27 Kasım 2020 Cuma
Kadın
Ben insanlara hep güvenmeyi tercih ettim. Hepinize. Ama hep yarı yolda kaldım. Alice Harikalar Diyarında'ymış da yol tarif edecek bir tavşan bir kedi bir kaplumbağa arayıp duruyormuş gibi. Cevap da hep bilindik...nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yoktur... muydu neydi? Yol uzun, yol çetin, yol meşakatli... şimdi edebiyat konuşturmaya gerek yok. Yol bitmez. Yol içinde birikir der bir yazar. Ama gitmezsen... Bazen de gidemez insan. Gerekli koşullar oluşmadan. Yoksa gitmek kolay değil midir, gurbeti yaşayana!
Bazen kendimi her şeyin sorumlusu, suçlusu hissediyorum. Kafka gibi. Ilyas'ın kente gelmesi yüzünden uğursuz kabul edildiği gibi. Asurlular savaş için kapımımıza dayanmış gibi. Celladım yeşil gözlü esmer bir Lübnan prensesiymiş gibi... Yakub'un oğlunu çok sevmesi yüzünden dışlanıp kuyuya atılan Yusuf'u gibi... ne bileyim işte kurban diye benim boynuma dayamışlar gibi bıçağı. Koçu koyunu geçtim hep keçi derler bana. Suçumu bilmiyorum. Ama herkes onlara kalsa masumdur değil mi!
Ben bırak bu Kırşehir'i, İç Anadolu'yu, Türkiye'yi, Anadoluyu, yok olsam nereye gideyim? Bozkırda yolumu bulur muyum? Çöl bilmem bedevi değilim. Deveden anlamam. Yolumu bilmem. Ben bilmem!
At desen murat derler. Fal mı bakıyoruz anasını satıyım. Kanat takınırım desem kuş gibi değil de kurt gibi öfkem ile gök yüzünü arşınlayamam ama dağları, ovaları, geçitleri düzü, tepesi ile bazen koşar bazen yürür geçerim. Nal sesleri duyulmaz gidişimde. Ben yılkı atıyım. Özgürce dolaşırım bir uçtan bir uca diyarı. Bir şaman edasıyla davulum tokmağım kargışlar düzerim sonsuzluğa. Ruhumda Kurtluğum, yılkılığım ile bir Kartal tepesinde özgürce süzülürüm. Yer imlerim bir ardıç ağacı gövdesini. Bir kuşak çözerim uzunca saçlarımdan. Takarım bir dalına. Ben de buradayım derim. Bir sevda uğruna.
Kadın derler. Kadın yücedir. Gönlü yücedir. Bir evladı taşır dokuz ay on gün karnında. Canında. Fevkalade bir sabır ve şevkat bağrında. Babaya düşense bir ömür omzunda. Evlat yüce ise taşır o da ömrünce sırtında. Ama hep dışında. Söküp atar atsa. Çekip gider gitse. Kadınlar o yüzden sevdi mi candan sever. Sildi mi tam siler. Anne şefkati ile sarar ama suistimal edersen, fırtına çıksa, sel bassa, kıyamet kopsa, Allahına kadar der. Deli cesareti, kadın asaleti ile saçlarının örgüsünde boğar seni. Gözyaşı çağlayan olsa bir kirpiğine kurban eder seni. Herkes haddini bilsin yeter ki...
Dövdüğünüz, kırdığınız, ezdiğiniz, boğduğunuz, öldürdüğünüz kadınların hepsi zamanı gelir ödetir hesabı misli. Sanmayın dünya büyük, kimi söyler küçük. Dar ederiz de kim büyük nerede küçük aklınız şaşar iflağınız kesilir bir anlık zevkinizin kurbanı, gençliğinizin esiri oluverirsiniz. O yüzden net ve kesin olacaksınız. Arasında boğmayı zevk biliriz sizi. Şerefi bana katli size vacip olur icabında. Tüm güçlü kadınlara esenlikler olsun. Yıldızınız bol, ayınız parlak geceniz aydınlık olsun.
28.11.20/00:48|fk
10 Kasım 2020 Salı
10 Kasım ve Atatürk
Canım yanıyor bilmediğim bir yerden. Kulaklarımda uğultu. Kanlar oluk oluk akmakta... Hilal izliyor zaferi, kılıç sesi, ok vızıltısı... binlerce yıl öteden. Bir kurt uluması uzak bir tepeden. Yıldız doğru anı kolluyor. Hilalin göğsüne sokulmak için. Kürşat gibi... Vey ırmağında...
Aynı fıtrat, aynı kancık düzen. Bir Bozkurt uluyor. Sarı saçlı, mavi gözlü bir adam. Elinde cigarası... bir tepe... gönlünde vatan, karşısında düşman. Bir Mete gururu. Gömecek yer düşünüyor. Tarihe gömecek. Bu kahramanlık adsız sansızdır. Atsız Ata öyle diyor. Ama Cengiz Han'ın dediği gibi, bir bir mıh bir atı, bir at bir eri, bir er bir savaşı, bir savaş bir vatanı kurtarır. Varsın adı anılmasın. Liderler ise ayrıdır. Liderler önde gitmez. Bozkurt misali. Liderler arkada gider. Sürüyü izler. Etrafı kollar. Güvenliği kontrol eder. Önde gitmek önemli değildir. Bugün başkan da olursun bakanda... eşşek de devenin önünden gider. Eşek hoşaftan anlamaz ama... yaa!
Iyi insanlar hep ölüyor. Kaygı öldürüyor. Sevgi öldürüyor. Ölmek zorundayız. Yenilenmek zorundayız. Dinlenmek zorundayız. Ama bazen sen ölüyorsun ardında yetim bıraktığın çocukların. Halbuki kanından olmayan, ama canından olan. Tırnağımız kırılsa hisseden. Sen ki koskoca bir enkazdan bir zümrüdü anka misal, küllerinden doğan. O kadar yandık mı sahi? Yandık mı o kadar? Olmasaydın olmazdık de mi? Ama birilerinde hep seni silme çabası. Doğduğun günü değil öldüğün günü anması. Ama bir şerefsizin, yobazın, pezevengin kutlu doğum haftası... yıllarca kandırdılar, kandırmaya çalıştılar... kendileri kandılar, düzenler kurdular. Ne büyük zulmet, ne büyük ah! Kuyruğunu yiyen bitmeyen yılan. Nedir bu yılanlardan çektiğimiz ulan!
Bilmezler, yüreksizler bilmez. Niyazi Yıldım'ın dediği gibi, yüreksize yorgan döşek, koç yiğite ver meydanı... ama bahadır bitmez, er tükenmez, destan susmaz... ama onlar her yerden biter, bitecekler. Sen gene destan söyle, onlar sussun sen söyle, onlar bozsun sen söyle, ben Türk'üm! de, dur sözünde, yürü Atatürk'ün izinde, kalmasın şu yer yüzünde, şerirlere şer meydanı... destan yazan da çoktur söyleyen de... ağızdan ağıza, nesilden nesile...
Velhasılı paşam uçmağa varalı oldu 82 yıl. Bir insan ömrünü ancak bu kadar güzel bir amaca verebilir. Cesareti varsa. Şimdi içimiz yangın yeri, hani Ey Türk Gençliği! Diye başladığın Gençliğe Hitaben! Sen hep bize güvendin. Sen gelecek yeni nesilin dedin. Senin açtığın yolda gösterdiğin hedefe gitmek için elimizden geleni yaptık. Ama şimdi bir dalkavuk. Aldı meydanı. Okuyan, iş bulamadı. Pes edip canına kıydı... nereye kadar bu bekleyiş. Gelen gideni arattı. Sokakta sakallı, sarıklı adamlar dinlerini yaşasalar amenna. Özendirerek bir cahiliye devri kurdular. Sinek kaydı tıraş, o asalet, o gençlerdeki umut ışığı... sönüp gitti. Imam nikahlı gecelik ilişkiler, caiz midir hocam? Bilmem nerede ebesinin nikahı... destek gidecek. Ahmetler, Mehmetler... tükenmedi tükenmez dee! Maksat nerede! Yine hangi kumar masasında kağıt, içki masasında meze?
Neyle vuracaklar, gençle... kadınlarımızla, kızımızla... son yıllarda kaç kız çocuk öldü bilmiyorum sayısını haberlerde çıkıyor, yarın unutuluyor. Kaç kadın öldü. Senin o kücük hanımlar, dediğin... Ey Türk kadını! Sen ayaklar altında çiğnenmeye değil omuzlar üstünde yükselmeye layıksın dediğin... sen neye değer verdiysen onu bozdular. Sen ne için uğraştıysan ona çomak soktular. Eğitim zaten eğilip bükülmekle olacak iş değil. Gitti ne düzen kaldı ne hürriyet. Artık fikrini özgürce söyleyemezsin. Onları sevmiyorsan bittin. Cahiliye çağının asabiyet ateşi yakıldı. Artık yönetimden midir, otoritedeki boşluktan mıdır nedir adı her neyse bu adalet eksikliğinin insanlar adaleti televizyon kanallarında arar oldu. Polislerin, askerin emir eri... yukarıda ne ise aşağıda o... değil... Müge Anlı'yı yapsalar başkan ne dış borç kalır ne yobazlaşan. O kadar ilerideyiz anlayacağın Paşam. Sen Atatürk'sün. Söyle bakalım mevcut rejimi...
Senin ölümüne özel alışveriş çılgınlığı, buralarda, yollarda... unutturamayacaklar kıçkarını yırtsalar da! Şüphe hep var. Hep olacak. Olmalı. Senin yokluğunla yetim kalan bebekler büyüdü çocuk oldu, çocuklar genç, gençler yetişkin, yetişkinler ihtiyar... her şey olağan akışıyla sürüp gitmekte. Sen kaldın öylece. Elinde kahven, bacak bacak üstünde. Seyrederken ülkeni derin bir tasa ile. Biz ancak bu devirde o kahveden fal bakarız. Yalanlar anlatırız birileri çeker bir yerlere koyar. Izlenme rekorları kırarız beraber. Ekmek elden su gölden. Milletin yeni yol gösteren öncüsü baya bi Avrupalılaştık doğrusu. Birbirini boğazlayanları ayıran suçlu, ayrılmak isteyen suçlu, evine ekmek getiremeyen (-de var mı ya git işine hehehe?!) yalancı. Bunları yazıyorum diye ben nankör. Yaftamız başta dinsizlik üzerine laikiz ya biz, sen açtın ya bu yolu... suçlu kim suç nerde!
