaşlılara çocuklara merhamet edenlere, kırmızı ışıkta geçenlere, bisiklet yolunda yaya gidenlere, kaldırımı kullanmayıp yol ortasında gidenlere, arabasında levye taşıyanlara, sınava son dakika çalışanlara, küçük kardeşini çekemeyip çimdikleyenlere, bir ıslak mendili kullanıp atmadan her yeri silenlere, çok dil konuşmayı zeka sayanlara, hobi olarak cahil olanlara, Moğolistan'a gidemeyip tarihçi hocalarına fesat edenlere, budist gibi yaşayıp Müslümanca ölenlere, aslında yalnız olup kalabalık yaşayanlara, güvensizlere, mezarlardan korkanlara, kitabın altını çizenlere, kulaklıkla ders çalışanlara, okumadığı kitaplarla kitaplık yapanlara, parası olunca ne yapacağını bilemeyenlere, çeyiz yapan kızlara, kaynanlara, damatlara, yılışık sevgiliye, kara kara gözlere mavi lens takanlara, överken sövenlere, halının altına pislik süpürenlere, ölmeyecekmiş gibi yaşayanlara, çorapla yatanlara, kaplumbaya tosbik diyenlere, aynanın karşısında sivilce patlatanlara, banyoda şarkı söyleyenlere, okuduğu tek kitap rüya tabiri olanlara, tezini son gün yazanlara, tesadüfen yaşayanlara, ölenlerin kuş olduğuna inananlara, suyu soğuk içemeyenlere, kola içmeyip fanta içenlere, bir çantaya yüz bin lira verenlere, siyaset konuşunca adam oldum sananlara, televizyon programı yapanlara, ölünce unutulmayacağını sananlara, okuyup atanamayanlara, severek ayrılanlara, aldatılanlara, çay içince mutlu olanlara, Mervelere gidenlere, her yıl büyük ikramiyeyi ıskalayanlara, amorti dahi çıkmayanlara, evi en üst katta olup asansörü olmayanlara, hergün iki saat dedikodu yapanlara, yüzüne gülüp arkandan sayanlara, yirmi gün askerlik yapanlara, sinek tarafından ısırılmayanlara, ayak serçe parmağını masaya vuranlara, sakal bırakınca yakışıklı olduğunu sananlara, zikirmatikle gezenlere, Suriyelilere, aklına ne gelirse yazıp kendini yazar sananlara... yazayım mı daha.😂 nasılsınız, iyisinizdir inşallah.😁 ben iyiyim ne olsun.💙🤦♀️
15.08.19/23:11|fk
15.08.19/23:11|fk
28 Temmuz 2019 Pazar
19 Temmuz 2019 Cuma
Onların içi çürümüştü. Herkesi çürütmek istediler. Çürük elma misali bir kasada çürüdüler. Sen onlar gibi olma! Ne kasadaki elma ol kışı bekle, ne de ağaçta olgunlaşmayı. Elmalığı sil aklından. Senin köklerin yok ağaç da değilsin vesselam. Olabiliyorsan toprak ol. Kışın kıyamet yazın mahşer yeri. Ama cennetlikler gibi. Huzuru candan, hevesi baki, vuslatı erken, cemali gülen...
19.07.19/16:02|fk
19.07.19/16:02|fk
10 Temmuz 2019 Çarşamba
Güzel hocaların güzel öğrencileri olur.
[ ] Şuraya bir fotograf bırakıp içimi dökeyin istedim biraz. Aylardır başıma gelmeyen kalmadı. Üstesinden gelemesem de bir sekilde atlattım çok şükür. Universite okumak günümüz dünyasında pek işe yaramasa da. İşsizlik oranı, okuma oranı arttıkça artsa da... neyse bazılarınız rahatsız olmasın. Babam öldüğünden beri tek bir yakınımdan destek görmedim. Hatta güya en sevenlerim ilk terkedenlerim oldu. Akrabalar mı akrep soksun onları. Bazı hocalar tanıdım. O guruba girenler kendini biliyor. Bazı hocar daha tanıdım. Kartını verip mutlaka ara diyen. Arayınca açmayan. Bir şey ister diye ödü kopan. Umut veren. Umutsuz vakalar. Düşmez kalkmaz bir Allah demişler. Okul bitti. Okudun adam olamadın hikayeleri baş gösterdi. Ulan sanki beni siz okuttunuz. Allah belanızı umarım yakın zamanda verir. Neyse beddua etmeyim kabul olur adres belli derler. Malumunuz ülkemiz torpil ve büyük rüşvet ülkesi. Paraları eksilir, güçleri gider belki Fetöcü falan çıkarlar. Hikaye...😂 Güldüğüme bakmayın. Gülüşümüz acılarımızı gizleyen zırh bir nevi. Neyse yine kafa ağrıtmaya gerek yok. Büyük bir hayal kırıklığının üzerine önce Ahi Evran'a ardından Hacı Bektaş'a sonra Mevlana'ya derdimizi açtık. Vesile kıldık dualarımıza. Yardımcımız Allah dedik. Insan dertlenince anıyor Allah'ı en çok, bir de babasını. Babalar, babasızlık... Bugün de Konya'daydık. Yaralarımızı sarmaya gittik. Güzel bir gün oldu. Etli ekmek yedik. Hamd ettik. Burada benim bir Şeker Hocam var. Erdoğan Hocam. Soyadı gibi şeker. Onu aradım. Vesileyle görüştük. Her zamanki samimiyet. Hani bir sözü var Osmanlı'nın çoğunuz sevmezsiniz. Çoğunuz da kendinizi Ertuğrul zannedersiniz. "Biz dostlarımızla laubali olmadan samimi oluruz." Der. Bizimkisi o misal. Tok olmamıza rağmen yemeğe götürdü. Karnımızı doyurdu. Bir de otobüs biletlerimizi aldı. Kısa zamanda buluşmak üzere deyip ayrıldık. Öz yakınlarımız var ya onlar olsa ne diyecekleri, tavırları, bakışları belli. Iyice el olduk. Halbuki "El olma, elin olma, elden olma." Dememişmiydi Edebali. Neyse yarın da Kayseri'deyiz. Yolculuk yapın. Yerinizi değiştirin. Gönlünüzü temizleyin. Gülümseyin. El olmayanlara hayırlı geceler dilerim. Geceye de bir Türkü bırakayım. Dinledikçe kahrolun. 😁 Mahsuni Serif'ten Yiğit Muhtaç Olmuş kuru soğana, bilmem ağlasam mı ağlamasam mı?
21:03/10.07.19|FK
21:03/10.07.19|FK
23 Haziran 2019 Pazar
Seçimler...
