Orhan Veli'nin bir şiiri var bilir misiniz? Der ya hani, bilmezler yanlız yaşamayanlar nasıl korku verir sessizlik insana... ve bir cana hasret bilmezler... yalnızlığımın oldukça memnuniyetini yaşıyorum. Özgürlüğünü damarlarımda hissediyorum bunu bir çaresizlik olarak da görmüyorum aslında. Ama bi eksiğim son zamanlarda. Yardım ederek paylaşarak daha mutluyum. Benliğime dönüyorum sanki yaratılışımın gayesi buymuş gibi. Güzel bir his ve ait oluş duygusu. Garip olan başka bir şey hissediyorum ve yine gariptir ben de bilmiyorum bu yaşta da bilinmeyebiliniyormuş. Yaşla bir bok öğrenilmiyor anasını satayım. Zaman geçtikçe olgunlaşmıyorsun karpuz gibi. Tatsız tuzsuz bir şey eksik ama değişik. Kalbimde hissetmediğim ama aklımı kurcalayan beynimde bir ince sızı diyecem de beyin de hissiz ağrımaz ki. Kafamda deli fırtına. Şöyle düşünün bir kasırga sanki her şeyi söküp tozu dumana katıyor ama senin kütlen o kadar sarsılmaz ki göz gözü görmüyor ama sende sadece saçlar havalanmış. Saçlar uçuşuyor kökü bende gözü dışarda sanki. Aslında karışmak istiyor o kargaşanın içinde kaybolmak istiyor ama beden yükü o kadar ağır ki taş gibi kaya gibi yerli yerinde. Asırlar geçse sanki sırtında yalnız tozu yosunu ile yine kendinden bir şey kaybetmeyecek. Erimeyecek. Eksilmeyecek. Değişmeyecek. Korkunç bir varoluşa sarılma korkunç bir teslimiyet sanki. Acı değil mi?
Can yoksa bu bir yok oluş değil mi? Mezar gibi. Ben bir asırlık mezar taşı mıyım öncesinde usta ellerden çıkmış tarihi bir değere sahip o incelik o zarafet. Unutulmuş karman çorman yazılarla zamana karşı ayakta kalarak az da yamulmuş toprağın bağrında ot çöp içinde kalmış kimsesiz bir mezar taşı. Bir balbal gibi bir balbal kadar samimi. Ve ben bir mezar taşıyım dümdüz bir ovanın sapsarı kalmış otlar arasında kışı bekleyen.
Bugün ayın 5. Günü babam öleli 7 yıl olmuş ilk defa ayın birinde hiçbir şey yazmadım. Gittim ve babama hayır yaptım. Rüyamda belki görürüm umuduyla erkenden yattım. Ama yine gelmedi rüyama o da beni unuttu diye içimden küstüm yazmadım ona. Ama küsmek de sevdiğine oluyor darılmak da. Gönül umduğuna küser derdi annem. Annem görmüş rüyasında. Ben çok özledim gidenler gelmiyor bilyorum. Kocaman insan oldum hala yokluğu o kadar ağır ki bu yıl daha çok büyüdüğümü görmesini isterdim. Biraz kızsın ama gururla baksın diye neler vermezdim. Ama olmuyor. Ne yaparsan yap olmayınca olmuyor. Buna olmasa da olur diyemiyorsun. Kendi ayaklarım üzerinde durmaya çalışırken yosun tuttum sanki demirdim paslandım. İşliyorum ama pas da tutuyorum. Hala ne istediğimi bilmiyorum. 13 yaşımda yanıma gelen ve bana böyle böyle yapmalısın diye öğüt veren bir dayım yok. Benim kızım yapar ee kimin kızı diyen bir babam, o da gideli çok oldu.
Keşke yine gelse. Hafifler mi canımda hissettiğim ağrı. Yorgun gözler. Pes etmiş bir kalp. Uçmayalım mı hep beraber.?
Yaşamak istemiyorum, sanki yaşatacağım her şeyi yaşamış gibiyim. Zamanımı doldurmaya çalışıyorum kendi mesaimde. Müthiş bir kayboluş yaşıyorum. Eriyorum ama bir mum gibi tekrar bir şekilde eski formuma kavuşuyorum sonsuz bir döngü bu zümrüdü ankalar falan hep bu evrende onlar da yorgun. Aynı şeyler değişmiyor ve yazılanı yaşamaya devam ediyoruz bizden öncekiler gibi. Bu bir arayışsa eğer ben hala neden bulamıyorum kendimi.?
Diz boyu balçık sanki beni yutacakmış gibi ama yutmuyor. Halsiz düşünceler, güçsüz varoluş ve içinde korkunç çığlıklarla kafa tutuyorum hayata. Bir kişilik bozukluğu yaşıyorum sanki bir öyle bir böyle. Yerinde sayan istikrarlı bir hakikat var. Asla değişmiyor. Değişimi bile değiştiriyor ve kendine döndürüyor. Kuyruğunu yiyen ejder masalı. Sonsuzluk bok çukuru. Küme küme boşluk boşluğun içinde boşluk. Yanlızlığın içinde boşluk. Bir girdap bir karadelik. Gevşıyor, geriliyor, kasılıyor ve tekrar...
Yok oluşu yok olanlarla yokmuşcasına kutluyorum. Babamın kuş misali gidişine 7. Yılında yetmiş gibi bir kaç kelimeyle veda ediyorum. Elbet bir gün buluşacağız. Kadere iman eden bizler geçmişlerimizi de güzellikle anarız. Her babanın bir kızı olmaz ama her kızın bir babası mutlaka vardır. Iyiki babam. Canım babam. Yalnızlığımı sana armağan ediyorum. Bir gün o kırlarda at koşturduğumu da görürsün. Özlemin bu yıl da kutlu olsun.
Vedalar veda edemediğinde acı verir veda edebilsek koymaz bu kadar. Veda etmeyi de bilin. Esen kalın soğuk asya akşamında kalbi soğumayanlar.
05.12.23 /bişkek|fk
5 Aralık 2023 Salı
21 Ekim 2023 Cumartesi
solgun bir sonbahar
Bişkek'in sepserin bir Ekim gecesinden selam olsun sizlere. Sizler kimsiniz bilmiyorum keşke bilip dertleşebilsem. Yargısız yazdıklarımı okuyor musunuz? Merak ediyorsunuzdur aylardır nerede kayıplarda yine diye. Yazamamanın sancısını yaşıyorum. Bazı şeyler geçen yıldan daha hallice sanki. O zamanki yerde hiç değilim. Ama daha büyüdüm sanki. Eksik ettiğim duaların bedelini ödüyorum. Muhteşem bir hiçlik duygusu içerisinde hiçbir yere ve hiç bir şeye bağlı olmayışı en içten dileklerimle kutluyorum. Başkaları gibi olamayışımın sancısı, sızısı, ağrısı hep benliğimde. Ne istediğimi bilmiyorum. Bi gitmek var ama nereye onun da cevabı e şıkkında gizli. Hiçbiri ya da hepsi.
Ben yalnızlığıma o kadar alışmışım ki yalnızlığım paylaşılmak zorunda kaldığında sanki özgürlüğümü kaybettim. Daha hasta bir ruh halinde daha duyarlı olmaya çalışan deli sanrıları çekmeye meylettim. Sorumluluk ağır bir yükmüş, insan eti yerine göre ağırmış onu da çözümlemenin eşiğindeyim. Peki nasıl mıyım? Çok kötüyüm. Okuyamıyorum, yazamıyorum, düşünemiyorum. Yalnızca işimi yapıyorum. 21. Yy. Robotları kervanında ayakları prangalı ama kendi üstünde durmayı başarmış, ucu ucuna yaşıyorum. Ama başkasına lüks belkide. Yalnızlık ve her şeyin sende mevcut bulunması. Peki ne mi istiyorum bütün bunlar varken daha? Belâmı mı selâmı mı? Okunur elbet yazılanı yaşarken.
Bazen kelimesini çok severdim önceleri. Yazamayışımın verdiği unutkanlık ile yazım hatalarım artık yazmamı da istemiyor ben de mi konuşayım yazmak yerine? Bazen diyordum. Bazenler gitti sanki. Ortasını sevmiyorum hiçbir şeyin ya hep ya hiç. Bazen ne lan, bazen ne oğlum diyesim geliyor bu kelimeyi duyunca. Alnımın ortasında keskin bir ağrı ile bazene de savaş açtım göründüğü üzre. Unuttuğum duygularım, anılarım, düşüncelerim var. Montumun cebinde unuttuğum ellilik dolabın kenarına sıkışmış bir vesikalık buz dolabında alınalı aylar geçmiş ama çürümemiş yine de asla yenilmemesi gereken sebze. Bir yerlerde almayı unuttuğum borçları birilerinin, aramayı unuttuğum insanlar, daha bir saat önce selam verdiğim belki insanlar, isimler, adresler, numaralar.... müthiş bir yok oluş evresindeyim. Ya yok olacağım ya olacağım. Ikisi de elimde ama bacaklarım kötürüm, amâyım, sağır olmuşum hayata dilim lâl, çolak bir kol ve ben tutunamıyorum yine. Çok üzüleceğim biliyorum. Ama karamsar bir ruh halinden dünyada ne olursa olsun kurtulamıyorum. Bi kün fe yekûn işimi halledecek gibi. Ama adımız şaman işimiz haram. Yoruldum. Yıllar bir biri ardına geçip gidiyor. Günler haftalar harcanmış üç kuruşa. Ne kadar versen de alamıyorsun satılanı. Ruhlar susmuş. Asya da soğuk bir sonbahar gecesi. Balballar bile üşüyor. Ben kafayı üşütmüşüm çok mu? Gülüyorum, yürüyorum, konuşuyorum ama sanki yokum. Ebedi bir kayboluş öyküsü bu değerli okurlarım. Sonu yazılmamış başlangıcı yok. Kahramanı çok.
