Tarihte yeri kalmayan annelerimiz...
Öncelikle hayırlı geceler iftarda ne yapsam sahurda ne etsem derdindeki annelerimiz. Ramazan dolayısıyla orucun başından beri evdeyim. Kitap okuyorum çoğunlukla. Boş vaktimi ise televizyon izlemekle geçiriyorum. Bazen.
Bu yazımı da tam bu noktaya parmak basmak için yazdım. Ne mi o nokta. Kadınlarımız. Eskiden diye başlıyacağım ya saçmalama gene, eski eskide kaldı diyecekler. Yok efendim. Hazır tarihimizi unutturmaya çalışıyorlarken bir de ben tarih diyeyim.
Hanım kelimesinin nereden geldiğini bilen bilir. O hanımlar ne hanımlarmış ne hatunlarmış okuyun araştırın. Yeri gelince anne yeri gelince baba, devlet başkanı, savaşçı, kahraman... Nene Hatun'u bildiniz mi? O beşikte yatan bebesini bırakmıştı da bu bebe anasız büyür ama vatansız yaşayamaz, demişti. O tarih şuuru, o kuvay-i milliye ruhu...şimdi mi? Sadece ev hanımı. Vay be! Nerede kaldı, Kızımız devlet kursun oğlumuz ordu olsun, sözü? Şimdinin anneleriyle mi? Analar başımızın tacı, ilk öğretmenlerimiz. Bugün analarımızı televizyonla bir nevi psikolojik savaşla köreltiyorlar. Cahilleştiriyorlar. Sen otur yemeğini yap diyorlar. Siyaset, yönetim, iş bizim işimiz diyorlar.
Sabah dini sohbetler, pembe diziler. Öğle gelinle kaynana gelinim mutfakta, analar ve kızları, yemekli çorbalı yemek programları, yemek tarifleri. Akşam okumayan bi kızın zengin kocaya varıp evinin hanımı olması veyahut kocası tarafından şiddet gòren bir kadını başka bi herifin kahramanca kurtarması. Diğeri kahramanlık masalları.
Tarihi televizyondan değil okuyarak öğrenin. Kendinizi kendiniz geliştirin. Zamanınız bol. Kimsenin size rehberlik etmesini beklemeyin. Önce okuyun sonra tartışın. Sizi böyle robotlaştırmalarına izin vermeyin. Dininizi de kendiniz öğrenin tarihinizi de.
Mankurtlaşmak çağımızın en korkunç hastalığı. Aytmatov'a saygı ile... esen kalın!
23.05.10/00:30|fk
22 Mayıs 2019 Çarşamba
İslam, Türklük Ve Kadın
Bakara Suresi 223. Ayeti Kerimesinde Yüce Allah buyuruyor ki: "Kadınlarınız, sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve kendiniz için ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve bilin ki siz mutlaka O'nun huzuruna varacaksınız. Ey Muhammed, müminleri müjdele!" Islam inancı şüphesiz ki Hz. Muhammed (sav)'in yücelttiği bir dindir. Ondan önce Cahiliye Devrini düşününce insanın tüğlerini diken diken eden vahşetler bilhassa kadın ve kız çocuklarına yapılan muameleler akıllardan çıkmaz. Ve adı üstünde cehaletten gelir bu davranışlar. Sadece Arap kabilelerinde değil Batı'da da aynı durumlarla karşılaşmak mümkündür. Nikah anlayışı olmadığı gibi kendi karısını satmak da gayet meşrudur. Bunun yanında Hz. Meryem haricinde tüm kadınlar için kilise büyükleri de: “Kadının bir şeytan olup erkekleri cehenneme sürüklediğini” iddia ediyorlardı. Ve kadınların cezalandırılması gerektiğini savunuyorlardı.