Açtırma kutuyu söyletme kötüyü... sen gittin biz mal gibi kaldık. Kalmaz olaydık. Babam da babasından görmüş sevmezdi seni. Ben okudum. Anlattım mertliğini. Okuttu beni. Kimseye muhtaç olma. Cahil kalma dedi. O da seni sevdi. O da gitti sen gibi. O da hepten bıraktı yetim. Onun yokluğu belimi büktü senin yokluğun kambur etti. O yüzdendir bir ay önceden başlar ağrısı belimin. Yüküm mü ağır, sorumluluğum mu fazla? Giden gidiyor da kalan hep yasta! Gözümde her zaman hazır bir damla yaş ardı çağlayan. Bir vatan deyince bir babam. O yüzden sevmem kasımları. Ayrılanlar kavuşmaz gidenler dönmezmiş. Unutandan unutulan mektup beklermiş. Masallarla büyümedik ki masal anlatalım. Destan dinledik Dedem Korkut'tan o boy boyladı soy soyladı. Kız anadan görmeyince öğüt almaz dedi. Bildiğimizi yazdık. At ayağı külük, ozan dili çevük olur; iyegülü ulalır, kaburgalı büyür dedi. Seni yazdık. Şairlik yoktur hüner diye dilimde. Olsaydı bir de destan yazardım gönlümce. Sana yazmış şairler kutlu beste. Senin olmadığın kalpte hedef de yoktur heves de. Isteyen çalsın isteyen söylesin. Geceniz huzur dolsun. Akıbetiniz hayır olsun. Uyanacağınız bir gün dileğinde Tanrı Dağın çevresindeyim. Esen olun!
10.11.20/02:12|fk
6 Ekim 2020 Salı
insanın mevsimi🥀
Insanın da mevsimi var bir yanı bahar gibi yağmur kokar, bir yanı kış gibi ayaza çalar. Her mevsim nasıl ayrıysa insanı da ayrı anlayacağın. Bir de ne var biliyor musun? Bu mevsimler ayrı dersler verir adama. İlkokul duvarlarında dört mevsim haritası. Autumn, Winter, Spring, Summer gavurcası. Okullarda bile öğretilmez mevsimine göre insan olması.
Bugün bahçeye girdim. Yerlerde kaval olmuş cevizler, ağaçta yemyeşil. Yerdekilerden bir iki tane kırdım. Annem çıtırık der bizim cevize. Lezzeti güzel. Ama kabuğu sert demek yani. Sonra ağaçtan iki tane aldım. Yerdekiler sağlam cevizlerken ağaçtan aldıklarım çürük çıktı. Bu da bir ders halbuki ki... Ağaçta sağlam yerde çürük. Insanın da sağlamı çürüğü aynı misal. Çürük olanlar tepede sağlam olanlar yerlerde. Hiyerarşi desem değil. Kast desem değil. Kader anasını satayım kader.
Meyvenin çürük olduğunu dışından bi izi vardır anlarsın. Yemişin kabuğunda izi olur anlarsın. Bir minik kurt girer yemişe, meyveye, sebzeye. Aç gözlülük eder tıkabasa yer. Sonra kendi minik formunda açtığı delikten tekrar çıkamaz. Baktı çıkmak için daha büyük kapı açmak lazım. Yer Allah yer. Aç gözlülüğünün cezasını canı ile öder. Allah ona kabuğa gir orada yiyecek var diye öğretmiştir. Akıl vardır ama yedikten sonra çıkamayacağını fikredemez. Akıl var fikir yok dedikleri hadise. İşte asıl hadise burada. Bunları izinden anlarız, deriz bu çürük, kurtlu, içini yemiş diye ama insanı anlayamayız. Insanın çürüğü daha beterdir. Iz bulamazsın, kokusu yoktur. Insanın çürüğü en kötüsüdür. Hayvanın bile çürüğü yoktur. Ama insanoğlunun vardır. Yaşamadan göremezsin. Görsen de yakıştıramaz, anlayamazsın. Insanın çürüğü kötü kokmaz ama kötü kokutur. Kendine zarar vermez ama çevresini darma duman eder. Yakar kavurur. Keşke dersin, belli olsa. Bilsek. Yaklaşmasak, açıtmasa, ağzımızın tadını bozmasa...
Bir küçücük omurgasız, kurt kadar olamayan insanlar var. Kamuflajları o kadar sağlam ki. Allah'ı gelse anlamaz.
Ben bazen insanlara katlanamıyorum. Bazı insanların varlıkları beni boğuyor. İçim almıyor. Annemin bir sözü vardı. İnek almıyor dana varmıyor diye. Aynen de öyle bir durum. O zaman şu sözü söylüyorum içimden. Bana ait bir söz. Böyle bir bunalım halindeyken dilimden dökülen bir söz. "Eğer bir insanın varlığına katlanamıyorsan onu sevmeyi dene." Yani ikinci kanala geçiyorum. Daha az kusur görüyorum. Bürünüyor şu meşhur savunma mekanizmama... onlar taarruza geçseler de ben saldırmalarını soğuk kalınlıkta seyrediyorum. Sonra içim almıyor ya zaten. Günü kurtarıyoruz. Zaten dünya bir gün değil mi! O da bana yeter.
Ne kadar kızsam küssem de insanlara olan inancımı kaybetmediğim sürece merhamet damarlarımda akmaya devam ediyor. Dua ediyorum Amin diyorum. Olmayacak duaya amin böyle deniyor. Olmayınca üzülmüyorum. Üzülünce giden gelmiyor. Ölen dirilmiyor. Gönülden düşen gönle girmiyor.
Mevsimler geçiyor. Sonbahar kışa devretmeden nöbeti içinizi üşüten insanlardan kaçın. Uzaklaşın. Gidin gidebildiğiniz kadar uzaklara. Öyle yerler var bilin. Üzülmeyin. Üzülünce de üzmeyin. Hayat kısa! Esen kalın.😁
01:28/07.10.20|fk
28 Eylül 2020 Pazartesi
Nazar eyle!🎋🧿
Köm eylemek nedir pek az insan bilir. Azerbaycan Türkçesinde yardım etmek anlamına gelir. Biz inancımız gereği ve ırkımızın verdiği bir gururla kimseden yardım dilemeyiz. Araplar medet der onlardan dilimize imdat diye geçer. Kırgızlar cardam der. Biz yardım deriz. Yardım da aslında güzeldir yardımlaşmak da. Yunus Emre ne der, bölüşerek tok oluruz, bölünerek yok oluruz. Aslında bölüşmek; paylaşmak, destek olmak, yardım etmek demek bir nevi… Biz Allah’tan başkasından yardım dilemeyiz. Genel anlamda. Muhtaçlık anlamında. Ama ailemizden, yakınlarınızdan, dostlarımızdan, sevdiklerimizden yardım isteriz. Derdimize ortak olurlar. Derdimizi, acımızı paylaşırlar. Dost kara günde belli olur. Yani kiminle derdini paylaşıyorsun kim seninle acını paylaşıyor… Sırrını söyleme dostuna, o da söyler dostuna. Paylaşır yani. Demek ki yardım etmek anlamına gelmiyor bazen sesteş olsa da anlamdaş olmuyor.
Ben her anlamda yardımı severim. Karşılık da beklemediğim için genelde, balık bilmezse halik bilir, felsefesine uyarım. Konu yardım da değil aslında. Bi Türkü var çok severim. Biraz da mistisizme meraklıyım. “Anam köm eyle bana bir kurşun döktür. Başımda tuz dolandır üzerlik tüttür. Bi muska yazdıralım adak yapalım, bu sevda yaktı başka bi kız bakalım…” tabi sevdasında kızında hiç değilim. Köm eylemeye gelelim. Biz yardımı inanç gereği Allah’tan dilesek de kurşun döktürmeyi eski inancımız Şamanizmden aldığımız belli Anadolu kültüründe de olan bir şey tabi temeli derin bir araştırma ister. Sentez diyelim.
Başımda tuz dolandır, tuz da kötü ruhları kovduğuna inanılan bir motif aslında. Kurşun dökmeyi görmüşsünüzdür, kişi bir örtünün altında durur. Örtüyü iki kişi tutar. Sonra bir kapta bulunan suya eğitilen kurşun dökülür ve onun suyun içinde sıkışması ile bazı şekiller oluşur. “Gız sende göz var dediydim!” gibi diyaloglar gerçekleşir. Tuz da aynı surette örtünün üstüne saçılır. Sonra silkelenir. Tüm kem gözlerden kurtulursun. ☺
Üzerlik tüttür de aynı şaman kültüründen gelir. Üzerlik bir ottur. Tomurcuk tomurcuk tohum keseleri vardır. O keseler toplanır ve iğne ile ipe dizilir. Farklı geometrik şekiller verilir. Süs eşyası olarak Anadolu köy evlerinde kapı eşiklerinde yerlerini alır. Üzerlik tüttürmek ise otun demet olarak toplanması ve yakılmasıdır. Duman çıkan otun evin ya da kişinin üzerinde, etrafında gezdirilmesi ile gerçekleşir. Aslında Orta Asya Türk geleneklerinde de çam gibi bir ağacın bir dalı tutuşturulur ve yayılan koku tütsü gibi etrafa yayılır. Buna aslında tütsülemek de denir. Alas Alas diye bir takım sözler söyler bu işlemi yapan kişi. Nevruz bayramlarında pek çok defa şahit olmuştum.
Muska yaptırmak sanıldığı gibi sadece Arap kaynaklı değil eski inancımızda da mevcuttur. Tılsımlı sözler yazılır, çizilir koruması için kişiye verilir. Kişi bu muskalarla Tumar da denir bunlar dürülür, katlanır üçgen ya da yuvarlak olur üzerinde belli vakte kadar taşırsın. Benim dedem muska yazarmış. Oradan bilirim. Araplar ise içine belli nazar dualarını koruyucu ayetleri yazarlar. Böylece kötü ruhlardan, enerjiden, kem gözlerden korunursun. Nazar yani. Nazar da Arapça bakmak bakış, demek değil mi!