Erdoğan, twitter hesabında "gayri resmi sonuçlara göre seçimi kazanan Imamoğlu'nu tebrik ederim." Diyor. Pkk'lı bölücüler kutluyor. Kazandık diyor. Bunu bir takım milliyetçiler paylaşıyor. Türkiye'de hiçbir milliyetçi hareketi desteklemediklerini defalarca söylüyorlar. Üslupsuz alelade konuşan cahil sürüsü devletin her yerine konuçlandırılıyor. Koskoca proflarda onları destekliyor. Bi çekilin gidin artık. Gençlere yer verin. Lan öleceksiniz. Allah'tan da mı korkmuyorsunuz? Imamoğlu geldi diye Istanbul din mi değiştirecek? Ayasofya tekrar ibadete açıldı da yeniden mi kapatılacak? Apo piçi siktir olup gitti de yurda geri mi alınacak. Yıllardır yerimizde sayıyoruz. Üniversite mezunları artık işsiz kalmayacak mı? Ya da ölenler mi dirilecek? Gelen ne yapar bilmiyorum ama gidenin hiçbir şey yapmadığı aşikar. Lütfen artık karalamayı bırakın! Istanbul Türkiye'nin bir yurdu ve orada biz yaşamıyorduk en son gördüğümden beri. Sarıklı cübbeli adamlar, peçeli kadınlar penguen gibi sıra sıra. Ve anlamadığım bir dil. Renkli kıyafetler. Tenlerin farklılığı bizde hiçbir zaman sorun olmadı güya ırkçı biziz. Neyse yazılanları okuyunca kızmadan edemedim. Demem o ki yazarlar tazılarını yazsın. Şairler şiirlerine baksın. Hocalar öğrencileriyle ilgilensin. Siyaset akıl işi değil yalan işidir. Adam geçer otobüslerle pkklı karşılar. Buna bi kılıf bulur. Yurdu Arap ile doldurur buna bi kılıf daha bulur. Binlerce şehit verilir sadece bizim hiç tanımadığımız ama onun eski hoca efendisi sorumlu tutulur. Iş bulamayız, okumuşsun bize okuyan lazım değil olur. Kafan kapalı ise müslüman olursun. Bir de uyuz sakal modası. Beyefendi olun bedevi değil. Yaşanan onca tarihi bir kenara atmayın. Gündemi kafalarına göre değiştirip kanalları kapatıp dilleri bipleyip sansürlemeyin. O dizileri kaldırın siz. Konuşma yasağı yerine. Bırakın herkes istediğini konuşsun. Sizin tarafınızda değil diye akademisyenleri yerinden yurdundan etmeyin. Sahip çıkın gençlere. Üç çocuk müç çocuk hikaye insan yetiştirin insan. Bize en çok biz lazımız. Eleştirilecek o kadar şey var ki. Adalar, arsalar, korular, dağlar, borçlar, maaşlar, devletçilik politikasıyla kurulan kurumlar, satılan insanlıklar neler neler... şimdi bi rap şarkı sözü yazacam şuraya askerliği de bozuk düzene ekledikleri gelecek aklıma.
Belki de hayır burda belkilerin yeri yok.
Kesin ama keskesin bunları aklına sok.
Çözülemeyen onca sorun dert çok.
Çok, koftiden çözümlere karnımız tok.
Şiar edip kendine kabullenip zilleti,
Gaf yapıp uyutan var milleti,
Hiç kimse görmedi bu şekil ihaneti,
Peşkeş çekip memleketi!
SATAN SATANA!
Yerine ulaşır mı bilmem. Artık uyuyan değil uyanmış olan olmak temennimiz. Allah hayretimizi arttırsın. Esen kalın!🙋♀️🇹🇷
#imamoğlu#by
24.06.19/01:45|fk
21 Haziran 2019 Cuma
19 Haziran 2019 Çarşamba
Insan insanın kurdudur.
Tarih bildin mi, tüm insanları tanırsın sanırdım. Coğrafya öğrendin mi tüm dünya ayaklarımın altında. Matematik tek değişmez. Kimse bilmez. Sadece okuyarak öğrenilmez. Küfür etmezsen edeplisindir, kimseye bakmazsan namuslu, kendini seversen bencil, okudun mu adam sanılıyorsun. Meğersem her şey birilerinin uydurmasıymış. Artık bir dur diyebilmeli insan, insana. Uydurma!
Göreceler dünyasında o ne dedi bu ne der. Hayat bir su akıp gider. Su bulunduğu kabın rengini alır. Hem Bruce Lee ne der: "Be wather my friend." Suya da güvenme arkadaş şekilden şekile. Rengini al yeter. Yine bi söz var çok severim. Üç dilde de bilirim söylenişini. Latince, Homo homini lupus est. Rusça, Человек человеку волк. Türkçesi ise Insan insanın kurdudur. Insanoğlunun dünyayı yönettiği, berbat ettiği, yaşanmaz hale getirdiği, birilerinin iyi, yardımsever, güzel olduğu birilerinin câni, gaddar, pislik, serefsiz olduğu yaşanılası cânım dünya.
Ne yana dönsek yanlışdayız. Çıkmazdayız. Aslan ceylan paradoksunu yaşıyoruz. Biri yaratılışının gerektirdiğini yaparken diğeri yaratıldım madem gerekeni yapayım diye akıl erdiremiyor. Içimi kemiren buhran bunalımı da yanına katıp rulet oynuyor.
Herkes dertli. Kimi aşktan kimi işten. Kimisi yokluktan. Yoksulluktan. Düşünememekten.
Düşünmek fiilini onlar direk düş kökünden alıp tökezliyorlar fırtınasız, aydınlık, topuksuz limanda.
Ne garip yaratılmışız. Her seyi bilip bilmemek yapıp yapmamak nasıl bir duygudur ey insanoğlu. Gidişat nereye? Bırakabilecen mi tuttuğun dalı? O dal bi ağaca o ağaç bir köke o kök bir toprağa o toprak bir dünyaya bağlı mı?
Nerede olduğunu nereye gideceğini bil bilmezsen Alice Harikalar Diyarında'nın bi hikaye olmadığını da anlarsın.
Sevdiğin tarihi şahsiyetlerin destanlaştırılmış hayatlarının dalgasını geçmek yerine özenine çekersin. Hayat çok kısa kardeşim göz kapaklarına hükmedemediğin şu dünyada insanlığa hükmetmeye çalışıyorsun, uğraşma. Yorma kendini Charles Bukowski'nin dediği gibi. Hayatına eşlik etmek isteyenler seninle gelsin. Oku kendine oku. Bil kendini bil, gül şansına gül. Kal hoşça kal !🙋♀️🌿💚
20.06.2019/01:15|fk
16 Haziran 2019 Pazar
Babama...