Türk dünyasına baktığımızda ise kadının yeri Han'ın yanıydı. Hanım kelimesi de bilindiği üzre Cengiz Han'ın karısını kurultayda şöyle tanımasından doğdu; “ ben hepinizin hanı Cengiz Han’ım. Bu da benim Han’ım Börte’dir “ dedi Cengiz Han. Öyleyse Islam inanci ile mi Türkler kadınlara düşman oldu. Hayır. Bunun temelini de söyleyeyim.
Türk Müslümanlığında Alauddin Semerkandi'nin imzasına tek başına itibar edilmemiş alışverişinde ve başka işlerinde kızının da imzasını görmek istemişler. Kendisi de cehaletin haram olduğunu söylemiştir. Türk-Islam bilgini Biruni ise doğru bilgiye ulaşmanın ibadet olduğunu söylemiş. Cahil ile cehenneme dahi yolculuk yapılmaması gerektigini söyleyen ise Ahmet Yesevi olmuştur. Imam Maturidi ise cahili yaşayan ölü olarak nitelendirmistir. Öyleyse kendimizi geliştirmezsek ne dinimiz ne dilimiz ne de ırkımız bizi cehaletten kurtarır. Başımıza gelen felaketleri cahillikle bahdaştırmak ise bu yüzyılda hatadır. Istesen de kulağını tıkayamazsın çevrende olup bitene.
Neden bu yazımı yazdığıma ya da yazmaya karar verdiğime gelince, bir kaç ay evvel hayvanlara yapılan tecavüz ve vahşet gündemde dönüp duruyordu. Ne oldu? Hiç! Ondan evvel kuçücük kiz çocukları kaçırıldı, kaybodu, tecavüze uğradı, can verdi. Ne oldu? Unutuldu. Herkes hergün bir dizi film başına geçti. Konumuz şehitlere yas bile olmadı. Dolar yükseldi. Patates-soğan fiyatları arttı. Ekmek gramaji düştü yükseldi. Sonra ne oldu televizyon hazretlerinde yayınlanınca 50 saniye hatırlandı. Sonra unutuldu. Hayat ne garip değil mi? Kadın cinayetleri ise hep vardı. Ya namus ya kan davası ya da kıskançlıktı sebebi. Doğru çok hafif bahanelerdi bunlar. Hak etti değil mi? Iki gündür ise galiba bu sehirde yaşadığım için dikkatimi çekti biri sevgilisi tarafından 8 saatte parçalanıp yakılan cesetti diğeri ise kayıp bir kadın ceseti. Ne kolay değil mi? Bunu da unutacağız ya yarın yine de söyleyim.
Kuran unutmayın diyor. Hatırlayın, işitin diyor. Helak olan kavimleri unutmayın diyor. Ders alın. Sizden uzak degil diyor. Ne Pompei ne Lut Kavmi ne Cumartesi Halkı ne Semud ve Ad kavimleri. Neden helak oldular? Nuh Tufanı niye oldu? Depremler, doğal afetler belki günahımızı azaltır mıydı? Bunlarda da düşünenler için ibret vardır. Peki bizim sonumuz. Bu felaketler bizi bulunca mı yoksa ders alınca mı? Başımıza gelinceye kadar susacağız yine galiba. Ocağı yanan yandı nasıl olsa. Kimleştik peki biz? Batı? Doğu? Zaten bi kendimiz olamadık değil mi? Düşünün bakalım. Düşüne durun. Esen kalın!
13.02.2019/20:36|fk
Bakara Suresi 223. Ayeti Kerimesinde Yüce Allah buyuruyor ki: "Kadınlarınız, sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve kendiniz için ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve bilin ki siz mutlaka O'nun huzuruna varacaksınız. Ey Muhammed, müminleri müjdele!" Islam inancı şüphesiz ki Hz. Muhammed (sav)'in yücelttiği bir dindir. Ondan önce Cahiliye Devrini düşününce insanın tüğlerini diken diken eden vahşetler bilhassa kadın ve kız çocuklarına yapılan muameleler akıllardan çıkmaz. Ve adı üstünde cehaletten gelir bu davranışlar. Sadece Arap kabilelerinde değil Batı'da da aynı durumlarla karşılaşmak mümkündür. Nikah anlayışı olmadığı gibi kendi karısını satmak da gayet meşrudur. Bunun yanında Hz. Meryem haricinde tüm kadınlar için kilise büyükleri de: “Kadının bir şeytan olup erkekleri cehenneme sürüklediğini” iddia ediyorlardı. Ve kadınların cezalandırılması gerektiğini savunuyorlardı.