Adak yapmak ise kişinin inandığı inancına göre Tanrıya sunduğu bir tür teşekkürdür. Genelde derler şu işim olursa kurban kesecem. Adak da buna denir. Verdiği kurbana. Bu her şey olabilir. İslam inancında kan akıtmak sureti ile olurken Türklerde genelde kan daha az oluyor. Kan akıtmadan yani. Nasıl mı? Hayvanın belini kırarak. Ya da kişiyi yüksekte bir dağa çıkararak. Orada uyumasını, gevşemesini sağlayacak bir takım otlar verilerek. Olduğu gibi. Eski mumyalarımızı internetten görebilirsiniz. Ne Mısırlılar gibi iç organları çıkarılmış ne de burunlarından beyinleri… kültürlerin farklı inanç ve değerleri ile şekillenmiş, insanın kurban olduğunu İslam inancında Hz İbrahim’in oğlu İsmail’i Allah’a kurban vermesinden biliyoruz zaten. Bu konuya da açıklık getirdiğimiz göre…
Gelelim niye geldik köm eylemeye, son zamanlarda iç karışıklığı ile bir bunalım yaşıyordum. Ne yazabiliyorum ne okuyabiliyorum. Baş ağrısı, düşünememe… arkadaşım nazar dedi. Bana kim nazar değdirdi ise… hem kem hem kenafir gözlü dedim kapıda üzerlik otumuz var, boynumda cevşen, dilimde dua, ne kaldı geriye… iyice şaman gibi ayine mi bağlasam kendimi. Yurdumu yalnız bir ağaç altına mi kursam. Ağacı işaretleyip çaput mu taksam. Etrafını da taşla örsem de belgilesem. Sonra kendime bir hayvan ruhu aşılasam kurt gibi uluyup kartal gibi gökte mi süzülsem. Çadırımda sabah gün doğumu ile dua gün batımı ile dans mi etsem. Hayvanlar getirse de ben mi yesem. Sonra arada kırık çıkık baksam, muska yazsam. Dededen tecrübeliyim sonuçta. Kötü tinlerin girdiği bedenleri kırbaçlasam ya da sadece ibadet mi?
Ne biçim bi düzen lan bu! Hiç de yabancı değilmişim anlattıklarıma bakılırsa. Neyse siz kimseye nazar eylemeyin. Yüce Hakan sefere gitsin, Bilge Hatun dokuz doğursun. Siz en iyisi pazar eyleyin. Bölüşün. Sevin, sevilin. Tasavvuf ile Şamanizmin arasında kalıp arada bir Budaa’ya selam söyleyin. Herkesin inancı kendine sonuçta… ☺
Bu arada eklemesem olmazdı. Mavi boncuk takışına ölürüm Türkiyem! deyip sonda nazar boncuğunu unutacaktım az kalsın. Mavi boncuk, at nalı, dadan ağacı, bir de el vardı kimin eliydi?… çok yani. El harici hepsi bizim Şamanizmden gelen bir alışkanlığımız. Alışkanlıklar güzel zararlı hale gelmediği sürece. Göz gibi nazar boncukları, baya ürkütücü geliyor bana illuminatici bunlar. Kesin! Dala çaput bağlamak, mum yakmak, el etek öpmek… At nalı güzel ya! Valla.! Lisedeyken bir çok erkek arkadaş ayakkabısının altına çivi takardı. At gibi ayaklarından tıkır tıkır sesler. Bu da çok manidar değil mi? Nazardan korunmak içinmiş demek ki!
Neyse büyüydü, muskaydı, medyumdu, tarottu, faldı, falcıydı bunlara da itibar etmeyin. Bizim eski inancımızda bir fal kitabımız var doğru. Irk Bitig ama şimdi orada zamanımızın saçmalıkları yok. 12 hayvanlı Türk takvimi temel alınarak Çin falı diye de bir şey var ama cidden sakıncalı şeyler olduğunu sanmıyorum. Yıldızname diye de bir şey var bunlar burç yorumları gibi bir şey kişinin hangi ayda doğduğunu kişisel ve ruhsal bir takım özelliklerini sayıyor ama genelleme sadece. Bunlar geliştirilerek bir şeyler değiştiyse bilemem. Kişi sadece kendinden medet umsun. Kendine saygısı olan her zaman iyi işler üzerinde olur.
Umuyorum ki zaman geçtikçe cahiliye ateşimiz harlanmaya başlıyor bilgi meşalesini yakın. Kandiliniz bilim olsun. Saygı, sevgi, hoşgörü yolunda ilerleyin. Yoksa büyüydü, faldı… neye inanırsan öyle yaşarsın! Şeytanınız bol olsun! Esenlikler!
14:27 /28.09.20|fk
20 Eylül 2020 Pazar
Ekmek🍞🥖
Esenlikler cümleten!
Bugün size ekmek hakkında bilgi vermek istedim. Bilirsiniz ki pek az adetimdir öyle bir şeyleri tanımlamak veya bilgiçlik taslayarak bu böyledir şu şöyledir gibi anlatmak. Sadece güzel bir önsözden sonra işe eğlence katmak. Ne diyordum ekmek, evet şu bildiğimiz bölgeye, yöreye, ülkeye göre farklı farklı ad alması ile kalmayıp farklı farklı metotlarla yapılması neticesinde farklı da tad alarak dünyada din, dil, renk, ırk vs. gözetmeksizin her sınıftan insanın sofrasında bulunan ekmek. Sınıf dediysem de yanlış anlaşılmasın. Bizim ülkemizde de ırkımızda da yoktur sınıf ayrımı. Kast Sistemi gibi keskin kurallı. Sınıf ayrımını da yapan yapsın sonuçta bakın aynı ekmeği yiyoruz. ☺
Aynı… konusuna da gelecem ama öncesinde neymiş bu ekmek, kimlerdenmiş, nereden gelir nereye gidermiş? Naçizane okuduğum kadar yazayım diyecem yanlış olacak anladığım kadar yazayım. Okuduğumu yazacaksam kopyalayıp yapıştırayım değil mi! Ekmek değerli okurlarım, MÖ. 9000 yıl falan öncesine dayanıyormuş. İlk insanların 200 bin yıl önce yaşadığı düşünülürse büyük büyük ne bileyim en büyük atalarımız ekmek çörek yememiş. Hayvanlara bakmışlar içgüdüsel avlıyor avını taze taze yiyor. Sonra bizimkilerde aynısını yaptılar herhalde özentiler. Hayvan da olmasa Kabil, Habil’i nasıl gömecekti! Konu başka yerlere gidiyor. Ama şimdi eti nasıl pişirdiler o da çok sıcak bir günde cam mam da yok bira içip etrafa şişe kırıp atılmamış, onu en yeni torunlar yapacak sonra. Taşın aşırı ısınması falan sonucu belki tesadüfen bulmuşlardır. Önce korkmuş tapmışlardır. Sonra yanan şeylerin güzel koktuğunu falan anlayınca ne bileyim işte neyse… bulmuşlar kurtulmuşlar. Ekmek de ilk yabani buğdayın ezilmesi ile meydana gelir. Tabi meydana gelir deyip konuyu kapatmıyoruz. Buğdayı çiğ ve sert bir şekilde tüketemedikleri için ekmeği akıl etmişler. Taş değirmen nereden çıktı hocammm!
Taşlarla ezdikleri buğdayı uçmasın kaçmasın diye ıslanmayı akıl etmişler. Bir de bakmışlar ki kıvamlı bir şey meydana geliyor. Hemen put yapıp tapmamışlar o sonra olacak karınlarını doyursunlar hele. Sıcak taşın üstüne koydukları hamur birde bakmışlar ekmek olmuş.
Ekmek de kökenine bakarsak etmek fiilinden geliyormuş. et-, öt- kelimeleri eski Uygurcada ve Divan-ı Lügati’t Türk’te ekmek anlamında kullanılmış. Epmek diye kullanımı da mevcutmuş. Bizimkiler ekmek ettim derler. Bazı yaşlılar epmek der. Eppeğimiz var mı? Gibi kullanımına bizzat şahidim. Ötmek de ütmek fiili ile aynı köke sahipmiş. Ekmek anlamında. Yoksa Orta Asya Türk Lehçelerininde çoğunlukla geçmek manasında kullanılır. Ütmek yani kıvamlı hamuru taşın üstüne yaymak anlamında kullanılmış. Şimdiki adını alması 17. Yüzyıllara dayanır taa!
İşin ilginç yanı sonrası, ekmeğin ilk gelişimi her şey gibi Çin’den çıkmıyor. Onlar ancak pilav yer zaten. Bizim şu bildiğimiz ekmek değil ekmeğin büyük büyük babası ilk Mısır’da çıkıyor. Yazarın söylediğine göre Mısırlılar ekmek yapmayı çok seviyormuş. Sonra Yahudiler. Demek ki burada başlamış ekmek çok gelince yaptıkları güzel şekilli ekmeklere tapmak.
Sonra aslında Roma ve Yunanlılara ticari yollarla öğretilmiş fırıncılık ve pişirme zanaati. Babiller, Sümerliler illaki zaten! İşin ilginç yanı ise sosyal sınıf farkı ile tatlı güzel şekilli ekmekler soylu ve asillere tatsız şekilsiz ekmekler ise alt sınıfa veriliyormuş. Ekmek zamanla yapım tekniği ve kullanılan malzeme çeşitlilik gösterdikçe daha da gelişip Batı dünyasına giriş yapmış. Ilk Hollanda mayalama işini geliştirmiş. Geliştirmiş diyorum. Çünkü ilk onlara ait değil. Ilk Mısır’daki bizim bir ekmekçi dayımız hamurun kalanını pişirmeyi unutup bir sonraki günkü hamura ekleyince hamur fermente olmuş. Bunun o dönem nasıl olduğunu anlayamasalar da mayanın aslında canlı bir yapıya sahip olduğuna kanaat getirmişler.
Şimdi diyeceksiniz bana, ne yani Faticim, biz Türkler millet ekmek yerken taş mi yiyorduk? Yok yav bizi sona sakladım. Bizimkiler de bulmuş ekmeği bulmasına ama göçebe hayatına pek uygun olmadığı için ancak yerleşik hayata geçince bi ekmek edek demişler. Yav he he! Yerleşik hayata geçip kendi yiyeceklerini kendilerinin üretmesi baya bi zaman almıştır elbet. Ama öyle. Bizim farkımız ise onlar gibi somun dediğimiz ekmeği değil yufka, lavaş dediğimiz ekmeği yapmışız. Daha ince yani. Tandır ekmeği, fırın değil. Üst üste koyup rulo haline getirirlermiş en üstteki kurusa bile diğerleri yumuşak kalırmış. Çörek deriz biz de. Şepit diyenler de var. Bizim yaşayışımıza en uygun açıklama da bu zaten. Ütmeyi de anladınız şimdi.