Bazen sadece özlersin. Babanı, babasızlığına kamçı vurur gibi gördükçe başkalarının babalarını. Ben erken kaybettim. Aslına bakarsan her ölüm erken değil midir? Özlüyorum. Her gün. Her dakika. Her saniye. Onun yokluğu, yapamadıklarımız. Anılar. Bazen tek bir söz. Bir dua. Bir yol ve ya yolcu. Bazen bir bakış derlerken yüreğini. Git gide benzediğim adam. Benim babam. Yalnızım. Yollardayım yine. Acına tahammülüm kalmadı. Beni yolcu eden adam bir sene önce bugün öylece pes etti gitti. Yoruldu gitti. İnsanlar bazı tarihleri hiç unutmazlar ya hani 1071,1453, 1923 gibi. Ben de cellat 2016'yı hiç unutmayacağım. Beni senden ayıran Aralığı ve onun lanet ilk gününü. Öncesi altı ayını. 1 Aralık tarihini unutmayacam. Kanım çekilsin kalbim kurusun aklım donsun ki unutmayacağım. Çaresizliği unutmayacağım. Sabahın seherini unutmayacağım. Bana inanan adamı unutmayacağım. Bir Türklüğümden gurur duymuşumdur bir de babam sen olduğun için. Allah mekanını cennet etsin güzel babam! Dediklerin oldu. Annem sözüne geldi. Bense hep kızdığım adam gibi oldum. Babam gibi oldum. Canım babam gelmeyeceğini bile bile her motor sesinde her şapkalı adamda her sözünde seni arayıp beklemek gözlerimi yola dikmek ne zormuş. Eve geldiğimde kapıda karşılayan adam yokmuş. Zaman daralıyor. Her okuduğum kitabın içinden seçip sana anlattığım bölümler gibi ömür geçiyor. Rahat uyu babam. İlahi adalet yerini buluyor. Kızmanı, esip yağmanı özledim. Sohbete rüyama beklerim. Avunduğum tek şey dertleştiğim tek an. Allah'a emanet babam. Görüşeceğiz. ✋🙋💞🌟🌙
01.12.2017/00:24/fk #babama💔
01.12.2017/00:24/fk #babama💔
13 Haziran 2019 Perşembe
Bazen...
Bazen diyelim, bazen kendin olmaktan utandığın anlar olur dürüst olamazsın. Yine de bazen her şeye rağmen kendin olursun. Boş bir kağıtsın bazen. Sınav kağıdı. Kontrol eder o bilgili kişiler. Bazen kendin olmayan bir kağıtken ortalaman yükselir, yüz alırsın belki. Bazen de kendin olan, seni anlatan bir kağıtta sol üst köşede kocaman bir sıfır görürsün karakter ve kişiliğine atılan bir imza. Bazen en doğru olan boş bir kağıt olmak. O bilgili kişilerin kendini görebilecekleri. Bazen gerçekten kendin olabilmek önemli. Her şeye rağmen. Boş bir kağıt gibi..
Fati Kozan/07.11.14/19:07
Fati Kozan/07.11.14/19:07
Ал шамал, чач мени!
Идрис Неби Каракуш
Ал шамал, чач мени!
Тенир тоо төбөсүндөн, кубала эргене өрөөнүнө…
Кылымдар бар, сагынамын улууган бир карышкыр үнүнө.
Ал шамал, чач мени!
Алтайлардан Ысык Көл’дүн жээгине
Улаштыр тез, Күр Шад’ын чөлкөмүнө
Ал шамал, чач мени!
Көк жалдуу көк бөрүнүн жаткан жерине.
Конок күт Казактардын, Кыргыздардын боз үйүнө.
Ал шамал, чач мени!
Жаным жай болсун өткөн күнүмдө.
Ниязи Йылдырым, Атсыз болсун жанымда.
Ал шамал, чач мени!
Котормочу: Фати Козан
Türkçe Orjinal hali:
Al rüzgar, savur beni!
İdris Nebi Karakuş
Al rüzgar, savur beni!
Demir Dağ tepesinden kov Ergenekon Vadisine...
Yıllar var hasretim, uluyan bir kurt sesine.
Al rüzgar, savur beni!
Altaylardan Issık Göl'ün kenarına.
Ulaştır tez, Kür Şad'ın diyarına!
Al rüzgar, savur beni!
Boz yeleli Boz Kurtların yatağına...
Konuk eyle Kırgızların Kazakların otağına..
Al rüzgar, savur beni!
Canım feda olsun, geçmiş günlerinize...
Niyazi Yıldırım, Atsız olsun yanımda.
Al rüzgar, savur beni!
Идрис Неби Каракуш
Ал шамал, чач мени!
Тенир тоо төбөсүндөн, кубала эргене өрөөнүнө…
Кылымдар бар, сагынамын улууган бир карышкыр үнүнө.
Ал шамал, чач мени!
Алтайлардан Ысык Көл’дүн жээгине
Улаштыр тез, Күр Шад’ын чөлкөмүнө
Ал шамал, чач мени!
Көк жалдуу көк бөрүнүн жаткан жерине.
Конок күт Казактардын, Кыргыздардын боз үйүнө.
Ал шамал, чач мени!
Жаным жай болсун өткөн күнүмдө.
Ниязи Йылдырым, Атсыз болсун жанымда.
Ал шамал, чач мени!
Котормочу: Фати Козан
Türkçe Orjinal hali:
Al rüzgar, savur beni!
İdris Nebi Karakuş
Al rüzgar, savur beni!
Demir Dağ tepesinden kov Ergenekon Vadisine...
Yıllar var hasretim, uluyan bir kurt sesine.
Al rüzgar, savur beni!
Altaylardan Issık Göl'ün kenarına.
Ulaştır tez, Kür Şad'ın diyarına!
Al rüzgar, savur beni!
Boz yeleli Boz Kurtların yatağına...
Konuk eyle Kırgızların Kazakların otağına..
Al rüzgar, savur beni!
Canım feda olsun, geçmiş günlerinize...
Niyazi Yıldırım, Atsız olsun yanımda.
Al rüzgar, savur beni!
- Çeviren: Fati Kozan /07.04.2014
12 Haziran 2019 Çarşamba
7 Haziran 2019 Cuma
5 Haziran 2019 Çarşamba
3 Haziran 2019 Pazartesi
Böyle dan diye lafa girmeyi pek sevmiyorum. Halkımız da sevmiyor. Bi girizgah şart oluyor. Hep bi gelecekten, bir yerlere gelmekten söz ediyoruz. 7'den 77'ye. Hiç gelecek hayali kurmayan yoktur. Ve bunun da birinci şartı doğuştan milyoner değilseniz okumak ve kendi çabalarınızla (bir yere kadar) varabilmek. Gerisi Allah Kerim benim lügâtimde. Okuyoruz. Çalışıyoruz çabalıyoruz. La en tembeli, beş para etmeyeni, en adisi (kötüler) bile bir annenin bir öğretmenin elinden geçiyor. Zorunlu eğitim eğitim şart. Küçümsenemez. Okuma yazmayı bilen adam küçümsenemez. Aklının sınırlarını mutlaka kullanır bir yerde.
Kimimiz ise okuruz. 5-6 yaşından 18 yaşına kadar zorunlu eğitim. Sonra zaten herkes gideceği yolu çizer kendi Sırat'ında. Suretini belli eder bi aineyi Iskender ortada olmasa da. Gelelim başımız sağolsuna. Kime mi neden mi? Sen başla okumaya ucu bucağı dipsiz kuyu. 4-5 sene üniversite 2 yıl yüksek lisans doktora falan ömür geçiyor. Biz ceyrek asır devirmiş içi geçmişler tayfasıyız. Rotamız tüm yol istikamet gelecek...