Türk dünyasına baktığımızda ise kadının yeri Han'ın yanıydı. Hanım kelimesi de bilindiği üzre Cengiz Han'ın karısını kurultayda şöyle tanımasından doğdu; “ ben hepinizin hanı Cengiz Han’ım. Bu da benim Han’ım Börte’dir “ dedi Cengiz Han. Öyleyse Islam inanci ile mi Türkler kadınlara düşman oldu. Hayır. Bunun temelini de söyleyeyim.
Türk Müslümanlığında Alauddin Semerkandi'nin imzasına tek başına itibar edilmemiş alışverişinde ve başka işlerinde kızının da imzasını görmek istemişler. Kendisi de cehaletin haram olduğunu söylemiştir. Türk-Islam bilgini Biruni ise doğru bilgiye ulaşmanın ibadet olduğunu söylemiş. Cahil ile cehenneme dahi yolculuk yapılmaması gerektigini söyleyen ise Ahmet Yesevi olmuştur. Imam Maturidi ise cahili yaşayan ölü olarak nitelendirmistir. Öyleyse kendimizi geliştirmezsek ne dinimiz ne dilimiz ne de ırkımız bizi cehaletten kurtarır. Başımıza gelen felaketleri cahillikle bahdaştırmak ise bu yüzyılda hatadır. Istesen de kulağını tıkayamazsın çevrende olup bitene.
Neden bu yazımı yazdığıma ya da yazmaya karar verdiğime gelince, bir kaç ay evvel hayvanlara yapılan tecavüz ve vahşet gündemde dönüp duruyordu. Ne oldu? Hiç! Ondan evvel kuçücük kiz çocukları kaçırıldı, kaybodu, tecavüze uğradı, can verdi. Ne oldu? Unutuldu. Herkes hergün bir dizi film başına geçti. Konumuz şehitlere yas bile olmadı. Dolar yükseldi. Patates-soğan fiyatları arttı. Ekmek gramaji düştü yükseldi. Sonra ne oldu televizyon hazretlerinde yayınlanınca 50 saniye hatırlandı. Sonra unutuldu. Hayat ne garip değil mi? Kadın cinayetleri ise hep vardı. Ya namus ya kan davası ya da kıskançlıktı sebebi. Doğru çok hafif bahanelerdi bunlar. Hak etti değil mi? Iki gündür ise galiba bu sehirde yaşadığım için dikkatimi çekti biri sevgilisi tarafından 8 saatte parçalanıp yakılan cesetti diğeri ise kayıp bir kadın ceseti. Ne kolay değil mi? Bunu da unutacağız ya yarın yine de söyleyim.
Kuran unutmayın diyor. Hatırlayın, işitin diyor. Helak olan kavimleri unutmayın diyor. Ders alın. Sizden uzak degil diyor. Ne Pompei ne Lut Kavmi ne Cumartesi Halkı ne Semud ve Ad kavimleri. Neden helak oldular? Nuh Tufanı niye oldu? Depremler, doğal afetler belki günahımızı azaltır mıydı? Bunlarda da düşünenler için ibret vardır. Peki bizim sonumuz. Bu felaketler bizi bulunca mı yoksa ders alınca mı? Başımıza gelinceye kadar susacağız yine galiba. Ocağı yanan yandı nasıl olsa. Kimleştik peki biz? Batı? Doğu? Zaten bi kendimiz olamadık değil mi? Düşünün bakalım. Düşüne durun. Esen kalın!