Osmanlıda ise fırınlar oldukça gelişmiş. Ordunun ekmeği ayrı fırınlarda pişermiş. Ramazan’da yediğimiz pideler ise sanıldığı kadar Osmanlı Türkçesi değil bildiğin Yunanca Pitta küçük hali olan şey demek olan kelimeden türetilmiş.
Lavaş’a da Ermeni Gavurları sahip çıktı ya neyse! Bir Allah’ın kulu da demedi ulan Lavaş eski Türkçe’de ekmek ve aşın birleşiminden türetilmiştir. Bunu bir hocam söylemişti. Liv+aş gibi bi açıklama ile ama kökeninin Süryanice olduğu bu yüzden Farsça ve Ermenice aynı kullanıldığı yazıyor. Ulan aş bizim aşımız! Bilen varsa aydınlatsın.
Gel gelelim neden ekmek? Geçen bir alışverişimde bir ablanın konuşmasına tesadüf ettim. Diyor ki ben ekmeksiz yemek yemem. Yiyemem. Mantıyı, makarnayı bile ekmekle yerim. Ekmek bitti ise yemek kaldıysa yemeği dökerim. Ekmeksiz yemem diyor. Annem ekmek olmadığı zaman gözü daralıyor. Ebem vardı, kulakları çınlasın. Ekmek yoksa evde dünyanın en fakir en yoksulu sayardi kendini. Eppek olma mı gı! Derdi. Ekmek ne canım şeysin sen ya! Ben sadece kahvaltıda ekmek yerim. Çok nadir diğer öğünler. Yıllardır böyle. Bizimkiler bana nasıl doyuyorsun derler. Ekmek yiyince duyuyorum. Yemek yiyemiyorum diyorum.
Siz ne diyorsunuz bu Sayın ekmek kardeşe? Parti kursa oy verecek insanlar var. Zaten partiler de hep ekmek üzerinden siyaset yapmışlar dünyanın her yerinde. Küba’da devlet her vatandaşına bir ekmek sağlıyormuş günlük. 1 dolara 20 ekmek ediyor siz düşünün. Sovyetlerde öyle. Biz de de zamanında fişlerle dağıtılmış. Savaş sebebi valla!
Aynı ekmeği farklı yöntemlerle farklı adlarda yiyoruz. herkes yiyor. Zengin de fakir de. Aynı olma sebebi bu. Ekmek ekmektir. Kimi simit diye yer kimi pasta diye… Kimdi ekmek yoksa pasta yiyin diyen sahi? Ekmek tarihçesinden bu güne ne kadar değişse de her sofrada tadı var. Git bugün bi Hidistan sofrasına o da ekmek getirir önüne Amerikalı da. Ekmek, sudan sonra gelir. Önemlidir. Zenginliktir. Atasözleri, deyimler boşuna değildir. Ekmek aslanın ağzında. Hepimizin kavgası Ekmek parası. Ekmeğine kuru ayranına duru mu dedik gardaşşş! Gibi…
Bol ekmekli günleriniz olsun. Allah açlıkla terbiye etmesin. Ekmek yiyin, laf yemeyin.
Esen kalın. Ekmek alın.! 01:39/20.09.20|fk
14 Eylül 2020 Pazartesi
Gözdağı
Insanlar birinin hakkında bir şey duymak istediklerinde kulakları büyür. Çanakları açarlar. Iyice duymak için. Frekansı ayarlamak içinse gözlerini kullanırlar. Ne kadar büyük açarlarsa o kadar net duyacakmış gibi. Yaa gözler sadece görmeye yaramıyor cahil herifler!😁
Ne diyor bu deli dediğinizi duyar gibiyim dudaklar çeneye dökülmüş. Ah haylazlar! Hep bi esik, hep bi yalan, hep bi dedikodu ekmeğiniz. Kimse iyi olmasın siz kalın sağ. Dilerim kalırsınız Kazım Ağanın kurumuş alfat ağacı gibi. 🤣 Yeşilçam'ın faydaları. Bu söz de böyle beddua diye döylenmez kişi kendini ya da başkasını tasvir eder ama ben diyorsam iki kere düşünün. 😛
Beddua diyecektim. Niye insanlar başkalarına hak etmediği halde beddua ederler. Hani meşhurdur ya sana geri döner. Edersin etmesine sövmenin yanına katık. Bilmez misin bu meret bumerang gibidir döner seni bulur.
Hiç düşmeyecekmiş gibi maskesini takar yüzüne. 😅yanlış anlaşılmasın
aman. Korana da taktığımız hijyenik maske değil; aman kızlar yumurtayla, salatalıkla, çayla, kahveyle ne bileyim envai çeşit şeyle yaptığınız maske de değil. Şu baloya falan giderken görmüşünüzdür filmlerde yoksa siz cahiller nereden bileceksiniz o maskeleri... 🤣 görgüsüz olan biziz sonuçta. Görgüsüzlüğümüzü konuşturalım değil mi yazımızda da?. Iki yüzlülüklerini iyilik güzellik maskesi altında saklamaya çalışan şarlatanlar... bura biraz size koymuş olabilir, yutkunamayıp su isteyenler, itinayla gazınızı alacak söz çok bende su gibi için bakalım satırları. Laf öyle değil böyle sokulur. !
Bazı insanlar kendilerini o kadar dev aynasında görürler ki İskender'in Ainesi gibi satırlarımı okuduklarında kendi suretlerini de görmeye başlayacaklar. Ama bu insanlar o kadar cahiller ki, yazı okumazlar. Kitaplar bitiriler. Okuya okuya okunacak hale gelirler. Yazık lan. Ne sanattan anlarlar ne bilimden. Bildikleri ya karı ya koca kavgası. Gelecek hayalleri üç çocuk politikası. Ilber Ortaylı'nın cahilleri kulağımda. 😅 Ne çok güldüm. Sinirlerim mi bozuldu ki.. yok canım daha neler...
Ben burda bi tiye alma çabası içinde de değilim. Alsam alsam bu eşşekliğimle sizi gönlüme alırım. Hani attan düşen ölmez eşşekten düşen ölür der ya Atalarımız. Ona göre. Gönlümüzden eşşekten düşürür gibi düşürürüz hak edeni. Lan bi bakın bakalım o kadar da aptala mı benziyoruz. Sizin ufacık balık beyniniz varsa bende de kaplumbağa hafızası, karga kini var. Ben yazıyorum biliyorsunuz unutmayın istedim. 😏
Neyse, şimdi o kadar gözdağı hazımsızlık yapar bunlarda. Bi durum güncellemesine müteakiben size son sözüm Neşet Ertaş'ın da dediği gibi "Aman desinler desinler şeker yesinler!" Dikkat edin bu güzel söze. Siz kim bilmem babasının ağzına, sülalesine, anasına, bacısına, gardaşına söverken ağzınızla. Açık olan ağzınızla... size şeker gelir.🤣 şeker yesinler! Bizim bedduamız da bu olur ancak anlayana.
Ne güzel bir kültürden gelmişiz halbuki...
Demem de o ki cahil insanlar gibi kötü söz edecek değilim sözüm meclisten dışarı. Ben kalemimle sizi en münasip yerlerinizden vururum zaten. Birgün okursanız bu merakla🤣🤣 geç sayılmaz cevabınızı cuma namazına müteakiben kaldırılacak cenazelerde sırıtarak verirsiniz. Hepinizi çok seviyorum.
Unutmadan Neşet Ertaş'ın Kesik Çayır türküsünü dinleyin. Şekerlerinizi yerken. Sonra da Yanıyorum türküsünü açın kendinizi ateşe verin. Yanmanın keyfine varın. 😅 esen kalın! Soda için.😁🙋♀️
01:09/15.09.20|fk
13 Eylül 2020 Pazar
Gece'ye🌙
Esenlikler Ey Gece!
Yazamamanın sancısı ile yandığım bir gece. Gök yıldız alabildiğine. Sokak lambası olmasa da aydınlık sayılabilecek güzel gecelerden. Tuhaf bir ıslık sesi. Cırcır böceği midir kurbağa mıdır bilemeyeceğim. Çıngırak misali bir kesilip bir kaybolan. Insana yalnız olmadığını hatırlatan bir gece.Evet ne demiştim yazamıyorum. Aklım o kadar dolu ki... sanki yazarsam boşalacak zihnimi kemiren bu cümleler beni bırakıp gidecek. Sahiden de bırakıyor gibi bir his. Rahatlama, bir tuhaf mekanizma. Insan ne garip bir mahluk değil mi? Kendi kendini sulayan. Hayvanlar da var elbette. Ama bitkiler biz sulamazsak sulanmaz. Yağmur yağmaz seller akmazsa. Coğrafi bilgilerimden faydalanırsam tabi köklerinden yer altında akan sularla da beslenirler. Sahipsiz ağaçlar. Çiçekler gibi narin değil. Bencilliğimize bencillik eklediklerimizden biridir evde çiçek yetiştirmek. Biz sulayak sadece. Bize muhtaç. Iki hafta sulama ölür gariban. Oysa doğada olsa, yağmur yağar, gece çiğ atar, kırağı vurur, diplerinden beslenir el ele, toprağın üstünde ayrı gayrı, altında can ciğer kuzu sarması...
Sahi bu söz de ne demekse... ne bileyim işte can cana, kan kana...
Sonbahar da ayrı hüzün çöker dallara. Doğaya. Her yana. Hayvanlar kışlık tüylerine bürünmeye başlarlar. Ama bitkiler yaprak dökerler. Dökmeyen inatçılarda var. Neden soyunur bitkiler? Rüzgara, kara, tipiye, borana karşı dimdik göğüs gererler. Cesareti ağaçlardan öğrenmek gerek. Gelip geçici heveslerden değil.