Bir doktor kaç yılda yetişir söyleyin bana. Televizyon programına çıkıp da ameliyatı bırakıp namaza durmam daha sevap değil mi diyen cahil anlattığım sen değilsin.
Bir ömür nasıl geçer? Bir ömür nedir? Kime göre? Kaç yıl, kaç ay, kaç gün, kaç saat, kaç dakika ve de saniye. Okumaya başlayınca hayat da başlar. Hayal başlar. Aşk başlar. Oku yeter ki. Sapmadan sapıtmadan. Yıl geçer, zaman geçer. Istediğin bazen ya da çoğunlukla istemediğin yolda ilerlersin. Mesleğin aynan olur.
Sonrası mı? Kimse bilmez... Nereden bilecek ancak tahmin eder kesinlik yoktur. Ölüm vardır çünkü. Şah damarı kadar yakınında bir yerlerde. O kadar okumuşsun, dirsek çürütmüşsün, hayat kurtarmışsın değistirmez o tarihi. Öleceksin. Kaçamazsın.
O zaman nasıl yaşamalı. Ölümle yaşamalı, ölümü bilmeli hissetmeli, duymalı kanat seslerini. Kimseye koymamalı acısı. Bi Deli Dumrul bulamazsın bu çağda. Bulsan soy soylayıp boy boylayacak Dede Korkut bulamazsın. O yüzden ölmeden ölümle, ölmüş gibi mutlu ve hür yaşamalı. Son dakika edilen tövbe Firavun'u kurtardı mı?
Korkuyorum ne için kaçıp koşuyoruz. Neden yaşıyoruz, nereye gidiyoruz bilip de uygulayamamaktan bunları yaşayamamaktan korkuyorum. Affola!🌿
03.06.2019/13:43|fk
Kimimiz ise okuruz. 5-6 yaşından 18 yaşına kadar zorunlu eğitim. Sonra zaten herkes gideceği yolu çizer kendi Sırat'ında. Suretini belli eder bi aineyi Iskender ortada olmasa da. Gelelim başımız sağolsuna. Kime mi neden mi? Sen başla okumaya ucu bucağı dipsiz kuyu. 4-5 sene üniversite 2 yıl yüksek lisans doktora falan ömür geçiyor. Biz ceyrek asır devirmiş içi geçmişler tayfasıyız. Rotamız tüm yol istikamet gelecek...
Bir doktor kaç yılda yetişir söyleyin bana. Televizyon programına çıkıp da ameliyatı bırakıp namaza durmam daha sevap değil mi diyen cahil anlattığım sen değilsin.
Bir ömür nasıl geçer? Bir ömür nedir? Kime göre? Kaç yıl, kaç ay, kaç gün, kaç saat, kaç dakika ve de saniye. Okumaya başlayınca hayat da başlar. Hayal başlar. Aşk başlar. Oku yeter ki. Sapmadan sapıtmadan. Yıl geçer, zaman geçer. Istediğin bazen ya da çoğunlukla istemediğin yolda ilerlersin. Mesleğin aynan olur.
Sonrası mı? Kimse bilmez... Nereden bilecek ancak tahmin eder kesinlik yoktur. Ölüm vardır çünkü. Şah damarı kadar yakınında bir yerlerde. O kadar okumuşsun, dirsek çürütmüşsün, hayat kurtarmışsın değistirmez o tarihi. Öleceksin. Kaçamazsın.
O zaman nasıl yaşamalı. Ölümle yaşamalı, ölümü bilmeli hissetmeli, duymalı kanat seslerini. Kimseye koymamalı acısı. Bi Deli Dumrul bulamazsın bu çağda. Bulsan soy soylayıp boy boylayacak Dede Korkut bulamazsın. O yüzden ölmeden ölümle, ölmüş gibi mutlu ve hür yaşamalı. Son dakika edilen tövbe Firavun'u kurtardı mı?
Korkuyorum ne için kaçıp koşuyoruz. Neden yaşıyoruz, nereye gidiyoruz bilip de uygulayamamaktan bunları yaşayamamaktan korkuyorum. Affola!🌿
03.06.2019/13:43|fk
22 Mayıs 2019 Çarşamba
Tarihte yeri kalmayan annelerimiz...
Öncelikle hayırlı geceler iftarda ne yapsam sahurda ne etsem derdindeki annelerimiz. Ramazan dolayısıyla orucun başından beri evdeyim. Kitap okuyorum çoğunlukla. Boş vaktimi ise televizyon izlemekle geçiriyorum. Bazen.
Bu yazımı da tam bu noktaya parmak basmak için yazdım. Ne mi o nokta. Kadınlarımız. Eskiden diye başlıyacağım ya saçmalama gene, eski eskide kaldı diyecekler. Yok efendim. Hazır tarihimizi unutturmaya çalışıyorlarken bir de ben tarih diyeyim.
Hanım kelimesinin nereden geldiğini bilen bilir. O hanımlar ne hanımlarmış ne hatunlarmış okuyun araştırın. Yeri gelince anne yeri gelince baba, devlet başkanı, savaşçı, kahraman... Nene Hatun'u bildiniz mi? O beşikte yatan bebesini bırakmıştı da bu bebe anasız büyür ama vatansız yaşayamaz, demişti. O tarih şuuru, o kuvay-i milliye ruhu...şimdi mi? Sadece ev hanımı. Vay be! Nerede kaldı, Kızımız devlet kursun oğlumuz ordu olsun, sözü? Şimdinin anneleriyle mi? Analar başımızın tacı, ilk öğretmenlerimiz. Bugün analarımızı televizyonla bir nevi psikolojik savaşla köreltiyorlar. Cahilleştiriyorlar. Sen otur yemeğini yap diyorlar. Siyaset, yönetim, iş bizim işimiz diyorlar.
Sabah dini sohbetler, pembe diziler. Öğle gelinle kaynana gelinim mutfakta, analar ve kızları, yemekli çorbalı yemek programları, yemek tarifleri. Akşam okumayan bi kızın zengin kocaya varıp evinin hanımı olması veyahut kocası tarafından şiddet gòren bir kadını başka bi herifin kahramanca kurtarması. Diğeri kahramanlık masalları.
Tarihi televizyondan değil okuyarak öğrenin. Kendinizi kendiniz geliştirin. Zamanınız bol. Kimsenin size rehberlik etmesini beklemeyin. Önce okuyun sonra tartışın. Sizi böyle robotlaştırmalarına izin vermeyin. Dininizi de kendiniz öğrenin tarihinizi de.
Mankurtlaşmak çağımızın en korkunç hastalığı. Aytmatov'a saygı ile... esen kalın!
23.05.10/00:30|fk
Öncelikle hayırlı geceler iftarda ne yapsam sahurda ne etsem derdindeki annelerimiz. Ramazan dolayısıyla orucun başından beri evdeyim. Kitap okuyorum çoğunlukla. Boş vaktimi ise televizyon izlemekle geçiriyorum. Bazen.