13.02.2019/20:36|fk
Yeni Gün (Nevruz)
Nevruz der ki ben nazlıyım, sarp kayalarda gizliyim... Ne de güzel seslendirir Yeşim Dağlı bu Türküyü. Yazar tüm çiçekleri kendince sayar sonunda da "Benden âlâ çiçek var mı?" der. Peki bu Nevruz nedir? Neden bazı bölgelerde bayram havasında kutlanırken bazı bölgelerde siyasi ideoloji ile şekillenip bir isyan etme, baş kaldırı simgesi olur? Her şeyin bir sebebi vardır elbette. Nevruz kelime kökeni itibariyle Farsçadır. Iran'ın neredeyse resmi bayramıdır. Zerdüştlük ve bir takım siyasi gelişmeler nedeniyle İran'da bir ay önceden başlar hazırlıklar. Mezarlıklar ziyaret edilir. Çeşitli yemekler yapılır. Bayramlaşılır.
Ilk olarak Firdevsi'nin Şehnamesi'de duyarız Nevruz kelimesini. 11. yy.la tekabül eder. Yeni Gün demektir. Gece ile gündüzün eşitlenmesi. Baharın müjdecisi. Ölü yerin canlanması.
Adriyatik'ten Çin denizine, Hindistan'dan Altaylara, Balkanlardan Ortadoğuya ve Kafkaslara Nevruz kutlamalarını her kültür ve medeniyetin kendine has yorumu ile görmek mümkündür.
Islam dünyasında Nevruz'un yeri ise apayrıdır. Islama ışık tutan fenerler elbetteki peygamberlerdir. Neredeyse Kuran-ı Kerim'de geçen tüm peygamberlerin hayatlarının dönüm noktası, baharı, nevruzu, 21 Mart'ı bu özel gün ile anlamlandırılır. En başta Hz. Adem ve Havva'nın cennetten kovulmalarından sonra affolunmaları, Hz. Nuh'un tufandan kurtuluşu, Hz. Musa'nın denizi yarıp geçmesi, Hz. Ibrahim'in ateşten kurtulması, Hz. Yunus'un balığın karnından çıkması gibi birçok islami motifi bulmak mümkündür. Bunların çoğu belki yakıştırmadır bilemeyiz ancak 21 Mart'ın coğrafik, sosyo-kültürel, tarihi önemini göz ardı edemeyiz.
Türk dünyası tarafından bu çerçeveye bir bakalım; eski Çin kaynaklarında Nevruz'u Türklerin 3. yy. dan beri kutladıkları ve Hun Türklerinin 24 boyu toplayıp belli ritüellere dayanarak bazı etkinlikler yaptıkları yazılıdır. Daha sonraları İl Han'ın yenilgisi ve Ergenekon'a sığınması onun soyundan gelenlerin demir dağı eritip dağdan geniş ve dümdüz yeşil ovalara çıkışları bu güne denk gelir. 21 Mart gününü Ergenekon'dan çıkış, kurtuluş ve yeni bir gün olarak her yıl kutlarlar.
Nevruz 3. yy.dan beri kutlanıyorsa Türkler tarafından neden 11. yy.dan beri kutlayan Farsilerin dilinde adlandırılıyor? Bunun sebebi aslında Türkler, Yeni Gün, Ergenekon şeklinde bu günü yâd ediyorlar. Islamiyet ile birlikte Türkler de Farsça söyleyişe alışıp Nevruz, Nooruz gibi bazı ses değişiklikleri olsa da bu şekilde kullanıyorlar. Dileyen Yeni Gün diyebilir.
Bir diğer husus ise Farsi bir gelenek gibi görüp Zerdüştlük ile bağdaştırılması ki yukarıda asl'olanı yazdım. Zerdüştlükten çok Şamanizm ile ilgili motifler ateş, üstünden atlamak, dua ve bir çok ritüeller ile 41 çeşit baharat ve şekerin karıştırılıp ortaya Orta Asya'da sümölök Türkiye'de macun denen bir gıdanın çıkarılması örnek verilebilir.