Ne diyecem... gecenin orta yerinde diye Arif Nazım'ı anmayacam tabi ki... ama ne bileyim şu gecenin orta yerinde insan böyle karman çorman düşüncelerini de paylaşmak istiyor birileriyle. Yaş geçtikçe bu ihtimal azalıyor insan kendini daha da bi sessizliğe gömüyor. Hep bir şeylerin ardınca koşuyor. Ama yetişemiyor. Bugünü beklemek yerine yarına koşuyor. Yarınlar küstah. Yarınlar sahte. Yarınlar umut vâd eden şarlatanlar. Bugünler doğruyu söyler. Geleceğe 24 saat devirdaim. Ama varlar ve yaşamazsan, yaşadığını bilmezsen, hep bir seviye aşmak dilersen yoklar. Yok olup giderler. Ne korkunç değil mi bu günü yaşamıyoruz, yaşayamıyoruz, farkında değiliz...
Ahh canım kendim!
Sen ki dualarında "yarınlar kalleş dolu mert olan her düne yan!" diyen Atsız izinde. Sivri dili ile hep eziyet içinde, sen ki ayıplanan yuhalanan, sen ki öldükten sonra ancak anılan...
Ne olacak ulan senin halin?! Ağlayım mı güleyim mi? Bir de yüzünün gülüşüne aldanıp seni mutlu sananlar var. Ah Canım Neşet Dedem! Sen demiyon mu, insanın derdi ne kadar büyük olursa gülüşü de o denli sıcak olur. diye ... Bozkır hayatı bunu gerektiriyor değil mi? Bozkır kanunu Bozkurt kanunu gibi...
Çok garip parmaklarım ağrıyor ama içim susmuyor. Sustukça sıra bana gelecekmiş gibi susmuyor. Susmayacak kalemler. Kalemi ışık tutacak bize gecenin. Bizim ışığımız kalemimiz olacak. Yol gösterecek devrilen yıllara. Kayalara yazanlar ışık saçmak için yazmadılar. Killere işleyenler gelecek nesil için diye yazmadılar hesaplarını dahi... kendileri içindi. Unutmamak içindi. Söz uçardı yazı kalırdı... ama o ışık önce onları aydınlattı sonra bin cihanı... çölde ki nur da aynıydı, dağdaki ateş de, dümdüz ovadaki kayalar da aynı amaç için yazılmıştı, kurganlardaki göç de... ışık kalplerde.
Yolu aydınlık isteyen gece çıkar yola. Her gecenin de bir sabahı vardır. Gündüz çıkan yola ışığı ne etsin. Yolu biterse biter. Bitmezse... yol biter mi? Yol bitmez der Yunus. Yolcu da bitmez. Yol ararsan yoldaş, bilirsen sırdaş olur sana. Ne yol biter ne yolcu. Yol da bir gelecek kaygısı. Arayış, bulamama sancısı. Yolu açık olsun her arayanın.
Geceniz aydın olsun. Huzur dolsun.!
01:24/14.09.20|fk
6 Ağustos 2020 Perşembe
O Çocuk
Neyse o çocuk iyi bir yere gelince ilk okuduğunuzda aklınıza gelen çocuk olarak anılacak. Bir insana malum iki şekilde küfür ederler. Desinler. Etsinler.
Bu çocuk yaş attı büyümedi. Hala güvenir insanlara. Her yüzüne güleni dost sanır hayatında. 13 yaşından 25 yaşına kadar büyüdü bir kadının kollarında. Sonra ok gibi yabana... ...ok gibi köşeye. Bir gün o çocuk...
Küfür etmemek için kendimi zor tutup sadece yazma alışkanlığı edindiğim için teşekkür ediyorum bu yeteneği bana verene. Sen çalış didin okulda hocan taksın. Mahallede komşun taksın, bacın gardaşın taksın. Biz hiç bir yere varmayalım ölelim en iyisi. Yapın bi muska edin bi cin musallatı. Aklınız bu kadar çünkü. Akbaba sürüsü.
Nerede kalmıştık sen kalk o çocuğa o kadar ümit ver sonra da dalga geçer gibi ...
Yazmayacam lan. Yedirecem bu lafı. Yüzüne vura vura yaşayacam bu hayatı. Küfürsüz. Tertemiz. Herkes işine baksın!
Esen kalın hoş kalın. Boş konuşmayın. 🙋♀️🤘😁
20:50/06.08.20|fk
18 Temmuz 2020 Cumartesi
Karşılaşma
Gün gelir, sabah olur. Kuşlar farklı öter o gün nedense... kimin şerefine açtıysa gül kokusunu salar aleme. Sanki evrende yalnızca kendi varmış gibi. Bunca zaman hissetmediği açlığı, yokluğu, yalnızlığı hissediverir birden. Bahar gibi. Ama mevsim yazdır. Hava cehennem gibi sıcakken sen üşürsün mütemadiyen.
O gün dünya sadece senin için dönüyor gibi tatlı tesadüfler, yılların biriktirdiği samimiyet ile üstüne üstüne gelir. Rüzgar ayrı eser, dağ ayrı güzel. Deniz çarşaf gibi, açık ve dalgasız. Güneş bile sana torpil geçer. Tesadüfen geçtiğin bir dükkanın önünden sevdiğin şarkı çalar. Insanlarda bir tebessüm. Evren sen mutlu ol diye yaratılmış dersin.
Seninle aynı duygulara sahip mi bilinmez... nereden, niye, kimden kaçtığı belirsiz biri daha yollarda. Senin kadar şanslı değil oralarda. Yol bilmez iz bilmez. Ürkek.
Iki farklı bedenin, ayrı acılarla yandığı, ayrı yerlerden kaçtığı ama birbirine çarptığı bir yol. Yol hiç bitmez. O yüzden kesişir yol. Bitmeyen yolda yolcu da çoktur hancı da.
Iki çift göz. Alev alev. Temmuz sıcağı mı desem Ağustos yangını mı? Birbirini bulsun diye evren kendindeki tüm güçle o gün mesai yapmıştır. O gözler birbirini bulduktan sonra zaten gerisi hikaye. Yazılmışsa bir kere.
Yazılanı yaşamaya devam ediyoruz ya! Devam edeceğiz sevmeye. Sevilmeye. Sevdirmeye. Issız Acun kimseye kalmaz biliriz. Kalan olmadı daha. Fani dünyada. Aşk kaldı sağ.
Tarihe dem vurmasam olmazdı ama. Alper Tunga da vurulmuştur bir Aybirgen'e. Mecnun bulmuştur Leyla'sını.
Yunus söylemiştir sözü. Allah iyi kuluna da böyle verir belayı. Kimine kara kimine tatlı. Aşk yalnız insana mı kaldı?
Bir bakış nasıl da durdurdu zamanı.? Tanrının yaşadığı zamanda söz de zamanı aştı. O söz ki sevdadır. Asırlar boyu çağlar. Su bile kurur zamanla, buz bile erir. Toprak kurur. Ot bitmez çöl olur. Rüzgar bile esmez. Yağmur zaten yağmaz. Ya da her yer tufan. Gemi bile oturacak bir kaya bulamaz. Ama söz, o söz zamanı aşar ve zamanı Tanrı yaşar.
Aşk olsun o Tanrıya! Sevmeyi yüksek voltta yükledi insan oğlunun kanına, demedi ki gariptir, fanidir, dayanır mı diye... ah ulan! Çarpılmakla sevmeyi neden aynı yerde kullandıklarını anladım.
Geç oldu ama güç de oldu valla ne yalan söyleyeyim!
Her canlı ölümünü içinde taşırmış. Bir ağaç mesela. Bir meyve. Meyvenin ağaçtan kabuklu bir çekirdeği. Bir sebze... yok çekirdeksiz bir canlı. Insan. Ana rahmi... ölümünü kendi içinde barındırması bu evreden sonra yani. Tohum toprağa kavuşmadan verir mi filiz? Anlayacağın önce sevmeliyiz.! Filiz için toprak da açar koynunu, yağmur da verir can suyunu, güneş ışığını esirgemez. Anlayacağın tüm evren sevmelere aç. Eli bol, gönlü bol. Sen yeter ki sevmeye gör.
00:46/18.07.20|fk
Sevinceee
Sevmek elasına, karasına, mavisine, yeşiline göz göz nazar etmek. Sevmek bin bir çiçeçekli bahçede arı gibi her çiçekten bal almak değil. Bülbül gibi yana yana dikenli güle konmaktır. Sevmek Mecnun'un bir köpeğin gözlerini Leyla'yı son gören gözler diye öpmesidir. Leyla'sı değil. Sevmek milyarlarca yıldızın içinde göğe başını kaldırdığında sadece bir yıldızı farketmektir. Ya bir gezegendir o da ya Şimal yıldızı.
Sevmek ya kutuplar kadar soğuk ya da güneş kadar sıcak. Ortası olmaz bu zıkkımın. Seveceksen orta yolu da yok. Bir yanı sarp kayalık bir yanı gül bahçesi. Başlar biter. Ama unutulmaz. Yarım kalır ama yarda kalmaz. Sevmek bir deniz düşünün uçsuz bucaksız göz alabildiğine mavi. Sevmek o ufuk çizgisinde gelmeyeceğini dahi bile bile bif gemi beklemektir. Her kula nasip olmaz bu illet. Verem gibi sarar, sarartır benliğini. Sonra açar gül bahçesi.
Miski amber kokusu salar geyikler. Ceylanlar aslandan kaçar. Tilkiler tavşan kovalar. Filler karıncaları ezer. Sular çekilir sonra balıkkar çıkar karaya. Yürüyemez, kaçamaz. Kurur ya beklemekten ya da ölür beklemeden.
Beklemek demişken. Beklemez çoğu seven. Beklerse sevmek olmaz sanır. Ya da unuturum. Ama ve lakin unutmaz. Beklese belki gelir. Dedik ya ortası yok. Beklemek ile dönmemek. Çelişkiyi sevmez.
Aslında yılan ile bozdoğan hikayesi gibidir. Ya sürünerek ya uçarak. Yürümez ki bu sevmek. Yürüyen de uçamaz. Uçan da sürünemez. Tabiatı böyle bu sevmek denen nesnenin. Nesne de değil ki... şeyin... hangi şeyin.? Sevmek biçimsiz ve renksiz. Girdiği kabın şeklini ve rengini alan. Yüzsüz ve gurursuz. Riyakar değil. Sadık mı? Sadakat de her nesnede olsaydı sadaka gibi az olmazdı.