Şimdi aklıma ne geldi, Bireysel olarak insan yaşı ilerledikçe takım olmaktan uzaklaşıyor. Daha erken yaşlarda birlikten kuvvet doğar derken birlikten boğulur olduk. Daha bir yalnız daha bir çaresiziz sanki. Tek kahraman biz olmalıyız bencillik duygusu bu yüzyılın zehri sanırım. Zehrimizi canlı tutan bir dönemin büyüsü altındayız. Yalnızken daha özgürüz. Sorumluluk sana ait. Sen yalnızsın ve daha önceden ya büyük kazanmışsın ya da çok büyük kaybetmişsin. Iki durumda da sonuç aynı görünüyor yöntem farklı olsa da. Çabalayalım bakalım. Belki bizi denizden daha çok boğacak kara görünür. Esen kalın!
02:56/22.10.23|fk
Bazen kelimesini çok severdim önceleri. Yazamayışımın verdiği unutkanlık ile yazım hatalarım artık yazmamı da istemiyor ben de mi konuşayım yazmak yerine? Bazen diyordum. Bazenler gitti sanki. Ortasını sevmiyorum hiçbir şeyin ya hep ya hiç. Bazen ne lan, bazen ne oğlum diyesim geliyor bu kelimeyi duyunca. Alnımın ortasında keskin bir ağrı ile bazene de savaş açtım göründüğü üzre. Unuttuğum duygularım, anılarım, düşüncelerim var. Montumun cebinde unuttuğum ellilik dolabın kenarına sıkışmış bir vesikalık buz dolabında alınalı aylar geçmiş ama çürümemiş yine de asla yenilmemesi gereken sebze. Bir yerlerde almayı unuttuğum borçları birilerinin, aramayı unuttuğum insanlar, daha bir saat önce selam verdiğim belki insanlar, isimler, adresler, numaralar.... müthiş bir yok oluş evresindeyim. Ya yok olacağım ya olacağım. Ikisi de elimde ama bacaklarım kötürüm, amâyım, sağır olmuşum hayata dilim lâl, çolak bir kol ve ben tutunamıyorum yine. Çok üzüleceğim biliyorum. Ama karamsar bir ruh halinden dünyada ne olursa olsun kurtulamıyorum. Bi kün fe yekûn işimi halledecek gibi. Ama adımız şaman işimiz haram. Yoruldum. Yıllar bir biri ardına geçip gidiyor. Günler haftalar harcanmış üç kuruşa. Ne kadar versen de alamıyorsun satılanı. Ruhlar susmuş. Asya da soğuk bir sonbahar gecesi. Balballar bile üşüyor. Ben kafayı üşütmüşüm çok mu? Gülüyorum, yürüyorum, konuşuyorum ama sanki yokum. Ebedi bir kayboluş öyküsü bu değerli okurlarım. Sonu yazılmamış başlangıcı yok. Kahramanı çok.
Şimdi aklıma ne geldi, Bireysel olarak insan yaşı ilerledikçe takım olmaktan uzaklaşıyor. Daha erken yaşlarda birlikten kuvvet doğar derken birlikten boğulur olduk. Daha bir yalnız daha bir çaresiziz sanki. Tek kahraman biz olmalıyız bencillik duygusu bu yüzyılın zehri sanırım. Zehrimizi canlı tutan bir dönemin büyüsü altındayız. Yalnızken daha özgürüz. Sorumluluk sana ait. Sen yalnızsın ve daha önceden ya büyük kazanmışsın ya da çok büyük kaybetmişsin. Iki durumda da sonuç aynı görünüyor yöntem farklı olsa da. Çabalayalım bakalım. Belki bizi denizden daha çok boğacak kara görünür. Esen kalın!
02:56/22.10.23|fk
20 Haziran 2023 Salı
sükûnet
Aylar var yazmıyorum. Bir teslimiyet ile hakkın huzuruna çıktıktan sonra sanki hayatta yediğim hüküm düştü ben de hürriyetime kavuştum. Teslim bayrağını çektim ve vazgeçmedim. Zamana da bırakmadım. Teslim oldum ama akışı da seyretmiyorum. Mücadeleye devam ediyorum. Dersimi aldım. Ama kendime çok kızdığım bir noktadayım halen sanki bu level'ı atlatsam önüm açılacak gibi. Bazen bir oyunda takılı kalırsınız ya, bir türlü geçemezsiniz ama geçtiğinizde lan bu baya kolaymış nasıl bunu farketmedim dersiniz ya ben de sonunun öyle olacağının farkındayım. Ama değiştirebileceğim bir hayatın uzatmalarına razı oluş neden diyorum. Zamanı mı değil? Bazen zamana bırakmıyorsun ama o zaman seni içine hapsediyor. Bence bu da yanlış bir deyim zaman akıp geçen sürekli değişen bir kavramsa zamana haps olmak yalnızca bir safsata. Bir şey eksik bir şey var ama bulamıyorum. Hani sofrada bi kuş sütü eksik derler ama aslında her şeyden fazlası ile var olduğunu söylemek isterler, eksik bir şey mi var denildiğinde kusur mu buldun anlamına gelir ya benim de hayatımda tamamlayamadığım bir eksiklik var. Çorbanın tuzunun eksik olduğunu biliyor da insan tek düze hayatında ne eksik nasıl bilemiyor? Garip zamanı değil demek ki. Aylardır aklımı meşgul eden bu sorunun cevabı bende yok zamanla yüklenmesini güncellememin gelmesini bekliyorum. Gelirse yazarız. Gelmezse zaten yazarız. Yazmaktan bir şey çıkmaz. Kalemimden sır çıkmaz.
Nazar değer diye korkar oldum yoluna giren, rayına oturan, dikişi tutturmaya başladığım hayatımda bazen bir şeyleri paylaşmaya korkar oldum. Neyi paylaşsam kaybettim. Paylaşmak eksilmekmiş. Hani paylaşınca tok oluyorduk Aşık Yunus? Yok olduk. Atmayan kalbim ile neredeyse 40 derece güneşin altında ter içinde kalarak geçen günüm aslında oturarak yas içinde geçiyor. Kir pas içinde yoğruluyorum her saniye. Ama nazar değmesin huzurum yerinde. Şeytan kulağına kurşun deyip başımda tuz dolandırıp üzerlik de tüttürürüm bu gidişle. İçim başka dışım içim gibi. Yok demeyi öğrendim. Sessizliği de severim. Yalnızlık huzur verir. Öfkemi yendim bir mendil kuruması kadar olmasa da bir çamaşır kuruyana kadar nemli havada o da geçiyor. Unutuyorum çok şükür. Bu nimeti de kırık bir kalple tattım. Nimetle şaka olmazmış.
Hep huzursuzken yazdım genellikle yazılarımı kaslarımda bir anda yüklenişin hınzır ağrısı, döşeğimde çirkin bir gıcırtı, sokaktan geçen uykusuz arabalar, ara ara çocukken yıldızlardan geldiğini sandığım ama aslında minik böceklerden gelen minnoş sesler. Her birini ayrı ayrı seçebiliyorken henüz şükürsüzlük niye? Uzayınca attığın tırnak, kırılınca kestiğin saç gibi. İşlevsizse bir şey, kullanmıyorsan, at-sat de mi? Ver, ver verebildiğin kadar çünkü verdiklerin de senindir. Şükür buna işte.
Gerçeklerin de peşini bıraktım. Insan meşrebini terketmezmiş hislerimde yanılmam. Eminim ki birgün çok üzüleceksiniz biliyorsunuz ve vicdanınız rahat değil. Hayat sizden almaya başladıkça aklınıza istikrarsız yetim gelecek. Siz elinizi cebinizde gezdirirken vicdanınız cüzdanınıza girecek. Eller yukarı! Sobe! Yaaa işte böyle bu lafı da gediğine oturtmasam uyku girmezdi Neşet dedemin dediği gibi gönlü viran olanın gözüne. Ama ben uyurum zihnen de bedenen de artık yorgunum. Sanki sırtımla yük taşımışçasına belim ağrıyor ayaklarım ağrı sızı içinde. Sadece otururken bile. Ödüyoruz biz de! Hak ettiğimiz yolda hak etmediklerimizi yaşayarak hak ediyoruz. Göz kapaklarım sabahın serinliğinde yorgun şimşekler yanıp sönerken gök yarılıp içini dökemezken usul usul bu nasıl iç çekiş ya Rab! Bu nasıl bir haykırış yakarırken sana!
