Saat 7 çeyrek. Evde yalnızım. Bir hastalık bir ateş. Belimde keskin bir ağrı. Göğüs kafesim öksürmekten menteşesi bozulmuş kapı gibi her öksürüşte savrulup çarpıyor. İçime batıyor nefesim. Yüzümde solgun bir Son Kasım. İçimde öfkeli bir yasım var. Yaslar neden bitmez? Çok canım yanıyor. Oturamıyorum. Kalkamıyorum. Yatamıyorum. Derin bir acı, kederli bir akşam. Uyumaktan yorulmuş bir göz ve gözyaşı dumanıyla buğulu. Dokunsalar ağlarım valla. Sizin hiç babanız öldü mü? Benim öldü, kör oldum. Der Ibn-i Sina. Babamı düşündükçe hala içim yanıyor. Her yıl yine bu zamanlar hasta düşüyorum. Hayattan alacak bir şeyim kalmamış gibi. Biraz daha yakın biraz daha hazır gibi. Ölümden bahsedince arkadaşlarım bana kızıyor. Şu yaşa geldim. Elimde ne bir işim ne bir ne de amacım var. Sadece yaşamaya çalışıyorum, kimseye muhtac olmadan. Bilmiyor çoğu insan. Sert yüzümün altında kalbi kırılmış çocuğu. Elime alıyorum bazen mutluluğu, kalbimden taşmış. Ama paylaşacak kimsem yok. Önceden de güvensizdim. Öyle kolay kolay sır vermezdim. Ama şimdi iyice çekilmezim. Tahammül edemiyorum kimseye. Dinlemek için müzik dinleyip yemiş olmak için yemek yiyorum. Başucumda haftalardır hiç eksilmeyen küçük bir su şişesi. Ev sahibinin kira almaya geldiğinde faturalardaki sıfırı görünce yüzlerindeki hayret ifadesi. Yaşamıyor gibiyim. Bir şeyler hep eksik. Tatsız tuzsuz. Yüzümde en ufak bir yaşam ifadesi yok. Acı çekiyorum. Hayat var deyip kendime gülüp geçiyorum. Arada derdimi paylaşacak bir dost bulursam ne mutlu. Kendisini pek sevmesem de ideolojik olarak çok güzel bir sözü var, kim olduğunu da siz bulun. Kedilere ağlayıp kuşların yasını tutuyorum. Diyor. Valla öyleyim bende. Sabahları kalkıyorum bir bakıyorum, durakta bir dünya insan. Daha gün doğmamış. Üzülüyorum. Nereye gidiyorlar, hayatlarında neleri değiştirebiliyorlar diye. Her gün geçtiğim yolda marketin önünde dilenen 40'lı yaşlardaki Rus abiye de çok üzülüyorum. Hava çok soğuk. Ayak bilekleri açık. Derisi soğuktan kaskatı olup gerilmiş. Burnu kıpkırmızı. Ya votka ya konyak kokusu. Yaşlı babuşkaların evimin hemen altında soğuktan gerilmiş elleriyle demet demet çiçek satması. Otobüste uyuklayan çocuklar. Derse geç kalan öğrenciler. İstemediği işi yapmak zorunda olan insanlar, sevmediklerine hergün katlanmak zorunda olanlar. Hepsine çok üzülüyorum. Buzdan yere yapışmadan gideceğim yere gitmeye çalışıyorum. Kendime de üzülüyorum. Yere yapışmanın zevkini hiçbir zaman diğer insanlar gibi tadamayacağım için. Hiçbir zaman düşmekten korkmadım. Hatta piste bir huyum var. Düşene gülmek gibi. Kendime dahi. Düşmeye de korkuyorum. Ona da üzülüyorum. En sevdiğim ayakkabılarımı kayma korkusu ile giyemediğime de. Her şey üzüyor beni bu ara. Duygusallık da değil bu. Sanki başka bir derdim var. Sürekli üstünü kapatıyorum. Bilinçaltım beni buna sürüklüyor. Derslere hazır gidemiyorum. Bir suçluluk psikolojisi. Buna da üzülüyorum. Buna çok üzülüyorum. Sanki gücüm yetmiyormuş gibi. Önceden yazdıklarımı paylaşırdım. Kaç aydır onu bile yapmıyorum. Yazdıklarım bende kalıyor. Beni yakıyor. Bir gün bir kitap dolusu yazarsam. Okuyucularım ancak bilecek. Yazıp da paylaşamadıklarımı. Kollarımda hissizlik. Bileklerimde karıncalanma. Son gücümü verir gibi dinlene dinlene yazıyorum. Yazı görür müyüz bilmiyorum ama kışı yaşamayı sevmiyorum. Ayak parmaklarıma kadar bir acı, dizlerimde eskilerden tanıdık bir baskı, şakalarımdan göz altlarıma keskin bir sızı, tüm bedenim kenetlenmiş ruhumu sıkıyorlar. Bedenin yükünü neden ruh çekiyor. Her öksürüşümde canım bedenimden sıyrılıyor sanki. Şu salgınları, hastalıkları ne zaman atlatacaz diyorum başka bir şey çıkıyor ortaya. Insanoğlu akıllı bir varlıkken neden aklını kötülüğe çalıştırıyor.? Neden güzelliklerini görmüyoruz hiçbir şeyin. Ben sevmediklerimi sevmeye hazırım. Yeter ki delinin birisi artık o meşhur kuyuya o meşur taşı atsın. İsteksiz. Meçhul, kederli, bol acılı bir günden yarın doğacak güne selam gönderiyorum. Yarınlar daima umut verir. Esen kalın, soğuğunuz ayaza dönmesin. Göklere bakıp kayacak yıldızı umutla arayıp heyecanla dilekler tutmanın keyfine varın. Gece de gündüz de bizim olsun. Bir kurt ulusun.