Kültürüne, töresine sahip çıkan nesiller olalım. Gelenekleri olmayan barbarlar gibi yozlaşmayalım. Ateşin üstünden atlasak ne olur Şaman olsak kötü ruh kovarız ancak. Herkesin Tüm Türk Dünyasının Turan Ellerin Nevruz Bayramı kutlu olsun. Yazımı Ziya Gökalp'in Ergenekon Şiirinden bir dörtlük ile sonlandırıyorum. Esen kalın!
Yurt gidince yâd eline,
Ergenekon oldu yine!
Çıkmaz mı bir Börteçine?
Nurlanmaz mı çerağımız...
21.03.2019/00:13|fk
21 Mayıs 2019 Salı
Toprak
Insanlar doğdukları yerin toprağının özelliğini taşır karakterlerinde. Mesela koyu renk toprak bana buz gibi gelir. Üzerinde çiçek, sarmaşık falan çıkar. Nemlidir. Soğuk gelir bu torak bana. Taşsızdır neredeyse bitki kökleri ile bezeli. Kahverengi toprak vardır çakıl taşı gibi taşlar koynunda. Seçemezsin. Nemli de değildir. Çabuk kurur çatlar susuz anında. Bir de benim toprağım var. Kırmızı. Kan gibi. Demiri bol anlayacağın. Buram buram toprak kokar yağmur yağsa da yağmasa da. Pek çatlamaz susuz kalınca. Alışkın suya sürgünlüğe. Büyük taşlar yatar bağrında. Çakıl gibi değil istersen ayrılır kızılında. Ak taşlar. Seçilir, ayıklanır. Pek ot bitmez üstünde. Kendisine faydası olmayan suya muhtaç cılız otları barındırmaz. Dikersen ağaç çıkar koynunda. Çalı, çırpı belki. Ama gölgesi olan. Belki meşe. Bizim oralarda mezar toprakları bilmece. Bilirsen koynunda yatanı verir toprak sırrını. Bu der bizim oralardan. Biz gibi. Bizden...
27.02.2019. 23:31/fk
27.02.2019. 23:31/fk
Işsizin nerede o eski Ramazan'ı...🌙👩🎓
Selam, nereden başlayacağımı bilmeden medeni durumumun bekar (şikayetçi hiç değil), mesleğim işsizlik deyip buralardan bir dem vurayım diyorum. Dem demişken çayın tadını güzel kılan tek şey sudur. Belirtmek istedim. Demlenip duruyoruz. Acıdı tadımız. Bilmem kaç bindir belki milyon işsizlik oranımız. Zaman geçtikçe kusuru kendimizde aramaya başlıyoruz. Unutuyoruz, eskiyoruz, eksiliyoruz.
Ramazan ayındayız. Nerede o eski Ramazanlar diyor herkes. Ağzı olan herkes. Orucu tutan tutmayan herkes. Ramazan tabi eskisi gibi olmaz. Eksiliyoruz çünkü. Bir kocaman aile düşünün. Önce bayramda ellerini öptüğümüz ebemiz dedemiz ölüyor (Ortalama olarak). Sonra babamız anamız demeden kimimiz okuyor gurbete gidiyor, kimi evleniyor yeni yuva kuruyor, kimi iş buluyor eve çıkıyor. Eksiliyoruz. Anne baba yalnız kalıyor. Sonra bayramda seyranda ancak bir arada. Sonra babamız ölüyor. Aklımız başımıza geliyor mu? Hayır. Anne yalnız. Insaflı biri çıkıyor ya annesini yanına alıyor ya annesinin yanına taşınıyor. Diğeri hepten yalnızlık. Bir iki kişiyle sofra kuruluyor. Ramazanı Ramazan yapan birlik beraberlik olan sofralar değil mi? En bereket kokanından. Yardım yok, dayanışma yok, komşuluk yok. Iftara cağıracağın akraban yok. Anladık mı nedenini şimdi? Neyse yaz yaz bitmez benim derdim ve hatta çözümlerim ama milletin dokunur bir yerine. Yutkunamaz. Boğulur maazallah!