Bu yazımı da tam bu noktaya parmak basmak için yazdım. Ne mi o nokta. Kadınlarımız. Eskiden diye başlıyacağım ya saçmalama gene, eski eskide kaldı diyecekler. Yok efendim. Hazır tarihimizi unutturmaya çalışıyorlarken bir de ben tarih diyeyim.
Hanım kelimesinin nereden geldiğini bilen bilir. O hanımlar ne hanımlarmış ne hatunlarmış okuyun araştırın. Yeri gelince anne yeri gelince baba, devlet başkanı, savaşçı, kahraman... Nene Hatun'u bildiniz mi? O beşikte yatan bebesini bırakmıştı da bu bebe anasız büyür ama vatansız yaşayamaz, demişti. O tarih şuuru, o kuvay-i milliye ruhu...şimdi mi? Sadece ev hanımı. Vay be! Nerede kaldı, Kızımız devlet kursun oğlumuz ordu olsun, sözü? Şimdinin anneleriyle mi? Analar başımızın tacı, ilk öğretmenlerimiz. Bugün analarımızı televizyonla bir nevi psikolojik savaşla köreltiyorlar. Cahilleştiriyorlar. Sen otur yemeğini yap diyorlar. Siyaset, yönetim, iş bizim işimiz diyorlar.
Sabah dini sohbetler, pembe diziler. Öğle gelinle kaynana gelinim mutfakta, analar ve kızları, yemekli çorbalı yemek programları, yemek tarifleri. Akşam okumayan bi kızın zengin kocaya varıp evinin hanımı olması veyahut kocası tarafından şiddet gòren bir kadını başka bi herifin kahramanca kurtarması. Diğeri kahramanlık masalları.
Tarihi televizyondan değil okuyarak öğrenin. Kendinizi kendiniz geliştirin. Zamanınız bol. Kimsenin size rehberlik etmesini beklemeyin. Önce okuyun sonra tartışın. Sizi böyle robotlaştırmalarına izin vermeyin. Dininizi de kendiniz öğrenin tarihinizi de.
Mankurtlaşmak çağımızın en korkunç hastalığı. Aytmatov'a saygı ile... esen kalın!
23.05.10/00:30|fk
İslam, Türklük Ve Kadın
Bakara Suresi 223. Ayeti Kerimesinde Yüce Allah buyuruyor ki: "Kadınlarınız, sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve kendiniz için ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve bilin ki siz mutlaka O'nun huzuruna varacaksınız. Ey Muhammed, müminleri müjdele!" Islam inancı şüphesiz ki Hz. Muhammed (sav)'in yücelttiği bir dindir. Ondan önce Cahiliye Devrini düşününce insanın tüğlerini diken diken eden vahşetler bilhassa kadın ve kız çocuklarına yapılan muameleler akıllardan çıkmaz. Ve adı üstünde cehaletten gelir bu davranışlar. Sadece Arap kabilelerinde değil Batı'da da aynı durumlarla karşılaşmak mümkündür. Nikah anlayışı olmadığı gibi kendi karısını satmak da gayet meşrudur. Bunun yanında Hz. Meryem haricinde tüm kadınlar için kilise büyükleri de: “Kadının bir şeytan olup erkekleri cehenneme sürüklediğini” iddia ediyorlardı. Ve kadınların cezalandırılması gerektiğini savunuyorlardı.
Türk dünyasına baktığımızda ise kadının yeri Han'ın yanıydı. Hanım kelimesi de bilindiği üzre Cengiz Han'ın karısını kurultayda şöyle tanımasından doğdu; “ ben hepinizin hanı Cengiz Han’ım. Bu da benim Han’ım Börte’dir “ dedi Cengiz Han. Öyleyse Islam inanci ile mi Türkler kadınlara düşman oldu. Hayır. Bunun temelini de söyleyeyim.
Türk Müslümanlığında Alauddin Semerkandi'nin imzasına tek başına itibar edilmemiş alışverişinde ve başka işlerinde kızının da imzasını görmek istemişler. Kendisi de cehaletin haram olduğunu söylemiştir. Türk-Islam bilgini Biruni ise doğru bilgiye ulaşmanın ibadet olduğunu söylemiş. Cahil ile cehenneme dahi yolculuk yapılmaması gerektigini söyleyen ise Ahmet Yesevi olmuştur. Imam Maturidi ise cahili yaşayan ölü olarak nitelendirmistir. Öyleyse kendimizi geliştirmezsek ne dinimiz ne dilimiz ne de ırkımız bizi cehaletten kurtarır. Başımıza gelen felaketleri cahillikle bahdaştırmak ise bu yüzyılda hatadır. Istesen de kulağını tıkayamazsın çevrende olup bitene.
Neden bu yazımı yazdığıma ya da yazmaya karar verdiğime gelince, bir kaç ay evvel hayvanlara yapılan tecavüz ve vahşet gündemde dönüp duruyordu. Ne oldu? Hiç! Ondan evvel kuçücük kiz çocukları kaçırıldı, kaybodu, tecavüze uğradı, can verdi. Ne oldu? Unutuldu. Herkes hergün bir dizi film başına geçti. Konumuz şehitlere yas bile olmadı. Dolar yükseldi. Patates-soğan fiyatları arttı. Ekmek gramaji düştü yükseldi. Sonra ne oldu televizyon hazretlerinde yayınlanınca 50 saniye hatırlandı. Sonra unutuldu. Hayat ne garip değil mi? Kadın cinayetleri ise hep vardı. Ya namus ya kan davası ya da kıskançlıktı sebebi. Doğru çok hafif bahanelerdi bunlar. Hak etti değil mi? Iki gündür ise galiba bu sehirde yaşadığım için dikkatimi çekti biri sevgilisi tarafından 8 saatte parçalanıp yakılan cesetti diğeri ise kayıp bir kadın ceseti. Ne kolay değil mi? Bunu da unutacağız ya yarın yine de söyleyim.
Kuran unutmayın diyor. Hatırlayın, işitin diyor. Helak olan kavimleri unutmayın diyor. Ders alın. Sizden uzak degil diyor. Ne Pompei ne Lut Kavmi ne Cumartesi Halkı ne Semud ve Ad kavimleri. Neden helak oldular? Nuh Tufanı niye oldu? Depremler, doğal afetler belki günahımızı azaltır mıydı? Bunlarda da düşünenler için ibret vardır. Peki bizim sonumuz. Bu felaketler bizi bulunca mı yoksa ders alınca mı? Başımıza gelinceye kadar susacağız yine galiba. Ocağı yanan yandı nasıl olsa. Kimleştik peki biz? Batı? Doğu? Zaten bi kendimiz olamadık değil mi? Düşünün bakalım. Düşüne durun. Esen kalın!