20:04/29.11.21|fk
29 Kasım 2021 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
telaşsız
çaresizlik diye bir şey var mı emin değilim ama tüm yardımları reddetme, derdini anlatamama, çabalamama ve hevessizlik var. istesem çare ar...
-
Fatımalar düşkündür babalarına, babalarından sonra kalmak mirastır Hz. Fatıma'dan onlara... 25.05.19/03:27|fatikozanoğlu
-
Hiç giymediğim kıyafetlerim oldu yıllar var. Kiminin bedeni uymadı. Yokluk gördük çok zaman. Birileri verdi koyduk bir köşeye. Giyilmedi, gi...
-
Bir arkadaşım var, her ne kadar tanımasam da kimdir, necidir bilmesem de... ben kendime "yazarak konuşanlar" derken o "sonral...
5 yorum:
Selamlar olsun,
Üzüntünüzü anlamam mümkün değil fakat hep dilediğiniz gibi size de esenlik dilerim. Yaşamın durgun yanındasınûz bu sıralar anladığımca, maalesef. Siz nasılsınız, asıl olan?
Güneşin, içinizde olduğu gerçeğiyle, yaşamın dondurucu soğuğuna havalar değil de, sistemlerin, insanların sebep olduğunu bilerek, düşlemenizi, yazmanızı dilerim. Yazın da hep, o "bir gün"ü beklemeyin. :)
Yaşamın durgun tarafı, suyun en derin ve tehlikeli olduğu zaman gibidir. Bir ada her şey oluverir...ben hep bezgin, hep keçileri kaçmış, hep dağ bayır koşan deli çoban. Sevdiğine bir etek dolusu elma götürüp dervişe iman bulduran. Saymaz ya, sayılmaz ya sevdiğine götürülen şey. İşte öyle hesapsızca eteklerimde biriktirdim elemi. Banane bu da mı sorulur diyene inat, bekliyorum söyleyeceklerini.
Yazılarımda bir şeyleri düşlemeye kalksam, kalkamıyorum. Saplanıp kalıyorum bataklığa dipten. Sonra debelenmeden. Sakince hiçbir bataklık insan yutmaz. Insan panik olup kendini kaybeder diyorum. Serinliğin tadını, kuşkunun kokusunu duyuyorum.
Yazı da bekliyorum kısmet olursa, yazmayı da. Yazdıklarımı paylaşmayı da. Önce bende geçsin. Bitsin. Sonra yaramın kabuğu gibi düşecek. Hafif izi kalacak dolayısıyla.😁
Sadık okuyucum. 🤗🦋
Yaşam sancısı.. İşte burada sizi anlıyorum. Her şeye yorgunluk mu bu? Her şeye.. Susmaya, uyumaya dahi yorgunluk..
Biliyor musunuz, Aytmatov'un eserini aldım fakat hâlâ başlamadım. Çok yorgunum. Mecburiyet olmasa, güneşe dahi çıkmam günlerce.. Sizi anlıyorum, belki :)
Bir etek dolusu elma.. Ne güzel yaklaşım, saf bir gelecek sizdedir belki.. Güneşe arkadaş gelecek.
Yorgunluk mu, kırgınlık mı, durgunluk mu bilmiyorum... ama yorucu bir şey çoğunlukla. Susmak evet hatta uyumak dahi yoruyor.
Aytmatov'un eserlerini almanıza çok sevindim. Bir coğrafyayı tanıyacaksınız. Kültürü, yaşantıyı.. insanları. Okuyun düşüncelerinizi yazın. Heyecanla bekliyorum. Ama güneşe çıkın. Beni daha iyi anlayacaksınız. Sır aydınlıkta.
Saf bir sevgi... Aytmatov'un Kızıl Elma'yı okuyun mutlaka kısa bir öykü. Turan falan değil bildiğin aşkı anlatıyor. Sevgi aslında saf olmuyor. Karşındakinin yorumu, bakışı, karşılayışı onu saf kılıyor. Güneş değil de aya arkadaş gibi..
Yorgunluk hep olacak fakat huzurlu bir yaşam dahilinde olsa bari..
Aslında, kitabı okuduktan sonra yazayım dedim fakat Kızıl Elma henüz gelmedi, bekliyorum :)
İlk onu okuyacağım, Oğulla Buluşma ile aynı kitapta imiş aldığım yayınevi basımında.
Bir de, Rus dostumuz nasıl, bahsettiğiniz, siz nasılsınız?
Yorum Gönder