İşsizlik diyordum. 2017 Temmuzundan beri işsizim. Ilk sene sınav puanım yok falan filan. ALES, KPSS derken 2018 geçti ardına bile bakmadan. 2019'un ilk çeyregini tamamladık. Son çeyreği de değişmez bu gidişlen. Bir çok flozof gibi ben flozofun da sabah ilhamlarından bir sözü vardır bunun için. Der ki: Başarısızlığımızın tek sebebi yeterince istememiş olmamızdır. Doğru da söylemişim. Ama şu da var ki bilmem kaç yüz bin, milyon kişi de mi yeterince istemediği için başarısız. Yok efendim.
Yıllarca biz başarmaya adapte edilmedik ki. Başarı nedir bilmiyoruz. Ilkokul, ortaokul, hadi iyi bir lise kazan. Meslek seçiminde en önemli basamak. Universite, iyi bir bölüm. Dört yıllık olsun aman! Tamam oldu. Hadi bi yılda benden olsun. Beş. Okul bitti... evet yeterince istemedigimiz için issiziz. La bi s*ktir git! Neyin kafası. (Kendi ile çelişen flozofumuz fakir edebiyatı yaparken kırk köyden kovuldu. 41. Köy de anarşist ilan etti. Onun da diğer arkadaşları gibi olması bekleniyor. Babasının yanında huzur bulur mu dersiniz!?) Yok öyle dava. Önce o büyük eşşoğlu eşekler bi en basitinden pazara gitsin alsın eline beş kuruşu. Alışveriş etsin. Bi ekmek kuyruğuna girsin. Üç kuruşla geri dönerse ben de tükürdüğümü yalarım. Dönemez efendim. Para kendi cebinden çıktı mı dönemez. Ben orta gelirli bir ailenin en takıntılı omuzlarında yönetme hırslı 27 yaşına değmiş çocuğuyum. Çok şükür kimseye borcum harcım yok. Bir takım üstesinden az biraz birikimle gelinecek dertlerim yok değil, var. Bu güne kadar ne istediysem elde etmişimdir. (Çok istediğimden.) Keşke iş de isteseydim. Ama bu konu istemekle olmuyor. Dayı lazım, bir yerlerde iyi bi dayı... yoksa ancak yurt dışında garson oluruz o da olursa. Velhasılı çok dertliyim a dostlar. Cezaevinde yatan adamlar bile benden rahat. Bırak gezmeyi tozmayı. Okumadığın kitaplarınla git çöreklen suçu nedir diye soranlara, işsizdir deyiver. Derken Victor Hugo'nun Sefiller romanında geçen bir bölüm geldi aklıma "Ondört yaşımdayken, karnımı doyurmak için bir parça ekmek çaldığım için, beni zindana attılar ve orada tam altı ay bedava ekmek verdiler. Hayatın adaleti budur."
Esen kalın Iftar ile sahur arasında beynini susturmaya calışan işsizler. Gece sizin!
12.05.19/00:00|fk
Selam, nereden başlayacağımı bilmeden medeni durumumun bekar (şikayetçi hiç değil), mesleğim işsizlik deyip buralardan bir dem vurayım diyorum. Dem demişken çayın tadını güzel kılan tek şey sudur. Belirtmek istedim. Demlenip duruyoruz. Acıdı tadımız. Bilmem kaç bindir belki milyon işsizlik oranımız. Zaman geçtikçe kusuru kendimizde aramaya başlıyoruz. Unutuyoruz, eskiyoruz, eksiliyoruz.