13.02.2019/20:36|fk
Bakara Suresi 223. Ayeti Kerimesinde Yüce Allah buyuruyor ki: "Kadınlarınız, sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve kendiniz için ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve bilin ki siz mutlaka O'nun huzuruna varacaksınız. Ey Muhammed, müminleri müjdele!" Islam inancı şüphesiz ki Hz. Muhammed (sav)'in yücelttiği bir dindir. Ondan önce Cahiliye Devrini düşününce insanın tüğlerini diken diken eden vahşetler bilhassa kadın ve kız çocuklarına yapılan muameleler akıllardan çıkmaz. Ve adı üstünde cehaletten gelir bu davranışlar. Sadece Arap kabilelerinde değil Batı'da da aynı durumlarla karşılaşmak mümkündür. Nikah anlayışı olmadığı gibi kendi karısını satmak da gayet meşrudur. Bunun yanında Hz. Meryem haricinde tüm kadınlar için kilise büyükleri de: “Kadının bir şeytan olup erkekleri cehenneme sürüklediğini” iddia ediyorlardı. Ve kadınların cezalandırılması gerektiğini savunuyorlardı.
Türk dünyasına baktığımızda ise kadının yeri Han'ın yanıydı. Hanım kelimesi de bilindiği üzre Cengiz Han'ın karısını kurultayda şöyle tanımasından doğdu; “ ben hepinizin hanı Cengiz Han’ım. Bu da benim Han’ım Börte’dir “ dedi Cengiz Han. Öyleyse Islam inanci ile mi Türkler kadınlara düşman oldu. Hayır. Bunun temelini de söyleyeyim.
Türk Müslümanlığında Alauddin Semerkandi'nin imzasına tek başına itibar edilmemiş alışverişinde ve başka işlerinde kızının da imzasını görmek istemişler. Kendisi de cehaletin haram olduğunu söylemiştir. Türk-Islam bilgini Biruni ise doğru bilgiye ulaşmanın ibadet olduğunu söylemiş. Cahil ile cehenneme dahi yolculuk yapılmaması gerektigini söyleyen ise Ahmet Yesevi olmuştur. Imam Maturidi ise cahili yaşayan ölü olarak nitelendirmistir. Öyleyse kendimizi geliştirmezsek ne dinimiz ne dilimiz ne de ırkımız bizi cehaletten kurtarır. Başımıza gelen felaketleri cahillikle bahdaştırmak ise bu yüzyılda hatadır. Istesen de kulağını tıkayamazsın çevrende olup bitene.
Neden bu yazımı yazdığıma ya da yazmaya karar verdiğime gelince, bir kaç ay evvel hayvanlara yapılan tecavüz ve vahşet gündemde dönüp duruyordu. Ne oldu? Hiç! Ondan evvel kuçücük kiz çocukları kaçırıldı, kaybodu, tecavüze uğradı, can verdi. Ne oldu? Unutuldu. Herkes hergün bir dizi film başına geçti. Konumuz şehitlere yas bile olmadı. Dolar yükseldi. Patates-soğan fiyatları arttı. Ekmek gramaji düştü yükseldi. Sonra ne oldu televizyon hazretlerinde yayınlanınca 50 saniye hatırlandı. Sonra unutuldu. Hayat ne garip değil mi? Kadın cinayetleri ise hep vardı. Ya namus ya kan davası ya da kıskançlıktı sebebi. Doğru çok hafif bahanelerdi bunlar. Hak etti değil mi? Iki gündür ise galiba bu sehirde yaşadığım için dikkatimi çekti biri sevgilisi tarafından 8 saatte parçalanıp yakılan cesetti diğeri ise kayıp bir kadın ceseti. Ne kolay değil mi? Bunu da unutacağız ya yarın yine de söyleyim.
Kuran unutmayın diyor. Hatırlayın, işitin diyor. Helak olan kavimleri unutmayın diyor. Ders alın. Sizden uzak degil diyor. Ne Pompei ne Lut Kavmi ne Cumartesi Halkı ne Semud ve Ad kavimleri. Neden helak oldular? Nuh Tufanı niye oldu? Depremler, doğal afetler belki günahımızı azaltır mıydı? Bunlarda da düşünenler için ibret vardır. Peki bizim sonumuz. Bu felaketler bizi bulunca mı yoksa ders alınca mı? Başımıza gelinceye kadar susacağız yine galiba. Ocağı yanan yandı nasıl olsa. Kimleştik peki biz? Batı? Doğu? Zaten bi kendimiz olamadık değil mi? Düşünün bakalım. Düşüne durun. Esen kalın!
13.02.2019/20:36|fk
Yeni Gün (Nevruz)
Nevruz der ki ben nazlıyım, sarp kayalarda gizliyim... Ne de güzel seslendirir Yeşim Dağlı bu Türküyü. Yazar tüm çiçekleri kendince sayar sonunda da "Benden âlâ çiçek var mı?" der. Peki bu Nevruz nedir? Neden bazı bölgelerde bayram havasında kutlanırken bazı bölgelerde siyasi ideoloji ile şekillenip bir isyan etme, baş kaldırı simgesi olur? Her şeyin bir sebebi vardır elbette. Nevruz kelime kökeni itibariyle Farsçadır. Iran'ın neredeyse resmi bayramıdır. Zerdüştlük ve bir takım siyasi gelişmeler nedeniyle İran'da bir ay önceden başlar hazırlıklar. Mezarlıklar ziyaret edilir. Çeşitli yemekler yapılır. Bayramlaşılır.
Ilk olarak Firdevsi'nin Şehnamesi'de duyarız Nevruz kelimesini. 11. yy.la tekabül eder. Yeni Gün demektir. Gece ile gündüzün eşitlenmesi. Baharın müjdecisi. Ölü yerin canlanması.
Adriyatik'ten Çin denizine, Hindistan'dan Altaylara, Balkanlardan Ortadoğuya ve Kafkaslara Nevruz kutlamalarını her kültür ve medeniyetin kendine has yorumu ile görmek mümkündür.
Islam dünyasında Nevruz'un yeri ise apayrıdır. Islama ışık tutan fenerler elbetteki peygamberlerdir. Neredeyse Kuran-ı Kerim'de geçen tüm peygamberlerin hayatlarının dönüm noktası, baharı, nevruzu, 21 Mart'ı bu özel gün ile anlamlandırılır. En başta Hz. Adem ve Havva'nın cennetten kovulmalarından sonra affolunmaları, Hz. Nuh'un tufandan kurtuluşu, Hz. Musa'nın denizi yarıp geçmesi, Hz. Ibrahim'in ateşten kurtulması, Hz. Yunus'un balığın karnından çıkması gibi birçok islami motifi bulmak mümkündür. Bunların çoğu belki yakıştırmadır bilemeyiz ancak 21 Mart'ın coğrafik, sosyo-kültürel, tarihi önemini göz ardı edemeyiz.