Sevmek kutsal bir dağ. Dağın yamacında bir ulu ağaç. Ağacın dalına asılmış bir çaput. Sevmek, Nuh'un gemisine zarar vermeyen fırtına. Sevmek, İlyas Peygamberin ağacı yontması. Sevmek Muhammedi. Sevmek kutlu nesne.
Sevmek yüce dağ başında boran. Sevmek kasırgadan yılmayan. Sevmek yoksul bir çiftçi. Sevmek toprağın kendisi. Sevmek doğal afet. Çığ, deprem. Sevmek buzul çağlarını eriten. Sevmek çağ açıp kapatan. Sevmek ulu bozkırda bir kaya parçası. Sevmek iki hece. Sevmek at kişnemesi, yiğit narası. Sevmek bozkurt olup ulumak. Sevmek üç hilalli bir sancak. Sevmek kızıl bir gül gibi şehit kanı, sevmek muzaffer olmak. Kırmızı - Beyaz gibi.
Sevmek var ya o sevmek... yedi düvele karşı. Sevmek kutsal bir ülkü saltanata karşı. Sevmek ya bir yol açmak ya bir yoldan çekilmek. Sevmek denize döker düşmanı o sevmek var ya o sevmek alır Ayasofya'yı.
Biz sevmeyi önceden yedi ceddinden bilen. Korkut Ata söylerken. Bağlamasında Neşet Ertaş, Aydost diye inliyen. Biz sevmeyi ulu kam misali bir çadır ortasında... defimiz deridendi. Tokmağımız kemikten. Vurdukça inilerdi yedi kıta hep birden.
Sevmeyi Türk olup doğduğumuz gün bildik. Kanımıza şükürle kutlu kımızlar içtik. Mavi gök altında kurt başlı tuğlarla, dokuz tuğu im bildik balballı kabirlere.
Babamızdan bildik nur içinde yatsın. Amamız öğretti ana sütü gibi ak dili. "Dilimiz Türkçe söyler kalbimiz Türkçe atar." Dedi yiğit bir deli.
Sevmek anlatmayla bitmez hasılı söz yetmez, öz dersen ki bilmez kadrini kıymetini. Bilseydi insanoğlu sevmek de tükenirdi dilimizde söz gibi.
Esen kalın.🙋♀️💚
01:20/13.07.20|fk
11 Temmuz 2020 Cumartesi
😁
Yazamadım birkaç gündür. Çok şey yaşadım ama anlatmak için önce hatıra süzgecinden geçirmeliydim. Yüzüm gülüyor. Mutlu da oldum. Akabinde kalbim güm güm! 10 yıl geriye gidelim. Yaş 18. En deli çağlar. Siyasi görüşün şekillenmesinin de, aşkında...
Bir deli kız. İçinde bilmem nereden esen deli mi deli, başı bozuk fırtına. Savrulmuyor. Rüzgar da olsan savrulursun. Savrulmuyor. Ayaklarını diremiş. Fırtınaya, kasırgaya vermiş göğsünü. Sen hayırdır birader! 😅 gözünü daldan budaktan sakınmaz. Ama güler yüzlü, şevkatli, çalışkan. Hedef belli. Üniversite.
Oku Allah'ım oku! Testlerdi, denemelerdi. Nereden bilsin gönül işini. Tutturmuş bir yol. Sarp bir geçit. Bir omuzluk yol. Gidiyor korku nedir bilmeden. Arada çığ düşüyor, ayağı kayıyor. Canı yanıyor. Gizli gizli ağlıyor. Ama pes etmiyor. Atası gibi Tunç yürekli.
Biri çıkıyor karşısına soğuk havalarda içini ısıtan. Öyle bir gülüş ki gözlere akan. Insan baktıkça bakmak istiyor. Ergenliğin verdiği stres, gelecek kaygısı, ve daha bir sürü telaş. Kara yağız.
Sarp geçitten geçerken ne sağına bakıyor ne soluna istikâmet tam yol ileri. Sağı kaya solu uçurum. Gerek yok diyor. Ilk hedefine ulaşıyor binbir güçlük, emek, çaba... gidiyor uzaklara.
Kara yağız, güldümü güneş doğan nerede kaldı, hatıdalarda. Arada sırada, ayda yılda bir mesaj. Başka da yok. Yine de gurbette yüzünü güldürüyor insanın. Yalnızlığını unutturuyor. Ama diyor. Ama çok uzakta kaldı.
Bir zaman geliyor. Evlenmiş. Onun kadar mutlu oluyor. Sevmek de zaten bunu gerektirmiyor mu? O mutluysa sen mutlusun. Kiminle olduğunun pek bir önemi yok. Ya da kendimi mi kandırıyorum. Bilemedim. Sonra yıllar birbirini kovalarken kendi gibi bir çocuğu oluyor. Güldü mü dünya gülen. Ona da seviniyorsun. Sevmek bunu gerektirir. Benim sevgim dümdüz bir istikamet üzere devam ediyor. Kim olursa olsun! Nerede, çok uzakta. Mutlusun. Yakın sevemiyor. Iki kalbi kaldıramaz o sarp geçit. Bir menzilde durup diğerine sürekli yol alıyor. Ileri gidiyor. Geri dönemiyor. Dönerse...
10 yıl dile kolaymış harbiden. 10 yıl önce 18 yaşına girmiş olmanın gururu ile, sen hayırdır ya! Diyor yine. Önüne gelene. Samimiyetle. 10 yıl sonra. Yaşamış. Görmüş geçirmiş. Her şeyi arkasında bırakmış. Babası bile göçmüş gitmiş. Sevgisi kalmış sağ. Yorulmuş, çökmüş nerede on yıl önceki gurur ve vurdumduymazlık. Daha bi tedirgin. Daha bi tecrübeli.
10 yıl sonra küllerinden mi doğmuş yoksa hiç mi sönmemiş bilinmez... Sezen Aksu radyoda, başka sevgilerde teselli bulunca, işte biz o gün tükeneceğiz, diyor. Tükenmiyor anasını satayım. Yanıyor, dumanları etrafa saçılmış. Göz gözü görmüyor. Kendini yaktığı yetmiyor etrafı da yakıyor.
Olmaz velhasılı. Kaçtı o tren. O yangına su ya da rüzgar gerek. Ama ben toprak atıyorum. Gömüyorum onu da toprağın altına iki metre kefen bile almadan. Kefensiz. Selasız. Duasız...
Yağmur yağdı filiz verdi. Ölmemiş. Tomurcuklandı gonca oldu. Çiçek verecek. Bu gülü nasıl budayacağım bilmiyorum. Bülbülün güle olan aşkı gibi... bir hikaye daha doğuyor. Buna ne gazeller, mesneviler düzerdi Fuzuli yaşasa. Leyla ile Mecnun kim köpek!
Derviş gibi yollara düşme zamanı. Yalnızlığa alışmışsa bir insan kaldıramıyor arkasına bakmayı. Bakarsam, dönmek isterim. Dönersem ya düşersem. O kadar emek. Hasılı sevmek gerek. Ama ileri giderek.
Cevap mı bekliyorsun. Geri dönmek imlansız. Ileride bir menzil var. Tıpkı ondan önce ve sonrakiler gibi. Ileride bekle beni. Ben dönemem geri.
11.07.20/20:50|fk
5 Temmuz 2020 Pazar
Aklımdan Taşanlar
Yine bir uykunun dahi baş eğdiremediği zaten ölsen eğdiremezsin de o başı... bir gece. Içimde bir şeyler. Bilmiyorum, neden? Yorucu, hüzünlü, erkekliğe toz kondurmaz cinsten ağır ama yokmuş gibi...
Olmaz mı size, bazı geceler uyutmaz, düşündürür? Düşündüğünü bidirmez, anlamlandırmaz. Anlasa jetonu sayesinde geç anlar. Bazen olur öyle şeyler vesselam.
Düşünüyorum. Aramadan, kafa yormadan, sakince, umutsuzca ama umut eder gibi... bilmiyorum. Bilemiyorum. Değişik bir kaygı var içimde. Sanki birisi ölmüş de benden saklanıyormuş gibi. Veya biri gelmiş sevmediğim biri onu görmek istemediğim için saklanıyormuşum gibi. Ama sanki sevdiğim yolunu gözlediğim biri gelmiş de cesaretimi toplamaya çalışmakla kendime çeki düzen verip içimdeki benle konuşma provası yapar gibi.
Biliyor musunuz bu duyguyu? Bu hissin adı ne? His mi ya da bir içsel debeleniş mi? Kendimle barışık bir insan değilim galiba... halbuki kep doğallıktan da yanayımdır. Doğam gereği uysal değil hiperaktif mi derler her nasıl bir karın ağrısıysa öyleyim.
Yazıyorum. Ne yazdığını bilmeden, aklından taşanları kalemiyle hizalamaya, dizginlemeye çalışıyorum benim deli tayları. Sözcükleriniz var mı, hizaya girmeyen, doldurdukça taşmayan, döktükçe tükenmeyen. Benim var. Sağlam bi dostluğumuz var. Sevgiliyiz de diyebilirim. Çok sadıktır. Aldatmaz, küsmez, kırılmaz, bitmez, tükenmez. Yeniler, yeniletir, ve yenilenir.
Bu devirde zor arkadaş böylesi sevda. Nereden bulacan da koyacan gönül tahtına kurulacak böylesi sadakatlisi. Aman nazar değmesin. Mavi boncuğumuzu takalım boynumuza. Bu devirde zor nasıl olsa.
Devir mi zor, deviren mi? Devir yerinde, devirenler devrederken bir başka devriyeye. Zor üstadım zor. Kendinle konuşmak ne kadar zorsa, yaşamak da zor. Sevmek, sevilmek de...
Ne kolay peki? Dinlemek kolay anlamak zor. Sevmek kolay sevilmek zor. Zor Allahım zor!
Yollar peki? Uzun yollar neden var? Yol neden uzar? Uzun yollara çıkanlar var. Dönenler var mı? Yolları neden uzun yapmışlar? Kestirmesi yok mu? Patikası falan. Yağmur yağdığında yumuşayan toprağa bata çıka. Keşke olsa. Her uzun yolun bir kısa patikası. Hayvan tezekli olsun. Hayvanlar akıl ediyor da o kısa yolu biz neden uzun yol arayışındayız? Uzak yollar... gidip gelen, gelip giden...