Çok şükür borcumuz harcımız da yok kimseye, canımız emanet sevgimiz veresiye. Duamız çıkarcı, acımız bahane. Halbuki olmazmış ateşin gölgesi. Ne çektiğimize karanlık da şahitlik edemezken aydınlığa düştük yine. Kaybedilen gururlar yolda kaldı pişkinlik farkı açtı. Keçiler de hepten kaçtı. Aklımda bir Sago çalarken sakin. Neyse demeyi de öğrendim.
Arsız yaralara merhem sürmeyin. Ayaz gecelerde üstünüzü örtmeyin, pencerelerde perdeler hep uçuşsun bu ara belki savrulan etekleri getirir umudu yarına. Gün ağarmış bugün güneş de hergün açmaktan yorgun. Onlar gibi teslimiyete alışmak gerek söz zamanı aşarken zamanı yine Tanrı yaşarken. Hikmetli sözlerle gününüz doğsun. Seher yeli gibi seveniniz olsun. Aydınlansın gönüller it kopuk olmadan bir an evvel. 😁
05:25/ 21. 06. 23 |fk
19 Nisan 2023 Çarşamba
👊
Son kaç yıldır bilmiyorum hep arkadaşlarımla sınanıyorum. Bitiyor, eksiliyor, gidiyor, yetmiyorum... Muhammed Ali'nin meşhur bir sözü var ya hani, Allah'a beni düşmanlarımdan koru diye dua ettim sonra baktım ki hiç arkadaşım kalmamış. Benimkisi o misal oldu. Bir sofrada yeyip içtiklerimden eser kalmadı. Verilen sözler tutulmadı. Iki yüzlülük artı ben ise kendimi yalnızlığa vurdum. Böyle alemde insan deli olmasın da ne olsun. Son bir yılımı düşündükçe delirecek gibi oluyorum. Ama neyse ki Allah'a güveniyorum. Her şey biter acılar da yokluk da yalnızlık da amaaa cepte olanlar var ya, heybemizdekiler, sırtımızdaki kamburlar.. siz düşünün şimdi Müslüm Baba ne diyor, ecel gelince cana baş ağrısı bahane mezar taşıma yazsınlar bugün banaysa yarın sana. 😏
20.04.23
29 Mart 2023 Çarşamba
teslimiyet
Bir ayın daha sonuna geldiğimiz günün sabahından selamlar. Ramazanın kaçıncı günü saymadım. Akışına bıraktım hayatı. Baskın bir benimseyiş ve kabulleniş ile hayatıma devam ediyorum. Iki yüzlü, verdiği sözü tutmayan, riyakâr insanlar az tanıyordum biraz daha ekledim hayatıma. Tırnağın varsa başını kaşı Atasözü ile yoluma devam ettim. Şuan ömrümün tam ortasında gibiyim. Ortayı aldım bu top gole döner mi bilmem. Kızgınlığım, küskünlüğüm hep sevdiğimdenmiş. Insan en çok sevdiği değer verdiğine kızıyormuş. Bunları önceden biliyordum ama konduracak kimsem yokmuş. Şimdi ortasında ömrümün gün sayıyorum.
Mart ayı da bitti. Nisan ayını oldum olası çok severim. Doğduğum ay. Ölmeli insan baharda önceden de dediğim gibi. Öleceksen baharda öleceksin. Doğumum gibi. Hem toprak anadan alıp hem vermek gerekli. Borçla geçen bir ömrün kamburu ile gidiyoruz her an versek de ömrümüzden bedenimizi borçluyuz yetmez. Dilekler tutulup toprağa gömenler Nevruz'da suya atanlar da var sonuçta. Biz suya anlatıyoruz ama.
Ne diyecem bak, kaç gecedir aklımda...
Demeyi verdim. Bende kalsın o da. Yazıklar olsun beni yazacaklarımı yazdırmayan bir dönemde susturan parmaklara. Zihnim sanki daha aydınlık. Yollarda ışık arayıp durdum onca zaman. Dualarımda ne dualar buldum. Olmadı diyemem. Bir şarkıcı "karanlık aydınlığa kavuşur elbet, siz o gün bayramı kutlamayı görün" diyor. O bayramların umudunu taşıyorum göğsümde. Acıya, kedere doydum artık. Hüzünlü şarkılar bunaltır oldu. Zihnimde bir Neşet Ertaş bağlaması arkasından kaşık sesi. Oynamayı da bilmem, parmak da şıklatamam ama hızlı adımlarla eşlik ederim Türküye. Kenardan geçeyim aman aman yol sizin olsun! Kimseye verecek hesabımız kalmadı ite dalanmaktansa çalıyı dolanıyoruz. Her şey elimizde ya hani hayatı değiştirmek falan filan. Ben hayatımı attım bi ırmağın akıntısına kayalara çarpa çarpa değil kayaları tokatlaya tokatlaya gidiyorum suyun bağrında. Bu su nereye dökülür, deniz nerededir umrumda bile değil. Ben de yoluma gidiyorum. Sakin ve dingin bir teslimiyetle coşkun akan suyun bağrında.
Kulak tıkamayı, kayıtsız kalmayı, umursamamayı, öğrendim. Bana kim nasıl davranıyorsa ayna şeffaflığı ile karşılarındayım. Ne oldu çok mu şeyim? Sizin gibi! Ne görüyorsanız bende siz o olduğunuz için. Insan hayatına ömrü boyunca sayısız insan alıyor. Kalabalık yaşıyor. Sonra yavaş yavaş azalıyor. İşte hayatınıza tanıklık eden yurdunuza uğrayan it ise it gibi, çakal ise çakal gibi, kurt ise kurt gibi, aslan ise aslan gibi muamele etmeniz gerekiyor. Siz gidip bi ite aslanmış gibi davranırsanız o itten it muamaelesi görürsünüz. Yüce gönlünüz incinir sonra üzülürsünüz. Eee niye üzülüyorsunuz kii? Herkes kendi yaratılışı neyse onu yapar. Sen sonra durup eşşek hoşaftan ne anlar dersin...
Baya uzun benzetmeler silsilesi oldu. Keşke benzetmek yerine doğrudan isim verebilseydim. Büyümüşüz bee! Korkumuzdan değil susmamız. Yeri değil daha. Neydi keser döner sap dönerdi. Bekleyin dışı mülayim içi zalimler. Bekleyin siyaset köçekleri, bekleyin yalakalar, bekleyin sonsuza kadar her şey sizinmiş gibi yaşayanlar, umut verenler, kolumuzu dalımızı kıranlar.
Bir tilki hükmü varsa bir de bozkurt töresi var çakma kurtcuklar. Ben hiç gülemesemde siz de gülmeyin artık. İçimin yağları erisin. Benden değil ilahi adaletten kalbiniz parçalansın. Siz uyuya durun. Biz uykusuz ahlarımızı havale edelim Ulu Tanrıya. Tanrı Dağlarından bir rüzgar eserse yurdunuza duamız kabul olmuş demektir nasıl olsa. Esenlikler diliyorum.
30.03.23 /06:41|fk
Mart ayı da bitti. Nisan ayını oldum olası çok severim. Doğduğum ay. Ölmeli insan baharda önceden de dediğim gibi. Öleceksen baharda öleceksin. Doğumum gibi. Hem toprak anadan alıp hem vermek gerekli. Borçla geçen bir ömrün kamburu ile gidiyoruz her an versek de ömrümüzden bedenimizi borçluyuz yetmez. Dilekler tutulup toprağa gömenler Nevruz'da suya atanlar da var sonuçta. Biz suya anlatıyoruz ama.
Ne diyecem bak, kaç gecedir aklımda...
Demeyi verdim. Bende kalsın o da. Yazıklar olsun beni yazacaklarımı yazdırmayan bir dönemde susturan parmaklara. Zihnim sanki daha aydınlık. Yollarda ışık arayıp durdum onca zaman. Dualarımda ne dualar buldum. Olmadı diyemem. Bir şarkıcı "karanlık aydınlığa kavuşur elbet, siz o gün bayramı kutlamayı görün" diyor. O bayramların umudunu taşıyorum göğsümde. Acıya, kedere doydum artık. Hüzünlü şarkılar bunaltır oldu. Zihnimde bir Neşet Ertaş bağlaması arkasından kaşık sesi. Oynamayı da bilmem, parmak da şıklatamam ama hızlı adımlarla eşlik ederim Türküye. Kenardan geçeyim aman aman yol sizin olsun! Kimseye verecek hesabımız kalmadı ite dalanmaktansa çalıyı dolanıyoruz. Her şey elimizde ya hani hayatı değiştirmek falan filan. Ben hayatımı attım bi ırmağın akıntısına kayalara çarpa çarpa değil kayaları tokatlaya tokatlaya gidiyorum suyun bağrında. Bu su nereye dökülür, deniz nerededir umrumda bile değil. Ben de yoluma gidiyorum. Sakin ve dingin bir teslimiyetle coşkun akan suyun bağrında.
Kulak tıkamayı, kayıtsız kalmayı, umursamamayı, öğrendim. Bana kim nasıl davranıyorsa ayna şeffaflığı ile karşılarındayım. Ne oldu çok mu şeyim? Sizin gibi! Ne görüyorsanız bende siz o olduğunuz için. Insan hayatına ömrü boyunca sayısız insan alıyor. Kalabalık yaşıyor. Sonra yavaş yavaş azalıyor. İşte hayatınıza tanıklık eden yurdunuza uğrayan it ise it gibi, çakal ise çakal gibi, kurt ise kurt gibi, aslan ise aslan gibi muamele etmeniz gerekiyor. Siz gidip bi ite aslanmış gibi davranırsanız o itten it muamaelesi görürsünüz. Yüce gönlünüz incinir sonra üzülürsünüz. Eee niye üzülüyorsunuz kii? Herkes kendi yaratılışı neyse onu yapar. Sen sonra durup eşşek hoşaftan ne anlar dersin...