Türk dünyası tarafından bu çerçeveye bir bakalım; eski Çin kaynaklarında Nevruz'u Türklerin 3. yy. dan beri kutladıkları ve Hun Türklerinin 24 boyu toplayıp belli ritüellere dayanarak bazı etkinlikler yaptıkları yazılıdır. Daha sonraları İl Han'ın yenilgisi ve Ergenekon'a sığınması onun soyundan gelenlerin demir dağı eritip dağdan geniş ve dümdüz yeşil ovalara çıkışları bu güne denk gelir. 21 Mart gününü Ergenekon'dan çıkış, kurtuluş ve yeni bir gün olarak her yıl kutlarlar.
Nevruz 3. yy.dan beri kutlanıyorsa Türkler tarafından neden 11. yy.dan beri kutlayan Farsilerin dilinde adlandırılıyor? Bunun sebebi aslında Türkler, Yeni Gün, Ergenekon şeklinde bu günü yâd ediyorlar. Islamiyet ile birlikte Türkler de Farsça söyleyişe alışıp Nevruz, Nooruz gibi bazı ses değişiklikleri olsa da bu şekilde kullanıyorlar. Dileyen Yeni Gün diyebilir.
Bir diğer husus ise Farsi bir gelenek gibi görüp Zerdüştlük ile bağdaştırılması ki yukarıda asl'olanı yazdım. Zerdüştlükten çok Şamanizm ile ilgili motifler ateş, üstünden atlamak, dua ve bir çok ritüeller ile 41 çeşit baharat ve şekerin karıştırılıp ortaya Orta Asya'da sümölök Türkiye'de macun denen bir gıdanın çıkarılması örnek verilebilir.
Kültürüne, töresine sahip çıkan nesiller olalım. Gelenekleri olmayan barbarlar gibi yozlaşmayalım. Ateşin üstünden atlasak ne olur Şaman olsak kötü ruh kovarız ancak. Herkesin Tüm Türk Dünyasının Turan Ellerin Nevruz Bayramı kutlu olsun. Yazımı Ziya Gökalp'in Ergenekon Şiirinden bir dörtlük ile sonlandırıyorum. Esen kalın!
Yurt gidince yâd eline,
Ergenekon oldu yine!
Çıkmaz mı bir Börteçine?
Nurlanmaz mı çerağımız...
21.03.2019/00:13|fk
21 Mayıs 2019 Salı
Toprak
Insanlar doğdukları yerin toprağının özelliğini taşır karakterlerinde. Mesela koyu renk toprak bana buz gibi gelir. Üzerinde çiçek, sarmaşık falan çıkar. Nemlidir. Soğuk gelir bu torak bana. Taşsızdır neredeyse bitki kökleri ile bezeli. Kahverengi toprak vardır çakıl taşı gibi taşlar koynunda. Seçemezsin. Nemli de değildir. Çabuk kurur çatlar susuz anında. Bir de benim toprağım var. Kırmızı. Kan gibi. Demiri bol anlayacağın. Buram buram toprak kokar yağmur yağsa da yağmasa da. Pek çatlamaz susuz kalınca. Alışkın suya sürgünlüğe. Büyük taşlar yatar bağrında. Çakıl gibi değil istersen ayrılır kızılında. Ak taşlar. Seçilir, ayıklanır. Pek ot bitmez üstünde. Kendisine faydası olmayan suya muhtaç cılız otları barındırmaz. Dikersen ağaç çıkar koynunda. Çalı, çırpı belki. Ama gölgesi olan. Belki meşe. Bizim oralarda mezar toprakları bilmece. Bilirsen koynunda yatanı verir toprak sırrını. Bu der bizim oralardan. Biz gibi. Bizden...
27.02.2019. 23:31/fk
27.02.2019. 23:31/fk
Işsizin nerede o eski Ramazan'ı...🌙👩🎓
Selam, nereden başlayacağımı bilmeden medeni durumumun bekar (şikayetçi hiç değil), mesleğim işsizlik deyip buralardan bir dem vurayım diyorum. Dem demişken çayın tadını güzel kılan tek şey sudur. Belirtmek istedim. Demlenip duruyoruz. Acıdı tadımız. Bilmem kaç bindir belki milyon işsizlik oranımız. Zaman geçtikçe kusuru kendimizde aramaya başlıyoruz. Unutuyoruz, eskiyoruz, eksiliyoruz.
Ramazan ayındayız. Nerede o eski Ramazanlar diyor herkes. Ağzı olan herkes. Orucu tutan tutmayan herkes. Ramazan tabi eskisi gibi olmaz. Eksiliyoruz çünkü. Bir kocaman aile düşünün. Önce bayramda ellerini öptüğümüz ebemiz dedemiz ölüyor (Ortalama olarak). Sonra babamız anamız demeden kimimiz okuyor gurbete gidiyor, kimi evleniyor yeni yuva kuruyor, kimi iş buluyor eve çıkıyor. Eksiliyoruz. Anne baba yalnız kalıyor. Sonra bayramda seyranda ancak bir arada. Sonra babamız ölüyor. Aklımız başımıza geliyor mu? Hayır. Anne yalnız. Insaflı biri çıkıyor ya annesini yanına alıyor ya annesinin yanına taşınıyor. Diğeri hepten yalnızlık. Bir iki kişiyle sofra kuruluyor. Ramazanı Ramazan yapan birlik beraberlik olan sofralar değil mi? En bereket kokanından. Yardım yok, dayanışma yok, komşuluk yok. Iftara cağıracağın akraban yok. Anladık mı nedenini şimdi? Neyse yaz yaz bitmez benim derdim ve hatta çözümlerim ama milletin dokunur bir yerine. Yutkunamaz. Boğulur maazallah!
İşsizlik diyordum. 2017 Temmuzundan beri işsizim. Ilk sene sınav puanım yok falan filan. ALES, KPSS derken 2018 geçti ardına bile bakmadan. 2019'un ilk çeyregini tamamladık. Son çeyreği de değişmez bu gidişlen. Bir çok flozof gibi ben flozofun da sabah ilhamlarından bir sözü vardır bunun için. Der ki: Başarısızlığımızın tek sebebi yeterince istememiş olmamızdır. Doğru da söylemişim. Ama şu da var ki bilmem kaç yüz bin, milyon kişi de mi yeterince istemediği için başarısız. Yok efendim.