Bir de dağlar var. Dağlar ah o dağlar. Tanrı ile yakın. Gök ile koyun koyuna. Utanır arada gök alabildiğine kızarınca. Dağlar umuttur bana. Aşktır. Hani o uzun ve uzak yollar dağda olsa daha bi şirin gelir bana. Dağlar ki omzundaki kamburuyla barışık. Dağlar ki birbiri ile omuz omuza. Üstü ayrı boran altı ayrı yayla. Dağlar umudun resmi.
Denizler var yolu belli olmayan, hudutlu. Sularla taşır, sürükler herkesi. Içi ayrı zengin dışı ayrı sefil. Dev metal yığınları sanki kağıttan gemiymişcesine taşır bana mısın da demez! Tevazu abidesi. Içine çeri çöpü alır leşi almaz. Onun fıtratı da öyle yaratan terazisi şaşmaz. O da benim gibi bir dolar bir taşar. Yerinde durmaz.
Taştıkça taşsada söyleyeceklerim, evreni saysan bitmez diyeceklerim. Diyeceklerimi de ancak yazarak söylerim. Arif Nihat Asya ne güzel söylemiş: "Mektup mu gelirmiş masal olmuş yardan, in göğsüme, dön göğsüme ey kalbim! Ne bekler unutulmuşlar unutmuşlardan."
Güpgüzel geceleriniz olsun sabahı aydınlatan. Esen kalın!💙🙋♀️
01:01/06.06.20|fk
Taze Kan
Benim adım Fati. Evet yanlış okumadınız h'si yok. Dört harf. F.A.T.İ! Ben Karacakurt Türkmen Aşiretindenim. Doğma büyüme Kırşehirliyim. Herkes farklı bir aksanım olduğu için genelde yabancı olduğumu düşünmüştür. Değilim! 😁
Bu ismi bana babam vermiş. Esasında benim çevremde pek çok kişide bu isim var. Ancak herkesin kafa kağıdında😅 Fatma yazar. Benim adım kimliğimde de Fati'dir. Babam zar zor nüfus memuruna bu ismi koydurmuş sanırsam. Fatma denmesine rağmen. İşin ilginç yanı adı konanın ismi de kimlikte Fatma!😅 babamın halası imiş. Pek yiğit kadın imiş. Rahmetli. Mekanı cennet olsun.
Bana yazma teklifini veren Emrah Abicanım istediğini yazmakta özgürsün dedi. Madem istediğimi yazacağım. O zaman önce kendimden başlamalıydım. Başladım da... Umuyorum ki güzel yerlere ulaşır bu özgün yazılarım. Takma adım Tanrıdağın Rüzgarı ona da yorumlar gelirse bir açıklama getireceğim. Madem bu pazarda her şey var. Siz sorun biz söyleyelim. Siz isteyin biz yazalım.
Ben babamı 1 Aralık 2016 yılında kaybettim. 24 yaşında. Baya koydu bana. Her yediği haltı babasına anlatırsa bir insan yokluğu da koyar vesselam! Çoğu yazımda bu eksikliğimi göreceksiniz. Çünkü her şeyini babasına anlatan bir kız o ölünce kalmıştır yalnız. Anlatacak demeyelim de anlayacak adam da olmadığı için yazmaya vermiştir kendini. Iyi yazıyor muyum? sadece yaşadığımı...
Bilmediğimi nasıl söyleyim...
Bildiklerimi okumak, duygularımı paylaşmak isterseniz ben burada olacağım. Esen kalın.! Geceniz güpgüzel olsun!💚🙋♀️
00:42/28.06.20|fk
...nerede o eski aşklar?
00:05/26.06.20|fk
2 Haziran 2020 Salı
kandiliniz ışığınız olsun!🕯
27 Mayıs 2020 Çarşamba
emek
22.05.20|fk
21 Mayıs 2020 Perşembe
Güçlü kim?
18.05.20/22:16|fk
26 Nisan 2020 Pazar
Ramazan'da Hayret ve Şükür
Çok badireler atlattık, nice olayların içine balıklama atladık, bazıları bizi içine çekti. Vatan gibi. Şimdi de bir Korona belasıdır sürüp gitmekte. Ben ömrümde en çok vakitsiz Ezandan korktum. Çok korktum. Kıyamet koptu sandım. Çünkü Ezanın vakti vardır. Selânın da. Siz duydunuz mu anlatacaklarım dışında. Bizim yaşımız ne ki... Birincisi 15 Temmuz ve sonrası. Çok korkmuştum. Nereden bileyim ben darbeyi, kalkışmayı. Onlar geçmişte oldu diye okudum tarih kitaplarında. O geceyi yaşayan bir nesle ömrüm boyunca aşina olacağım galiba.
Ikincisi ise Korona denilen Virüs. Birincisi bizi ilgilendirdi. Biz yamdık. Ikincisi dünyayı yaktı. Akşamları selâlar okununca buralarda ben çok korkuyorum. Bizim adetimizde geleneğimizde yok çünkü bir perşembe akşamı okunur o selâlar bir Cuma'dan önce ha bir de öldüğünde. Vakitsiz Ezandan korkmam belki doğduğumda kulağıma okunduğundandı. O zaman adımla beraber bu Ezandır kara kızım diye babam. Ezan günde beş vakit okunur. Miraç'tan mirasımızdır. Da demişti.
Annem geçen yıl Umre'ye gitti. Önceleri gördükçe ağlardı gönderdim. Git diye. Babama nasip olmadı mekânı cennet olsun. Olmayacak duaya oldu olası amin demezdi. O yüzden de istemedi dili ile. Annem Kabe'nin boş kaldığını gördükçe ağlıyor. Iftar sohbetinde bir hoca diyor ki biz ne yaptık ki Allah bizi kendinden uzaklaştırdı. La Allah'la kulu uzak olur mu hiç hoca? Allah kulunu bırakır mı? Kulu unutur anmayı ama Allah unutmaz.
Şüphesiz bunda da anlayabilenler için ders yok mudur? Fetih Suresinde geçer. Kabe'ye giremeyecekleri bir süre antlaşma gereği ama sonra Allah Fetih'i bağlı bulunan kurbanları kesip kafalarını traş etmiş olarak girebileceklerini müjdeler. Onları bundan alıkoyan sebebi orada bulunan ve henüz tanımadıkları Müslüman erkek ve kadınlara bilmeyerek bir zarar vermek suretiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali... der. Bu surede de alınacak elbette dersler vardır. Virüsüydü, hastalığıydı bahane.
Ülkemiz 2015 yılında herkese sokağa çıkma çağrısı yaparken şimdi sokağa çıkma evde kal diyor. Elbette bu virüs sürecini en güzel şekilde geçirip en az kayıpla atlatacağız. Ama halâ gelişmekte olan ülke konumundayız. Açıklayın bunu.
İşsizlik hat safada. Okuyan oranı arttıkça işsizliğin artması acınası bir durum. Biz daha 100 yıl gelişmekte olan olarak kalacağa benziyoruz. Televizyon dizilerinden medet umuyoruz. Kutu kutu limonate! Murat Kekilli dinleyin.🤟😅
Şimdi nereden nereye geldin diyeceksiniz. Uzun zaman yazmayınca insan kalemini zaptedemiyor ne yazık ki...
Bu hastalık iyi ki geldi diyorum ben. Zorunuza gitmesin.! Ben yıllardır kendimi hoşgörülü yardım sever, adaletli bellerdim. Hiç de değilmişim. Bu sağolsun Çinlilerden Korona çıkınca kolonyayı anmadan geçemeyecem. 😅 ben insan olduğumu hatırladım yahu! Bir ayda kaç kitap okudum bilmiyorum. Hala okuyorum. Gönlüm rahat. Sevdiklerimle sık sık telefonda konuşuyorum. Arayıp sotmayı unuttuklarım sağolsunlar arayıp soruyorlar. Herkes aynı konumda. Kimse diğerinden üstün değil. Ah şu reklam kokan hareketler olmasa. ! Biz askerimizden de polisimizden de sağlıkçımızdan da zaten eminiz. Gerek yok.😉 bizim bi aşağı komşumuz var Hasan Emmi. 85 yaşında. Babam rahmetli olduğundan beri kapımıza geldiğini bilmem. Geçenlerde geldi. Bana biraz para ver dedi. Ayıpsın Hasan Emmi dedim. Ne kadar istiyon? O da güldü gönlünün bol olduğunu biliyorum da güzel kızım maaşımı çekemedim. Bi gitsen de bizim parayı çeksen dedi. Ben de önce polisi arayalım gelirler onlar başka ihtiyaçlarına da bakarlar dedim. O da daha iyi o zaman dedi. Aradık bilgileri verdim. 3 haftayı geçti. Gelen olmadı. 😅 Hasan Emmi de bana gelmekten çekindiği için sürekli kendi gidip parasını çekip ihtiyaçlarını aldı. Ben de o gün gittim. Öğrenince üzüldüm belediye otobüsü zaten almıyor. Neyse başka bir ihtiyacın var mı ben gideyim dedim. Engelli kızı var 55-60 yaşlarında oksijen tüpü ile nefes almaya çalışan bir de yaşlı karısı. Asiye Yenge geldi. Fati kızım dedi, ben bir şey istemiyorum. Tek Selma'nın ilaçlarını yazdır da bir haftadır ağzına bir lokma koymadı dedi. Ben de aldım bunların kimlikleri onu duyan yan komşu 65 yaş üstü Zeynep Yenge, Fati benim de ilaçlarım var kızım benimkileri de yazdır dedi. Gittim topluca bu ilaçları yazdırdım. Beş dakikalık işim iki saat sürdü. Sonra markete gidip alışveriş yapayım dedim. Üç haftadır çıkmıyorum. Markette alışverişimi tamamladım kasaya geldim. Kasada bir kadın mini sepetinde üç kutu ayran bir küçük su sepeti kasaya bıraktı kola nerede diye kasadaki kıza sordu. Kız tarif etti. Bana da dönüp buyrun sizinkini alayım dedi. Ben de kadın şimdi sıkıntı çıkarır beklerim dedim. Abla yan kasa boş oraya geçer dedi. Benimkileri kız okuttu kasadan. Derken kadın geldi. Kıyameti kopardı. Bana olmayscak hakaretler. Dedim kasa boştu kız geç dedi. Kadın bu kez kıza bir sürü hakaretler pişman oldum. Dedim ben geçtim ya! Kız abla yan kasa boş deyince kıza kükremesin mi🤣 hadsiz! Kız ağlayıp gitti. Ben parayı ödeyemeden kaldım. Bağırıyor kadın. Müdüre şikayet edecem diye. Benim acelem var dedim. Başkasını almış. Terbiyesiz. Bana iş buyuruyor... yalanın bini bin para. Dayanamadım. Başka bir kız geldi kasaya ücreti ödedim. Dışarı çıktım. Market servis şöförü de tanıdık bi abimiz. Tekerlekli sepeti elimden alıp yardım etti. O ara müdürle kadının yanına gittim. Müdüre tüm hata benim. Kimseyi suçlamayın dedim. Müdür başı ile onayladı. Kadın orada bağırmaya başladı caddeye doğru. Ben de dayanamadım artık. Kızı ağlattığınıza değdi mi? Böyle zor günlerde birbirimize destek olacağımız yere köstek olmayalım. Kimsenin ekmeği ile oynamayın. Yazık dedim. Kadın bana senden mi öğrenecem diye başladı çemkirmeye. Elinde ufak bir poşet. Dedim ki tüm bu gürültü şu ufacık poşet için mi? Yapmayın Allah aşkına dedim. Aceleniz olduğunu söylüyorsunuz ama ortalığı karıştırmaya yetecek kadar vaktiniz varmış dedim. Insanlar hastalıkla uğraşıyor dedim. Kadın ben sağlık çalışanıyım senden mi öğrenece hastalığı dedi.🤣 vites koptu. Ee daha iyi anlaman lazım dedim. Bu kez bana inşallah hastalanır geberirsin dedi. Geber inşallah! Deyince dayanamadım. Ben gencim abla hastalığı atlatırım sen düşün dedim. Tüm market koptu.🤣 kadın diyecek laf bulamayıp çekti gitti.