Baya uzun benzetmeler silsilesi oldu. Keşke benzetmek yerine doğrudan isim verebilseydim. Büyümüşüz bee! Korkumuzdan değil susmamız. Yeri değil daha. Neydi keser döner sap dönerdi. Bekleyin dışı mülayim içi zalimler. Bekleyin siyaset köçekleri, bekleyin yalakalar, bekleyin sonsuza kadar her şey sizinmiş gibi yaşayanlar, umut verenler, kolumuzu dalımızı kıranlar.
Bir tilki hükmü varsa bir de bozkurt töresi var çakma kurtcuklar. Ben hiç gülemesemde siz de gülmeyin artık. İçimin yağları erisin. Benden değil ilahi adaletten kalbiniz parçalansın. Siz uyuya durun. Biz uykusuz ahlarımızı havale edelim Ulu Tanrıya. Tanrı Dağlarından bir rüzgar eserse yurdunuza duamız kabul olmuş demektir nasıl olsa. Esenlikler diliyorum.
30.03.23 /06:41|fk
22 Mart 2023 Çarşamba
bekleyiş
Bir kez daha anladım ki ait olmadığın yerde olduğunu hissetmek tüm kaslarımı zorluyor. Adımlarım geri geri, zihnim bulanık. Başım eğik. Ait olamayış ebedi bir hezeyan.
22.03.23/fk
22.03.23/fk
3 Mart 2023 Cuma
ninni😁
Ilk defa yatağa erken girmenin mutluluğunu yaşayacaktım. Ama aklım doluydu ve taşmaya başlamıştı. Boşaltmazsam beni uyutmayacaktı bu doluluğun sinsi uğultusu. Yazdıkça feraha erecekmişim gibi kovalarla kelimeleri tüketiyorum ömrümde. Tükettikçe ise türetiyorum. Ne edebi bir giriş oldu değil mi? Bana göre olmayan edepli cümleler. Ben hayatın yüzüne tokadı yapıştırır gibi açık sözlülükle yazmayı tercih ediyorum. Bazen bazı nedenlerden dolayı üstü kapalı yazılar da yazmıyor değilim. Bire bir "hey sen! Seni gidi yavşak, kaypak herif..." diye de yazarım da... daa'lar kovalasın beni. Amaları sırtlayıp. Iki üç hatta dört harfli daa'lar. İşte ben ya bu şahane üslup, çıkarsız serzeniş. Bu delilik halleri. Ben beni bu yüzden seviyorum. Kimseyle şu denli edebi küfürler konuşamıyorum. Yazarak anca konuşuyorum kendimle. Buna yazmak da denirse... konuşup dertleşmek işte.
Neyse amma da uzun ettik. Sanki Divan şiiri yazıyorum mübarek bu ne uzun girizgah. Selamlayıp başla işte haydi Bismillah! Niyet de edeyim mi "niyet ettim Allah rızası için alayınıza sövmeye" diye. Tövbe çekip yargılayasıcalar sizi. Sizi gidi beynamaz, vurdumduymaz, hayasız, ahlaksızlar sürüsü. Kime yazıyor bu deli demeyin şimdi. Gider bu söz yerine tokat gibi.
Dün bir şey öğrendim. Ve lanet olası bu hastalık yüzünden nereden öğrendiğimi dakikasında unutup ne hikmetse bu sözü aklıma Attila Ilhan gibi mıh gibi kazıdım. Diyor ki sizi üzen her kimse hayatın bir yerinde o üzdüğü yerden üzülüyor. Kırdığı yerden kırılıyor. Ama sizden gelmiyor o üzüntü başka biri o kişiyi sizi üzdüğü yerde üzüyor ve onun da işi rast gitmiyor. Hastalıklar yakasından düşmüyor. Iki yakası bedelini ödeyene kadar bir araya gelmiyor. Ama bela da sizden gelmiyor. Ne güzel değil mi? Buna ilahi adalet diyorlar. Allahın sopası yok diyorlar. Yani sen dilinde tüğ bitirme, güzel çeneni yorma beddua ile diyorlar. Ne mükemmel şey değil mi? Neydi kuldan bela gelmez hak yazmadıkça Hak bela yazmaz kul azmadıkça. Allahım paradoksun göbeğinden sola dönün şimdi vicdanınızda bi durun bakalım.
Gülümseyerek bela okumaya devam edecektim ki Ulu Tengri kızmasın bana. Havalemizi fast olarak yaptık Allahım. Amin. Delirmenin eşiğindeyim. Yolsuzum. Bir an bu kelimde z yerine s mi yazacaktık lan diye tereddüt ettim ki Hasbinallah ve nimel vekil diyesim geldi şimdi. Ee ne diyecem başka. Sıyırmış benliğim içinde dört nala giden doru taylar var. Nal sesleri takkırı tukkuru... ben de o ahenkte parmaklarıma döküldükçe kelimeler yazıyorum işte.
Sizin edebi masallarınıza, siyaset güzellemelerineze, yalakalık ve soytarılıklarınıza benzemez benim cümlelerim. Bir kişi dahi beğenmese yazınızı infilak edersiniz. Çalıntı hayatlar ile sahte cümleler kurun bakalım sizi gidi dalkavuklar sizi. Kavuğunuz olmasa belki eşşek kulaklarınız görünecek Midas gibi de ondan böbürlenirsiniz. Başınız isterse arşa yükselsin. Verdikleriniz sizindir. Sakladıklarınız değil.
Şimdi bu yazılar kime mi kimlere mi sorusu zuhur etti. Kime olacak zıdıklara, zahitlere... hacı hoca ifşa oldu hani. Güya Hindistan çok tanrılı bir ülke bizim ülkemizde islam adı altında olup para eden maddi değeri olan her şeye bizim toplumumuz tapar. Paraya, altına, karıya, kocaya, evlada, eve, arabaya, yüzüğe efendimissss... yalansam yalan deyin. En büyük din softaları. Sahtekarlık sizde, bağnazlık sizde, haksızlık sizde abe say say bitmez bunların sıfatı, sıfatına tükürdüklerim. Şimdi bir düşünün bakalım siz neye tapıyorsunuz ya da neylere.? Bizim çevrede arsaya, tarlaya, mirasa tapanlar var belli dönemlerde çoğalıyorlar. Aslında eski çağlarda insanlar akıl erdiremedikleri doğa olaylarına taparlarmış. Şimşeği yıldırımı anlarım bir nebze, paraya tapmak niye.? Bak parayla satın alıklarınız bir depremde toz duman oldu. Yeyip içtiğiniz kurabiye ya da ekmek yapıp yemeseniz de bu tanrılarınız ne olacak?. Alaycı bi gülümseme ile sizin dininizi ... diyorum.
Topluluk olarak insanlık olarak maymundan halliceyiz. Şimdi evrim teorisine falan girmeyecem Bakara Suresinde geçen Cumartesi halkından bahsediyorum. Maymun olan. Tüm tapımdıkları ziynetleriyle. Ahhh! Hey yavrum hey! Dinime küfür eden müslüman olsa bari dediğinizi duyar gibiyim. Bi tekerleme mi söylesem o piti piti... ya da aranızdan en günahsız olanınız mı taşı atsa. Eleştirel bir şiir canım. O yüzden belki adı taşlama. Siz olasanız haşlama koyardınız kesin haşlayalım tiz kaynar suda. Yamyam sürüsü.
Hurafelerle okumadan, düşünmeden yaşayın bakalım biraz daha. Dedim en babanız da gelse sövecem size diye. Benim boynum eğikken sizin başınız yükselmesin diye. Benim ayaklarıma taş bağlayıp atsanızda yokluk denizine. Ben inancımla bir Yunusun midesinde 100 sene yol alırım. Fıtrat değişmez bende ateşten çıkarım. Denizler yarılmaz belki önümde ama Nuh gibi gemilerde kalırım. Delirtmeyin adamı kibar cümlelerle kıssalarla yetinmem bu dünyanın anasını da satarım. Derdi dünya olan dünya malları bugün de siz uyumayın lan! Uykular haram olsun. Kan çanağına dönsün gözleriniz. Sırtınızda yükünüz başınızda derdiniz eksik olmasın. Kaçırdığım keçileri saymayın yavşaklar samanlıkta iğne arayın. O beyaz beyaz pirincin içindeki beyaz taşlar dişinizi kırsın. Hep ben mi ağladım hep ben mi yandımmm bu bozlakta neyse onu da size armağan etmiyorum. Sürünün it oğlu itler. Dönekler, ödlekler, hayırsızlar, uğursuzlar, kem gözlü, ifritler, adı batasıcalar.
Hadi uyuyabiliyorsanız uyuyun.