Yıllarca biz başarmaya adapte edilmedik ki. Başarı nedir bilmiyoruz. Ilkokul, ortaokul, hadi iyi bir lise kazan. Meslek seçiminde en önemli basamak. Universite, iyi bir bölüm. Dört yıllık olsun aman! Tamam oldu. Hadi bi yılda benden olsun. Beş. Okul bitti... evet yeterince istemedigimiz için issiziz. La bi s*ktir git! Neyin kafası. (Kendi ile çelişen flozofumuz fakir edebiyatı yaparken kırk köyden kovuldu. 41. Köy de anarşist ilan etti. Onun da diğer arkadaşları gibi olması bekleniyor. Babasının yanında huzur bulur mu dersiniz!?) Yok öyle dava. Önce o büyük eşşoğlu eşekler bi en basitinden pazara gitsin alsın eline beş kuruşu. Alışveriş etsin. Bi ekmek kuyruğuna girsin. Üç kuruşla geri dönerse ben de tükürdüğümü yalarım. Dönemez efendim. Para kendi cebinden çıktı mı dönemez. Ben orta gelirli bir ailenin en takıntılı omuzlarında yönetme hırslı 27 yaşına değmiş çocuğuyum. Çok şükür kimseye borcum harcım yok. Bir takım üstesinden az biraz birikimle gelinecek dertlerim yok değil, var. Bu güne kadar ne istediysem elde etmişimdir. (Çok istediğimden.) Keşke iş de isteseydim. Ama bu konu istemekle olmuyor. Dayı lazım, bir yerlerde iyi bi dayı... yoksa ancak yurt dışında garson oluruz o da olursa. Velhasılı çok dertliyim a dostlar. Cezaevinde yatan adamlar bile benden rahat. Bırak gezmeyi tozmayı. Okumadığın kitaplarınla git çöreklen suçu nedir diye soranlara, işsizdir deyiver. Derken Victor Hugo'nun Sefiller romanında geçen bir bölüm geldi aklıma "Ondört yaşımdayken, karnımı doyurmak için bir parça ekmek çaldığım için, beni zindana attılar ve orada tam altı ay bedava ekmek verdiler. Hayatın adaleti budur."
Esen kalın Iftar ile sahur arasında beynini susturmaya calışan işsizler. Gece sizin!
12.05.19/00:00|fk
Selam, nereden başlayacağımı bilmeden medeni durumumun bekar (şikayetçi hiç değil), mesleğim işsizlik deyip buralardan bir dem vurayım diyorum. Dem demişken çayın tadını güzel kılan tek şey sudur. Belirtmek istedim. Demlenip duruyoruz. Acıdı tadımız. Bilmem kaç bindir belki milyon işsizlik oranımız. Zaman geçtikçe kusuru kendimizde aramaya başlıyoruz. Unutuyoruz, eskiyoruz, eksiliyoruz.
Ramazan ayındayız. Nerede o eski Ramazanlar diyor herkes. Ağzı olan herkes. Orucu tutan tutmayan herkes. Ramazan tabi eskisi gibi olmaz. Eksiliyoruz çünkü. Bir kocaman aile düşünün. Önce bayramda ellerini öptüğümüz ebemiz dedemiz ölüyor (Ortalama olarak). Sonra babamız anamız demeden kimimiz okuyor gurbete gidiyor, kimi evleniyor yeni yuva kuruyor, kimi iş buluyor eve çıkıyor. Eksiliyoruz. Anne baba yalnız kalıyor. Sonra bayramda seyranda ancak bir arada. Sonra babamız ölüyor. Aklımız başımıza geliyor mu? Hayır. Anne yalnız. Insaflı biri çıkıyor ya annesini yanına alıyor ya annesinin yanına taşınıyor. Diğeri hepten yalnızlık. Bir iki kişiyle sofra kuruluyor. Ramazanı Ramazan yapan birlik beraberlik olan sofralar değil mi? En bereket kokanından. Yardım yok, dayanışma yok, komşuluk yok. Iftara cağıracağın akraban yok. Anladık mı nedenini şimdi? Neyse yaz yaz bitmez benim derdim ve hatta çözümlerim ama milletin dokunur bir yerine. Yutkunamaz. Boğulur maazallah!
İşsizlik diyordum. 2017 Temmuzundan beri işsizim. Ilk sene sınav puanım yok falan filan. ALES, KPSS derken 2018 geçti ardına bile bakmadan. 2019'un ilk çeyregini tamamladık. Son çeyreği de değişmez bu gidişlen. Bir çok flozof gibi ben flozofun da sabah ilhamlarından bir sözü vardır bunun için. Der ki: Başarısızlığımızın tek sebebi yeterince istememiş olmamızdır. Doğru da söylemişim. Ama şu da var ki bilmem kaç yüz bin, milyon kişi de mi yeterince istemediği için başarısız. Yok efendim.
Yıllarca biz başarmaya adapte edilmedik ki. Başarı nedir bilmiyoruz. Ilkokul, ortaokul, hadi iyi bir lise kazan. Meslek seçiminde en önemli basamak. Universite, iyi bir bölüm. Dört yıllık olsun aman! Tamam oldu. Hadi bi yılda benden olsun. Beş. Okul bitti... evet yeterince istemedigimiz için issiziz. La bi s*ktir git! Neyin kafası. (Kendi ile çelişen flozofumuz fakir edebiyatı yaparken kırk köyden kovuldu. 41. Köy de anarşist ilan etti. Onun da diğer arkadaşları gibi olması bekleniyor. Babasının yanında huzur bulur mu dersiniz!?) Yok öyle dava. Önce o büyük eşşoğlu eşekler bi en basitinden pazara gitsin alsın eline beş kuruşu. Alışveriş etsin. Bi ekmek kuyruğuna girsin. Üç kuruşla geri dönerse ben de tükürdüğümü yalarım. Dönemez efendim. Para kendi cebinden çıktı mı dönemez. Ben orta gelirli bir ailenin en takıntılı omuzlarında yönetme hırslı 27 yaşına değmiş çocuğuyum. Çok şükür kimseye borcum harcım yok. Bir takım üstesinden az biraz birikimle gelinecek dertlerim yok değil, var. Bu güne kadar ne istediysem elde etmişimdir. (Çok istediğimden.) Keşke iş de isteseydim. Ama bu konu istemekle olmuyor. Dayı lazım, bir yerlerde iyi bi dayı... yoksa ancak yurt dışında garson oluruz o da olursa. Velhasılı çok dertliyim a dostlar. Cezaevinde yatan adamlar bile benden rahat. Bırak gezmeyi tozmayı. Okumadığın kitaplarınla git çöreklen suçu nedir diye soranlara, işsizdir deyiver. Derken Victor Hugo'nun Sefiller romanında geçen bir bölüm geldi aklıma "Ondört yaşımdayken, karnımı doyurmak için bir parça ekmek çaldığım için, beni zindana attılar ve orada tam altı ay bedava ekmek verdiler. Hayatın adaleti budur."
Esen kalın Iftar ile sahur arasında beynini susturmaya calışan işsizler. Gece sizin!
12.05.19/00:00|fk
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
hevessizleştirildik🍂
Tam 00:00'ı gösteriyorken saat, dilime dolanmış son bir kaç yılımı özetleyen bir şarkı. "Sabır öylece kaldı da sabredeni söyle kim ...
-
Fatımalar düşkündür babalarına, babalarından sonra kalmak mirastır Hz. Fatıma'dan onlara... 25.05.19/03:27|fatikozanoğlu
-
Hiç giymediğim kıyafetlerim oldu yıllar var. Kiminin bedeni uymadı. Yokluk gördük çok zaman. Birileri verdi koyduk bir köşeye. Giyilmedi, gi...
-
Bir arkadaşım var, her ne kadar tanımasam da kimdir, necidir bilmesem de... ben kendime "yazarak konuşanlar" derken o "sonral...