Bu hadiseyi neden anlatıyorum. Neden Korona illetine sevindim. Hocam daha önce hiç komşularıma bi ihtiyaçları var mı diye sormadım. Komşumuz benim senden başka kimim var demesi beni kendime getirdi. Artık dışarı ne zaman çıkmaya niyetlensem önce komşumuzu görüyorum. Bi ihtiyacın var mı diye. Önceden aklıma bile gelmezdi. Başka zaman olsa kasiyeri belki haklı bulmazdım. Müşteri her daim haklı ya! Neyse o kadar kitap okuyup kendimi dinleyemezdim. Babamdan kalan param cebimde kalıyor. Spor salonu parasıydı, proteiniydi geçtim. Her şerde bir hayır varmış. Inşirak Suresi ne diyor, Şüphesiz zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Diyor.
Lanetleri, suçlamaları bırakıp yardımlaşma ve dayanışmayı sağladığı için teşekkür etmek lazım valla. !
Istisnalar hariç tabiki! Yanlış anlamayın. Sözlerimi burada sonlandırırken duanıza Vatanı için can veren şehitlerimizi de eklemeyi unutmayın. Hayırlı Sahurlar buraya kadar okuyanlara! 🙋♀️💜
Allah hayretimizi arttırsın ve kalbimize genişlik versin! Esen kalın!🤗
01:58/27.04.20|fk
13 Nisan 2020 Pazartesi
Yokluk
Aaa haksızlık etmeyim su bulamayan köylünün yüzündeki o hayal kırıklığı bizim kızlarımızın da yüzünde, gözünde olmuyor mu? Hatta daha kötüsü çığlık çığlığa. Ha yanlış anlamayın susuzluktan, açlıktan değil. O en sevdikleri markanın çantası bitti diye mağazayı ayağa kaldırıyorlar. O çok istedikleri, herkeste olan elbiseyi kendilerine iki beden küçük olsa da başkasının almasına katlanamayacakları için kendileri alıyorlar ama giymiyorlar, dolapta dursun yeterki... Hadi elbise neyse de iki üç numara küçük o stilettolar ayaklarını kangrene çevirene kadar giyiyorlar. Numarası yoktu canım. Bende bu rengi yok, a var da bantlısı yok...Her şey güzellik için.
Ne çok derdimiz var değil mi a dostlar.! Ne çok acımız var... Vicdan ve sevgiden bi haber ne çok düşüncemiz var. Yazık etmeyelim. Geleceğimize yazık etmeyelim. Bu alemde sadece bizler yokuz. Şımarıklık etmeyin.
Esen kalın, düşünün!🙋♀️
13.04.20/10:42|fk
6 Nisan 2020 Pazartesi
Sağlık
Bugün anladım ki gerçekten şükretmemiz gereken çok şey var. Bizde dini inancı baskın olanlara malaesef yobaz, görgüsüz, şeriyatçı damgaları vuruluyor. Ama yine TRT Belgesel'de Izlediğim belgesellerden birinde kadın gün bitiminde tüm yorgunluğuna rağmen inandığı Tanrısına bir köşe yapmış orada ona dua ediyor. Duasında "Tanrım bize kızıp hastalık verme." Diyor. Hep ettiğimiz dua değil mi? Allah'ım dert verip derman aratma. Kadın tanrısının huzuruna temizlenmiş ve güzel giyinmiş olarak geliyor. Aklıma Hz. Musa geldi. Ona da yüksekçe bir tepeden, bir ağaç altında bir ışık sesleniyor. Ayaklarını çıkar burası kutsal yerdir. Diye. Umarım yanlış hatırlamıyorumdur. Yanlış desem ne olur? Şu olur, inancı benden daha yüksektir. 5 vakit namazını kılıyordur. Kuranı hatmetmiştir. Aşağısı kurtarmaz 😁 gelir sallama der. Neyse asıl konuma döneyim. Temizlik imandan gelir.
Şimdi gelelim Inanılmaz Bedenler'den girdin TRT'den çıktın da niye! diye siz demeden ben söyleyim. Tanrı anlayışı her dinde birbirinden farklıdır. Ama temizlik temel şarttır. Bir insanın temiz olması, ihtiyaçlarını eksiksiz görmesi, gücü yettiğince rahat yaşaması sağlıkla ilgilidir. Sağlığın el veriyorsa her şeyi eksiksiz yaparsın. El vermiyorsa olmaz. Eksik olur. Yarım olur. Çala olur.
Corona diye bir virüs belasının pençesinde tüm dünya olarak çırpınırken sağlık çalışanları zamanı gelince herkesin görevini yaptığı gibi canla başla çalışıp bu virüsün etkisini azaltmaya çalışıyorlar. Milletçe çok kayıp verdik. Annem geçen gün "ne olduğunu bilsek, gözümüzle görsek de ona göre tedbir alsak..." diye dedi. Göremediğimiz ne çok şeyle sınanıyoruz yaratılışımızdan beri.
Sağlık çalışanlarına ne kadar saygı duysak azdır. Çünkü, bence onlar doktorlar, Tanrının dünyadaki en güzel en güvenilir elidir. Tüm sağlık çalışanlarına, hizmetlisinden, acilcisine, hemşiresine, daha bilmediğim tüm koluna. Allah onlardan razı olsun diyorum. O kadar güç işlerin üstesinden geliyorlar ki... virüsüydü, çıbanıydı, tümörüydü, hormonuydu, teniydi... sayamıyorum. Insan sayısı kadar hastalık çeşidi var ve dün de vardı bugün de var ve yarında olacak. Sağlıkçılarımız sağ olduğu var olduğu sürece biz de içimizi ferah tutacağız.
Allah çaresiz dertlere düşürmesin. Sıhatin ne kadar ömli olduğunu bir sürü insan; bilim adamı, milyoneri, padişahı, sultanı, yazarı, şairi, evliyası, velisi hepsi dile getirmiş zamanında. Bize de ancak teşekkür etmek ve saygı duymak kalıyor.
Ülkemizin almış olduğu önlemleri ve destek programlarını es geçemeyiz tabiki. Allah ülkemize zeval vermesin. Amin!
Kaybetmeden kıymetini bilin. Sağlıkla, sağlıcakla, esenlikle kalın.!🙋♀️
06.04.20/18:20|fk🦠
26 Mart 2020 Perşembe
Sonralarda...
26.03.20/20:55|fk
20 Mart 2020 Cuma
Olmasa da olur...
21.03.20/00:30|fk
19 Mart 2020 Perşembe
Fk.19.03.20/22:48
7 Mart 2020 Cumartesi
28 Şubat 2020 Cuma
Falih Rıfkı Atay'ın I. DÜNYA Savaşını anlattığı Zeytindağı adlı eserinde anlattığı bir anısı. Okiduğum ilk günden beri aklımda kalan bu anıyı yeri geldikçe konusu açıldıkça anlatmışımdır. Bugün kaybettiğimiz Şehitlerimizin dün kaybettiklerimizden hiçbir farkı yok bilin istedim. Zaman ne kadar geçse de çağlar açıp kapatsak da değişmeyen kansızlık taktire şayan. Ne eksik ne fazla yazının tamamını buraya ekledim. Osman Pamukoğlu'nun Ey Vatan adlı kitabında anlattığı kadar.
26 Şubat 2020 Çarşamba
8 Şubat 2020 Cumartesi
1 Şubat 2020 Cumartesi
28 Ocak 2020 Salı
Tutunamayanlar'ın Tükeneceğiz'i
Yarım kalanlardan olmayın. Geceniz güzel olsun. Tüm Tükenenlere ve Tutunamayanlara selam olsun!🙋♀️
29.01.20/00:35|fk
23 Ocak 2020 Perşembe
Yazarak Konuşanlar
23.01.20/23:38|fk
hevessizleştirildik🍂
Tam 00:00'ı gösteriyorken saat, dilime dolanmış son bir kaç yılımı özetleyen bir şarkı. "Sabır öylece kaldı da sabredeni söyle kim ...
-
Fatımalar düşkündür babalarına, babalarından sonra kalmak mirastır Hz. Fatıma'dan onlara... 25.05.19/03:27|fatikozanoğlu
-
Hiç giymediğim kıyafetlerim oldu yıllar var. Kiminin bedeni uymadı. Yokluk gördük çok zaman. Birileri verdi koyduk bir köşeye. Giyilmedi, gi...
-
Bir arkadaşım var, her ne kadar tanımasam da kimdir, necidir bilmesem de... ben kendime "yazarak konuşanlar" derken o "sonral...