03.03.23/23:55|fk
26 Şubat 2023 Pazar
dertli
Yoruluyorum be! Bunalıyorum. Kimseye inancım kalmadı. İnamak, güvenmek bunlar bana o kadar uzak sözler ki.. İçim yanıyor bazen bu yalnızlığımdan. Gözümün önü kararıyor. Herkese ve her şeye inat yine de yalnızlığıma sarılıyorum. Iyi bir beddua almışım belli. Hakettim mi bilmem?
Bazı acıların tarifi yoktur, adı da yoktur. Anlatamazsın. Ben anlatamıyorum kalbimin en son ne zaman yerinden çıkacak kadar yüksek attığını, kaza yapmıştım. O gün bir iki saat önceden bir güç aldı onu dedi ki senin kalbin az atıyor ver ben elimle yapacam bu işlemi. Seni ayakta tutacam. Aldı kalbimi o güç eli de ağırdı sıktı bıraktı hani sıktı bıraktı. En sonunda da çok yüksek bir uçurumdan saldı aşağıya. Çarpa çarpa, savrula savrula düştü boşluğa. Bu işte bana kalbimin attığını hatırlatan bir anıydı. Ondan sonra var mı yok mu anlayamadım. Benimkisi sadece oksijen-karbondioksit alışverişiydi. Çok şükür var işte solumuzda diyorum. Çevremdeki çoğu insan kalpsizlikle suçlamıştır beni. Atacak yerde kaçacak delik aradığı gibi.
İşte bazı acıların ve duyguların tarifi yok. Ve bu durum beni benim nezdimde ağırdan yaralıyor. O güzel rüyaların sonunda uyandığındaki mutluluk ya da aradığını bulamadığındaki kırgınlık gibi ama öyle değil. Özlem var, pişmanlık var çorbada tuzu olsun hadi korku da var. Ama ortaya karışık şefin speciali gibi değil.
Ben ne haldeyim kendimi neden bu hallere sürüklemekteyim gerçekten bilmiyorum. Bazen şu oluyor beni yalnızlığa sevk eden en büyük şey birileri için onlar mutlu olsun diye karşılıksız bir şey yapıyorum. Bir tatlı tebessüm yetecek. Bir teşekkür. Ama aldığım karşılık buz gibi bir sessizlik ve onca çabaya rağmen boşuna harcadığım zaman oluyor. Halbuki bir karşılık beklemiyorum. Tebessüm parayla değil. Elini korkak alıştırma kardeşim.
Hayatımda hep oldu. Çok arkadaşım. Çok değerliydi. Onlar için kendimden taviz verdim. Ama bulundukları yerden uzaklaşınca ilk kaçtıkları kişi ben oldum. Bunun nedenini hep kendimde aradım. Onlara bilmeden bir söz mü söyledim, bilmediğim bir yaralarına tuz mu bastım dedim. Ama hiç bir zaman bu insanlardan cevap alamadım. Benden gidene bir eyvallah da ben çektim.
Bazen sosyal medya lanetinde denk gelen insanlar oluyor. Laneti öyle bir hızlı yayılıyor ki bir fotoğraf seni o unuttuğun duyguları sana geri hatırlatıyor. Ve kalan sadece öfke oluyor onca zamandan sonra.
İsyediğinizi aldığınızda mı değersiz oldum kızlar? Başınız sıkışınca ilk durak ben olduğumu hatırlamanız sizi sehil mi hissettiriyor artık. Ama acizsiniz. Ben kime ne yaptıysam iyilik düşünerek yaptım. Bir Allahın kulu da çıksın verdiklerini kibrinden verdin desin. Ona da eyvallah çekerim. Ama sorun sizsiniz. Beyler bayanlar. Siz benim iyiliğime layık değilsiniz ama ben layık olduğum gibi davranıp yaşıyorum. Ve artık sizlere zerre kadar güvenmiyorum.
Insanın gidecek bir yeri olmalı. Her şeyden vazgeçtiğinde, pes ettiğinde, yorulduğunda, düştüğünde gideceği bi ocak. Dumanı tüten, baba kokan.
Babamın öğütleri ne zaman bunalsam aklımda. Dilimde bir Mahsuni Türküsü. Bir çaresizlikte çare arama... Arada merhametim kabardığında insanlara yardım ediyorum. Anneme bir şeyler alıp gönderiyorum. Artık sadece kendime yöneliyorum. Çünkü eğri olan benim. Benim doğrulmam gerek. Halbuki Yunus Emre getirmezdi dergaha böyle odun. Ben beni unutmaya da hazırdım. O da olmadı kaldım. Sınıfta kaldım. Kast sistemi gibi çıkamıyorum da artık. Ne yapsam bulurum doğruyu. Doğruluk kime göre doğru.
Duyduklarıma inanıyorum. Çaresiz bir teslimiyetle boyun eğiyorum direnişime. Bu bana çok ağır geldi. Mutlaka zorlukla beraber bir kolaylık vardır'ı kazıyacam ömrüme. Zorlanmadan yaşayamaz oldum. En azımdan bileyim artık durumu. Söz uçar yazı kalır oldu mu?
Omuzlarım ağrıyor. Taşıyamıyorum yükümü. Kilolarca patates ile okul yolunu beller gibi... hikayeyi bilen bilir. Kıssadan hisse.
Gelen gideni aratırmış. Keşke gidenden bulamadığını gelenden ummasaydın. Kimse sen değil. Basit düşün basit yaşa. Kasma. Ütüsüz de giyilir gömlek. Ekmeksiz de yenir yemek, yürüyerek de gidersin gideceğin yere, az uyursan çok yol almazsın belki ama daha dinç olursun gün ortasında. Az yersen ölmezsin. Çeşit çeşit giyinmezsen yoksul damgası yemezsin. Yoksa yok demeyi öğrenmelisin. Senden isteyende de yok. Unutma hayat basit. Zorluk var ama dağına göre kar. Sen bir tepecikken Tanrı Dağlarına özenme. Oranın kışı sert ve çetin. Gücün varsa yaşa, uğraş, didin. Engeller olacaktır kesin. Ama sen her zorluktan masıl feraha erdiysen yine bulursun karanlığında ışığı. Işık yoksa bir yıldız yol gösterir. Bir kurt ulur esenlik verir. Bir ay dolar ömründe sırdaşın olur. Sen sen ol dersini al. Unutma. Yıllarca yazdıklarını bir gün oku hesap et. Yazı Tanrının yazısı. Yazılanı yaşayan sen. Yazmak geliyorsa içinden yaz. Üstü kapalı değil altı çizili yaz. Senin farkın bu olsun. Geceniz hayır olsun.
27.02.23/03:11|fk
21 Şubat 2023 Salı
köksüz
Şu dünya hanında yolcu olduğunu bilmek gelip geçici olduğunu öğrenmek yeterli. Hanlar ile ilgili çok söz var. "Han sarhoş hancı sarhoş" der Mahsuni Şerif, "o bir yolcu sen bir hancı" der Gönül'de sanatçı, "dünya bir han konan göçer", " iki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece" der bir de Aşık Veysel, "eşşeğin yorulduğu yere han yapılmaz" der atalarımız.
Han ayrı şey hancı ayrı. Bazen kendimizi hancı sayıp ne dertlere kapılıyoruz. Han bizim mi ki bu kadar gamlanıyoruz? Yolcu olmak gerek, yolda olmak gerek. Kendimi aradığım yerdeyim. Yol üzerinde bekliyorum. Bulursam yola düşecem gibi. Bulmakta acele etmiyorum. Keşke acele etsem beklemek yerine. Insan kendini bekler mi? Ben bekliyorum. Hayalde de düşte de...
Bir kapı vuruluyor. Tokmak sesi, eski ağaçtan bir kapı. Çürümeye yüz tutmuş. Hatrı kalmasın diye tokmağı vuruyor bir el. Ses geliyor ama sadece kapı sesi. Bir telaş içimde. Gökyüzü ağlamaktan kan çanağına dönmüş maviliği solmuş akşamı karşılarken. Kapıda bir gölge. Ben yolcuyum diyor. Kim o sesine karşılık. Neşet Ertaş " bir anadan dünyaya gelen yolcu, gelipte dünyaya gönül verdin mi?" diyor ya. O yolcu. Dünyaya meylimiz niceden. Yolcu olmak gerek.
Yollar bazen gözümüzde büyüyor. Uçsuz bucaksız gibi, hiç bitmeyecek gibi... yol da bitmez yolcu da bitmez ama dünya küçük dersiniz. Demezsiniz ki kalbim dardır.
Ömrümü heba ediyorum. Değiştirebileceğim yerde uzatmaları düşünüyorum. Ömrümün yarısı heba olmamış gibi kalan bir kaç zamanı çar çur edip bozuk para gibi savuruyorum. Suyun üstünde sektiriyorum ömrümü. Bakıyorum. Kaç sekecek 3 mü 5 mi? O taş "seke seke çaydan da geçer" Barış Manço'nun dediği.
Ben ömrümü alıp nerelere gideyim? Umutsuzluk içinde Allah'a şirk koşar gibi kendimi karanlığa koşuyorum. Köksüz savrulup giden bir çalı gibiyim. Rüzgar düzlük boyunca savuruyor beni. Dikenlerime takılan çöple yetiniyorum.
Yetinmeyi bilmek güzel tabiki. Çalı olmakla da yetinirim. Yeter ki sen bir ağaçsın demesinler. Ağaçlar kök sala dursun toprağın bağrına ben toprağın kendisiyim. Kök bendedir. Dal bende. Çalı da bende yetişir çiçekte.
Han da toprak gibidir. Hancı ağaç. Meyveler kuşlar yolcu. Savrulan o çalı da yolcu. Hancılıkta gözümüz yok. Hanlar sizin olsun. Ben içmeden de sarhoşum. Gündüz demeden gece demeden gelir geçerim. O çürük kapı da yolcu. O eskir yenisi gelir. Hanlar bile gider. Kalıcı olan topraktır. Toprak bedenimizdir. Benliğimizdir.
O rüzgarlara da göğüs gerir. Tozu dumana katar ama yola sevdasındandır öfkesi. Bir gün gelir kendi yolunu bulur sevgisi.
Sevgi gönüldendir. Geceniz güzel olsun. Ayın karşısındaki yıldız gibi yerinizi bileceğiniz yeriniz olsun. Esenlikler ey hayat.
01:43/22.02.23|fk
Han ayrı şey hancı ayrı. Bazen kendimizi hancı sayıp ne dertlere kapılıyoruz. Han bizim mi ki bu kadar gamlanıyoruz? Yolcu olmak gerek, yolda olmak gerek. Kendimi aradığım yerdeyim. Yol üzerinde bekliyorum. Bulursam yola düşecem gibi. Bulmakta acele etmiyorum. Keşke acele etsem beklemek yerine. Insan kendini bekler mi? Ben bekliyorum. Hayalde de düşte de...
Bir kapı vuruluyor. Tokmak sesi, eski ağaçtan bir kapı. Çürümeye yüz tutmuş. Hatrı kalmasın diye tokmağı vuruyor bir el. Ses geliyor ama sadece kapı sesi. Bir telaş içimde. Gökyüzü ağlamaktan kan çanağına dönmüş maviliği solmuş akşamı karşılarken. Kapıda bir gölge. Ben yolcuyum diyor. Kim o sesine karşılık. Neşet Ertaş " bir anadan dünyaya gelen yolcu, gelipte dünyaya gönül verdin mi?" diyor ya. O yolcu. Dünyaya meylimiz niceden. Yolcu olmak gerek.
Yollar bazen gözümüzde büyüyor. Uçsuz bucaksız gibi, hiç bitmeyecek gibi... yol da bitmez yolcu da bitmez ama dünya küçük dersiniz. Demezsiniz ki kalbim dardır.
Ömrümü heba ediyorum. Değiştirebileceğim yerde uzatmaları düşünüyorum. Ömrümün yarısı heba olmamış gibi kalan bir kaç zamanı çar çur edip bozuk para gibi savuruyorum. Suyun üstünde sektiriyorum ömrümü. Bakıyorum. Kaç sekecek 3 mü 5 mi? O taş "seke seke çaydan da geçer" Barış Manço'nun dediği.
Ben ömrümü alıp nerelere gideyim? Umutsuzluk içinde Allah'a şirk koşar gibi kendimi karanlığa koşuyorum. Köksüz savrulup giden bir çalı gibiyim. Rüzgar düzlük boyunca savuruyor beni. Dikenlerime takılan çöple yetiniyorum.
Yetinmeyi bilmek güzel tabiki. Çalı olmakla da yetinirim. Yeter ki sen bir ağaçsın demesinler. Ağaçlar kök sala dursun toprağın bağrına ben toprağın kendisiyim. Kök bendedir. Dal bende. Çalı da bende yetişir çiçekte.
Han da toprak gibidir. Hancı ağaç. Meyveler kuşlar yolcu. Savrulan o çalı da yolcu. Hancılıkta gözümüz yok. Hanlar sizin olsun. Ben içmeden de sarhoşum. Gündüz demeden gece demeden gelir geçerim. O çürük kapı da yolcu. O eskir yenisi gelir. Hanlar bile gider. Kalıcı olan topraktır. Toprak bedenimizdir. Benliğimizdir.
O rüzgarlara da göğüs gerir. Tozu dumana katar ama yola sevdasındandır öfkesi. Bir gün gelir kendi yolunu bulur sevgisi.
Sevgi gönüldendir. Geceniz güzel olsun. Ayın karşısındaki yıldız gibi yerinizi bileceğiniz yeriniz olsun. Esenlikler ey hayat.
01:43/22.02.23|fk
18 Şubat 2023 Cumartesi
deprem
Insan yaşamla ölüm arasında bir çizgiye düştüğü zaman tüm hayatı gözünün önünden geçer. Bunu bizzat bir kaç defa yaşadım. Yaptığım hatalarım birinci sırada özleyeceklerim ikinci sırada yer alırdı. Vicdan o anda bile yalnız bırakmıyor kör olası. Şimdi öyle hiçbir şey olmadan bir kararın eşiğindeyim ve yine tüm hayatım gözümün önüne geliyor. Bu kez gariptir ki aklima ilk gelen kağıttan gemi yapmak. Bana ilk en büyük abim öğretmişti kağıttan gemiyi. Sabırla. Birkaç denemeden sonra öğrenmiştim. Benim büyüğüm olan abim okuma yazmayı öğretmişti ilk. O da manidar. Ilk tarih kitabını abimde görmüştüm. Hayran kalmıştım. Okumak için can atıyordum. Sonra edebiyat o şiirler. Divan şiirleri. Daha ne yazdığını bile anlamadığım soluk yüzlü kitaplar. Diğer abiden pek bir şey öğrenmedim. Gözümün üstündeki bıçak yarası hatırası sağolsun. Ablam makrome örmeyi öğretmeye çok uğraştı iş eğitimi dersinde düşük not alıyordum. Adı ile alakası olmayan gereksiz bir ders. İşi öğretmiyordu. Sonuç olarak bir ilmek nasıl atılır asla öğrenemedim. Kalın kafalıyım ne de olsa.
Bilmiyorum garip bir iç sıkıntısı yine yakama yapıştı. Türkiyem kan ağlarken ben kendi derdimdeyim. Bunları düşünmek acı veriyor artık görmek istemediğim bir gelecek içindeyim. Daha ne göreyim. Önce yangın, sonra salgın şimdi deprem. Manidar gerçekten. Burayı daha fazla açarım ama beni de soruşturmaya falan alırlar. Girmiyorum. Seyretmiyorum da artık. Dinleyemiyorum. Bu kadar şey bir aya unutulacak biliyorum. Yaşayan bile unutacak. Insanoğlunu bu yüzden seviyorum. Başına gelen her şeyi unutmaya meyilli oluşundan. Ben etkisi altında kalıyorum. Olaylar beni yönetiyor sanki. Okumuyorum.
Halbuki "oku" değil miydi ilk emir? Oku muydu yoksa "tekrar et" miydi? Biz ne okuyoruz ne tekrar ediyoruz Allahım! Hatalarımızda ısrar ediyoruz. Osman Öztunç'un deprem şiiri geliyor aklıma. İçimde acı bir his yutkunamıyorum. "Sen kardeşim evet sen eğer yetişmez isen
Giyecek kefenim yok üzerime süs bugün
Yurdumda yerler gökler yas içinde yas bugün" deyip zaten o kadar güzel anlatıyor ki olanı. Bunu unutmuşlar paylaşanda yok bugün.
Neyse. Deyip geçeyim. Geçecek bu deyip sevineyim. Ne deyim. Daha ne söyleyim. Kağıttan gemilerle umut arıyor gönlüm. Bir nesil geliyor o gemiyi bilmeyen. Heba olmuş yılları tarihte silinmeyen. Yaş aldık boş geçmiş dört yılımız var. Acep Tanrı huzurunda da unutulur mu yıllar torpil geçer mi bize hadi alın bu kaybettiğiniz yılları ben de saymıyorum mahşer günü bunları...
Yok daha artık içime dönmekteyim. Bir gün döndüğüm yerden çıkmaya gayretteyim. Size deprem şiiri ile bir öfke bırakıyorum. Dönemediğiniz yerde ta ilerde bekliyorum.
18:13 /18.02.23 fk
29 Ocak 2023 Pazar
geçmiş olsun!🌸
Insan geçmişi düşündükçe nedense Kıraç gibi "bir şarkı (yazı) daha yazacağım sana" diyesi geliyor. Yani en azından benim. Insan neden durup durup geçmişi düşünür ki? Bu neyin kompleksi? Değiştiremeyeceğin şeye neden saplanıp kalırsın? Garip. Aslında geçmişi bilmek bazen sadece güven verirken bazen korkutur. Bana geçmişi bilmek gözü bozuk bir insanın gözlük taktığı zaman hissetmiş olduğu o güven duygusunu veriyor. Gözlüksüz her şey puslu. Adım atmak ürkütücü, nereye takılacağın meçhul. Sanki zifiri karanlıkta yürür gibi. Geçmiyor bir de iyi mi?
Insanlar en çok keşke, bu yaşananları aklımdan silebilsem diyorlar bazen. Hoşlarına gitmeyen bir şey olduğunda ya da ben çok unutkanım yaa! diyorlar ama zorlasalar kendilerini bir şekilde hatırlayacaklar. Ya zorlasanız da hatırlayamadıklarınız? Siz hiç saatlerinizi unuttunuz mu? Anlarınızı ve hatıralarınızı? Unutanlar zaten okumuyor şuan bu yazımı? Yaşa takılanlar! 😅 tam her şey yolundayken ağrı sızı kalmamışken her şeye şükrederken unuttuklarımız. Ee unuttuklarımızı unuttuğumuzun farkındaysak unutmuş olmayız ki! Ya farkında değilsek... birileri kızım dalga mı geçiyorsun durup durup ninemi geçtin diyorsa? Ya bir gün ansızın trafikte biri kolunuzu hızlıca çekip o yanan ışığın sizin için bir anlam ifade etmediginin farkına vardıysa... yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var. derim. Unutmak hiç de sanıldığı kadar mutlu etmiyor insanı. O zifiri karanlıkta bir işaret arıyorsun. Ama hatırlamıyorsun. Zorlama!
Ben hep yazılarıma bazen ile başlardım. Bazen ne güzel bir kelime. Ne tam var ne tam eksik. Her şey gibi...
Ne geldi bak aklıma peygamber devesi. Neyse iki saat onu anlatacak değilim. Merak eden açsın okusun kimin nesi? Öyle geldi aklıma işte. Neyse ki garip bir zihin yapım var ki aklıma şimdi bir de Belemir geldi. O canlı renk o heyecan o tutku. Peygamber çiçeği derler. Çöldeki utku. Hep gidecek mi akıl biraz da gelsin. Ne getirdiği önemli değil artsın eksilmesin. Asya kışında is kokuları bir yandan, tren sesi öbür yandan. Dağlardan esen rüzgar, gökte cânım hilâl. Asya gecesi de ayaz olmalı. Yayını kalbime ayzıt asalı. Atsız misal. Heyecanımız bitmesin ey zaman!. Her an yenilenip değişmek lazım. Geçmiş geçmişte kaldı.
Gelecek peki gelecek mi gönlü var mı serserinin? Bir deli poyraz kendisi. Gelecek meçhul. Insan geleceğini değiştirebilir mi? Gelecek ya hani gelmese ne olacak? Şimdi yapacak o işi şimdi ta şurada şuanda şurda bi yerde... şoralar var bilen bilir. Bu aralar ben oralarda değilim. Sanki yarın yokmuş gibi son kelimelerim. Ne katabilirsem hayata. Bir balbal dikemeyiz belki. Bir resim çizemeyiz. Bir Tonyukuk değiliz. Ama kalsın bizden de bir kaç cümle. Bizlerde adet öldükten sonra okunur yazılan. Halbuki yazılanı yaşıyoruz Adem'den beri. Yazılan yaşanmaya değer mi ki? Ee kendimiz yazdıysak ya o yazıyı ezelden? Kalu belada verdilerse elimize defteri. Iyi yazamayanlar, hayal yoksunları, yazıya hakkını verenler. Ben demek ki o zamanlar bilmiyormuşum yazmayı. Kalem kimin kalemi? Yazılan verildiyse ellere tek tek. Adaletsiz padişahın şeytanlar girsin köşküne mi demek gerek. Hâşâ! Kadere iman ettik biz hamdolsun!
Estağfurullah ne demek efendim! Biz yokluğu sevenlerdeniz.
Insan işte alınca alması gereken yaşta sevgiyi, inancı, merhameti. Basmayı öğrenince ayak yere sağlam. Yanınca dilimiz sıcak sütten öğreniyoruz hayatı emekleyerek baştan. Sürünerek sondan. Dimdik olduğumuz zamanlar gururlu mahmur. Yol vız gelir yol da birikmez. Yol eksilir. Yol bitmez derler bir de dervişler. Dünya niye küçük dersiniz o vakit? Yaşıyoruz işte yalan yanlış. Çelişkiler yumağında. Bi ayağımın bastığı yeri bir de göğü yıldızı ayı bilirim. Güneş bana göre değil. Karanlıklar içindeyim. Aydınlanma çağı çok gerekmiş gibi aydınlanmayan adamlar aydın olmuş. Gözleri de günleri de aydın olsun ne deyim.!
Geçmiş günü yâd edip geleceğe selamlar ederim. Geçmişlerimizin ruhuna Fatiha yarınlara esenlikler dilerim. Şimdi yok bir saniye sonrası, yarın, kaç yarın eskittim. Sorma o da bende kalsın! Yazılanı yaşayanlara kendiyle konuşanlardan selam olsun!. 😁🤘🙋♀️
02:45/ 30.01.23 |fk
Insanlar en çok keşke, bu yaşananları aklımdan silebilsem diyorlar bazen. Hoşlarına gitmeyen bir şey olduğunda ya da ben çok unutkanım yaa! diyorlar ama zorlasalar kendilerini bir şekilde hatırlayacaklar. Ya zorlasanız da hatırlayamadıklarınız? Siz hiç saatlerinizi unuttunuz mu? Anlarınızı ve hatıralarınızı? Unutanlar zaten okumuyor şuan bu yazımı? Yaşa takılanlar! 😅 tam her şey yolundayken ağrı sızı kalmamışken her şeye şükrederken unuttuklarımız. Ee unuttuklarımızı unuttuğumuzun farkındaysak unutmuş olmayız ki! Ya farkında değilsek... birileri kızım dalga mı geçiyorsun durup durup ninemi geçtin diyorsa? Ya bir gün ansızın trafikte biri kolunuzu hızlıca çekip o yanan ışığın sizin için bir anlam ifade etmediginin farkına vardıysa... yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var. derim. Unutmak hiç de sanıldığı kadar mutlu etmiyor insanı. O zifiri karanlıkta bir işaret arıyorsun. Ama hatırlamıyorsun. Zorlama!
Ben hep yazılarıma bazen ile başlardım. Bazen ne güzel bir kelime. Ne tam var ne tam eksik. Her şey gibi...
Ne geldi bak aklıma peygamber devesi. Neyse iki saat onu anlatacak değilim. Merak eden açsın okusun kimin nesi? Öyle geldi aklıma işte. Neyse ki garip bir zihin yapım var ki aklıma şimdi bir de Belemir geldi. O canlı renk o heyecan o tutku. Peygamber çiçeği derler. Çöldeki utku. Hep gidecek mi akıl biraz da gelsin. Ne getirdiği önemli değil artsın eksilmesin. Asya kışında is kokuları bir yandan, tren sesi öbür yandan. Dağlardan esen rüzgar, gökte cânım hilâl. Asya gecesi de ayaz olmalı. Yayını kalbime ayzıt asalı. Atsız misal. Heyecanımız bitmesin ey zaman!. Her an yenilenip değişmek lazım. Geçmiş geçmişte kaldı.
Gelecek peki gelecek mi gönlü var mı serserinin? Bir deli poyraz kendisi. Gelecek meçhul. Insan geleceğini değiştirebilir mi? Gelecek ya hani gelmese ne olacak? Şimdi yapacak o işi şimdi ta şurada şuanda şurda bi yerde... şoralar var bilen bilir. Bu aralar ben oralarda değilim. Sanki yarın yokmuş gibi son kelimelerim. Ne katabilirsem hayata. Bir balbal dikemeyiz belki. Bir resim çizemeyiz. Bir Tonyukuk değiliz. Ama kalsın bizden de bir kaç cümle. Bizlerde adet öldükten sonra okunur yazılan. Halbuki yazılanı yaşıyoruz Adem'den beri. Yazılan yaşanmaya değer mi ki? Ee kendimiz yazdıysak ya o yazıyı ezelden? Kalu belada verdilerse elimize defteri. Iyi yazamayanlar, hayal yoksunları, yazıya hakkını verenler. Ben demek ki o zamanlar bilmiyormuşum yazmayı. Kalem kimin kalemi? Yazılan verildiyse ellere tek tek. Adaletsiz padişahın şeytanlar girsin köşküne mi demek gerek. Hâşâ! Kadere iman ettik biz hamdolsun!
Estağfurullah ne demek efendim! Biz yokluğu sevenlerdeniz.
Insan işte alınca alması gereken yaşta sevgiyi, inancı, merhameti. Basmayı öğrenince ayak yere sağlam. Yanınca dilimiz sıcak sütten öğreniyoruz hayatı emekleyerek baştan. Sürünerek sondan. Dimdik olduğumuz zamanlar gururlu mahmur. Yol vız gelir yol da birikmez. Yol eksilir. Yol bitmez derler bir de dervişler. Dünya niye küçük dersiniz o vakit? Yaşıyoruz işte yalan yanlış. Çelişkiler yumağında. Bi ayağımın bastığı yeri bir de göğü yıldızı ayı bilirim. Güneş bana göre değil. Karanlıklar içindeyim. Aydınlanma çağı çok gerekmiş gibi aydınlanmayan adamlar aydın olmuş. Gözleri de günleri de aydın olsun ne deyim.!
Geçmiş günü yâd edip geleceğe selamlar ederim. Geçmişlerimizin ruhuna Fatiha yarınlara esenlikler dilerim. Şimdi yok bir saniye sonrası, yarın, kaç yarın eskittim. Sorma o da bende kalsın! Yazılanı yaşayanlara kendiyle konuşanlardan selam olsun!. 😁🤘🙋♀️
02:45/ 30.01.23 |fk
12 Ocak 2023 Perşembe
Yokluğu Sevmek
Bir insanı sevmeye önce yokluğundan başlarsın der bir yazar. Ne kadar zor değil mi yokluğa tutunmak onu sevmek... beklemek ama gelmeyecek olduğunu bilmek. Ve bu umutsuzluk ile yaşamak. Burnumun ucunu sızlatıyor. Çok zor düşünsenize! Ona dokunamamak, hissedememek, öpüp koklayamamak, hayal aleminde de yaşayamazsın ki. Insanoğlu yetinmeyi bilmez. Bazen hayal de olsa tatmin eder. Ama insan böyle de delirmez mi? Delilik aklın insanı terketmesi değil miydi? Insan sırf o his için meczup olmaz mı? O beni terketmeden ben onu terkedeyim der aklına. Bir şansı daha olsa gidene gitme demek isterdi. Sanki mümkünmüş gibi. Ama gitmeyi arzu etmese de gitmek zorunda olduğu yerdeyse. Ve seni izliyorsa güzel yaşaman için tüm enerjisini sana üflüyorsa. Ahh gidenler! En çok korktuğum şey yüzünüzü unutmak. Ve geldiğimde size kavuşamamak. Ahhh! Ne ahlar çekerim daha ben. Vahlar da ahlar da bana. Yokluğu sevmek çok ağır. Bir gülüş bir sarılma. Hisli ama gölgesiz veda. Yokluğu sevmek ceza. Sanki tüm günahları sen işlemişsin, cehennemin dibindesin, kara yere girmişsin, cellad sensin, kütükteki baş da sen, yokluk var ya, kocaman bir ukde, yetişemediğim gök kuşağı, ağır bir pamuk yığını, yokluk dilindeki acı his, çıkaramadığın ses... yokluk bela be! Şaha kalkmış atın yere sert vuran ayak sesleri. Yokluk çöldeki vaha, var ama belki rüya...
Varlığı herkes sever. Tüm maharet yokluğu sevebilmekte. Biz alışkınız zaten hep yokluğu sevmeye. İnanamaya ve özlemeye.
Saf bir gerçeklik ama perde arkasında. Hissediyorsun ama dokunamıyorsun. Tüğlerin diken diken, ses yok, iz yok, üçüncü boyut. Ama kapısı yok. Aynı yerde ama yok. Var mıyız ki? Var olmak nedir tarif et bi!
Görmeden sevmedik mi Hz. Muhammed'i? Allah gözle görülür bir varlık mıydı ki? Yüreğimize yerleşmedi mi kulağımıza okunan ezan sesi. Giderken uğurlandığımız selâlar. Ezan da bir Selâ da. Allah birdir can da bir. Şu yaratılan evren şu kâinat şahittir. Bir perde ki görülmez kalksa akıl kabul etmez. Görmeden de sevdik. Yokluğu sevmeye yaratılıştan bağışıklığımız var. Yokluk sevilir zaten ancak, sonsuza kadar. Sonuna kadar. Görmeden sevdiklerimiz tarihte kaldı. Tekrar görememek o özlem kalbi daralttı. Ya gördüklerimiz yoktan var edilen şu dünyada kimseye kalmayan şu yalan dünyada, ya gördüklerimiz neydi? Tanıdık bir rastlantı. Biz yaşadık bu hayatı. Hep beraber. O yüzden gönülden sevdik görmeye ihtiyaç duymadan sanki.
Keşke gerçek olsa Hz. Yusuf ile zindanda, Hz. Muhammed ile Hira'da, Kürşat ile aynı meydan okuyuş, Fatih'le aynı dilek, Atatürk ile yoldaşlık bu devre dik gülüşümüz olsa. Var olsa Atsız. Tanıdıklık tanıklığımızdan. Tufan'da boğulmadık, çarmıha gerilmedik, ateşe atılmadık nasıl olsa. Uçsuz bucaksız vadileri yurt yapmadık kendimize, kopuzumuzun teli ün salarken denize Oğuzkağan payına düşeni paylarken kırdığı okla, Attila gibi Avrupa, Cengizhan ki hanlar hanı, Alparslan'a öğüt Alper Tunga'dan, Tomris kesti başı hiç düşünmeden. Inancımız ile sevdamız bir döşte. Tanrıdağlarına bakarak Göktanrı'ya ettiğimiz secde. Biz demedik mi görmeden sevdik diye.
Ama yokluğu sevmek güç ister önce. Yokluğu ancak varlıktan çıkararak tarif mümkün. Arife de tarif ne mümkün. Biz yokluğun Arifi olmuşuz. Yokluğa düşmek kârımız olmuş. Kavuşmak varsa, ucunda ölüm, yokluk dünyası. Varmıydık ki yok olalım davası. Sandık ki bize kalacak dünya. Kime kaldı ki dünya ölmeyen var mı can taşıyıp. Emanete bir süre vekalet bizimkisi. Yokmuşuz bildik doğrusu.
Yokluğu yine de sevmek çok zor. Yok olmadan farkına varanlardan olalım. Geceniz ayaz zaten rüyanız serin olsun. Yıldızlı gökte bir yıldızınız var olsun. Ay ile aydınlansın kalpleriniz. Sisleri kalksın kalplerinizden kötülüğün. Dualarınız varsa da cümleten kabul olsun. Esen kalın. 😘
13.01.23/02:31|fk
Varlığı herkes sever. Tüm maharet yokluğu sevebilmekte. Biz alışkınız zaten hep yokluğu sevmeye. İnanamaya ve özlemeye.
Saf bir gerçeklik ama perde arkasında. Hissediyorsun ama dokunamıyorsun. Tüğlerin diken diken, ses yok, iz yok, üçüncü boyut. Ama kapısı yok. Aynı yerde ama yok. Var mıyız ki? Var olmak nedir tarif et bi!
Görmeden sevmedik mi Hz. Muhammed'i? Allah gözle görülür bir varlık mıydı ki? Yüreğimize yerleşmedi mi kulağımıza okunan ezan sesi. Giderken uğurlandığımız selâlar. Ezan da bir Selâ da. Allah birdir can da bir. Şu yaratılan evren şu kâinat şahittir. Bir perde ki görülmez kalksa akıl kabul etmez. Görmeden de sevdik. Yokluğu sevmeye yaratılıştan bağışıklığımız var. Yokluk sevilir zaten ancak, sonsuza kadar. Sonuna kadar. Görmeden sevdiklerimiz tarihte kaldı. Tekrar görememek o özlem kalbi daralttı. Ya gördüklerimiz yoktan var edilen şu dünyada kimseye kalmayan şu yalan dünyada, ya gördüklerimiz neydi? Tanıdık bir rastlantı. Biz yaşadık bu hayatı. Hep beraber. O yüzden gönülden sevdik görmeye ihtiyaç duymadan sanki.
Keşke gerçek olsa Hz. Yusuf ile zindanda, Hz. Muhammed ile Hira'da, Kürşat ile aynı meydan okuyuş, Fatih'le aynı dilek, Atatürk ile yoldaşlık bu devre dik gülüşümüz olsa. Var olsa Atsız. Tanıdıklık tanıklığımızdan. Tufan'da boğulmadık, çarmıha gerilmedik, ateşe atılmadık nasıl olsa. Uçsuz bucaksız vadileri yurt yapmadık kendimize, kopuzumuzun teli ün salarken denize Oğuzkağan payına düşeni paylarken kırdığı okla, Attila gibi Avrupa, Cengizhan ki hanlar hanı, Alparslan'a öğüt Alper Tunga'dan, Tomris kesti başı hiç düşünmeden. Inancımız ile sevdamız bir döşte. Tanrıdağlarına bakarak Göktanrı'ya ettiğimiz secde. Biz demedik mi görmeden sevdik diye.
Ama yokluğu sevmek güç ister önce. Yokluğu ancak varlıktan çıkararak tarif mümkün. Arife de tarif ne mümkün. Biz yokluğun Arifi olmuşuz. Yokluğa düşmek kârımız olmuş. Kavuşmak varsa, ucunda ölüm, yokluk dünyası. Varmıydık ki yok olalım davası. Sandık ki bize kalacak dünya. Kime kaldı ki dünya ölmeyen var mı can taşıyıp. Emanete bir süre vekalet bizimkisi. Yokmuşuz bildik doğrusu.
Yokluğu yine de sevmek çok zor. Yok olmadan farkına varanlardan olalım. Geceniz ayaz zaten rüyanız serin olsun. Yıldızlı gökte bir yıldızınız var olsun. Ay ile aydınlansın kalpleriniz. Sisleri kalksın kalplerinizden kötülüğün. Dualarınız varsa da cümleten kabul olsun. Esen kalın. 😘
13.01.23/02:31|fk
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
hevessizleştirildik🍂
Tam 00:00'ı gösteriyorken saat, dilime dolanmış son bir kaç yılımı özetleyen bir şarkı. "Sabır öylece kaldı da sabredeni söyle kim ...
-
Fatımalar düşkündür babalarına, babalarından sonra kalmak mirastır Hz. Fatıma'dan onlara... 25.05.19/03:27|fatikozanoğlu
-
Hiç giymediğim kıyafetlerim oldu yıllar var. Kiminin bedeni uymadı. Yokluk gördük çok zaman. Birileri verdi koyduk bir köşeye. Giyilmedi, gi...
-
Bir arkadaşım var, her ne kadar tanımasam da kimdir, necidir bilmesem de... ben kendime "yazarak konuşanlar" derken o "sonral...