Ramazan ayındayız. Nerede o eski Ramazanlar diyor herkes. Ağzı olan herkes. Orucu tutan tutmayan herkes. Ramazan tabi eskisi gibi olmaz. Eksiliyoruz çünkü. Bir kocaman aile düşünün. Önce bayramda ellerini öptüğümüz ebemiz dedemiz ölüyor (Ortalama olarak). Sonra babamız anamız demeden kimimiz okuyor gurbete gidiyor, kimi evleniyor yeni yuva kuruyor, kimi iş buluyor eve çıkıyor. Eksiliyoruz. Anne baba yalnız kalıyor. Sonra bayramda seyranda ancak bir arada. Sonra babamız ölüyor. Aklımız başımıza geliyor mu? Hayır. Anne yalnız. Insaflı biri çıkıyor ya annesini yanına alıyor ya annesinin yanına taşınıyor. Diğeri hepten yalnızlık. Bir iki kişiyle sofra kuruluyor. Ramazanı Ramazan yapan birlik beraberlik olan sofralar değil mi? En bereket kokanından. Yardım yok, dayanışma yok, komşuluk yok. Iftara cağıracağın akraban yok. Anladık mı nedenini şimdi? Neyse yaz yaz bitmez benim derdim ve hatta çözümlerim ama milletin dokunur bir yerine. Yutkunamaz. Boğulur maazallah!
İşsizlik diyordum. 2017 Temmuzundan beri işsizim. Ilk sene sınav puanım yok falan filan. ALES, KPSS derken 2018 geçti ardına bile bakmadan. 2019'un ilk çeyregini tamamladık. Son çeyreği de değişmez bu gidişlen. Bir çok flozof gibi ben flozofun da sabah ilhamlarından bir sözü vardır bunun için. Der ki: Başarısızlığımızın tek sebebi yeterince istememiş olmamızdır. Doğru da söylemişim. Ama şu da var ki bilmem kaç yüz bin, milyon kişi de mi yeterince istemediği için başarısız. Yok efendim.
Yıllarca biz başarmaya adapte edilmedik ki. Başarı nedir bilmiyoruz. Ilkokul, ortaokul, hadi iyi bir lise kazan. Meslek seçiminde en önemli basamak. Universite, iyi bir bölüm. Dört yıllık olsun aman! Tamam oldu. Hadi bi yılda benden olsun. Beş. Okul bitti... evet yeterince istemedigimiz için issiziz. La bi s*ktir git! Neyin kafası. (Kendi ile çelişen flozofumuz fakir edebiyatı yaparken kırk köyden kovuldu. 41. Köy de anarşist ilan etti. Onun da diğer arkadaşları gibi olması bekleniyor. Babasının yanında huzur bulur mu dersiniz!?) Yok öyle dava. Önce o büyük eşşoğlu eşekler bi en basitinden pazara gitsin alsın eline beş kuruşu. Alışveriş etsin. Bi ekmek kuyruğuna girsin. Üç kuruşla geri dönerse ben de tükürdüğümü yalarım. Dönemez efendim. Para kendi cebinden çıktı mı dönemez. Ben orta gelirli bir ailenin en takıntılı omuzlarında yönetme hırslı 27 yaşına değmiş çocuğuyum. Çok şükür kimseye borcum harcım yok. Bir takım üstesinden az biraz birikimle gelinecek dertlerim yok değil, var. Bu güne kadar ne istediysem elde etmişimdir. (Çok istediğimden.) Keşke iş de isteseydim. Ama bu konu istemekle olmuyor. Dayı lazım, bir yerlerde iyi bi dayı... yoksa ancak yurt dışında garson oluruz o da olursa. Velhasılı çok dertliyim a dostlar. Cezaevinde yatan adamlar bile benden rahat. Bırak gezmeyi tozmayı. Okumadığın kitaplarınla git çöreklen suçu nedir diye soranlara, işsizdir deyiver. Derken Victor Hugo'nun Sefiller romanında geçen bir bölüm geldi aklıma "Ondört yaşımdayken, karnımı doyurmak için bir parça ekmek çaldığım için, beni zindana attılar ve orada tam altı ay bedava ekmek verdiler. Hayatın adaleti budur."
Esen kalın Iftar ile sahur arasında beynini susturmaya calışan işsizler. Gece sizin!
12.05.19/00:00|fk
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
telaşsız
çaresizlik diye bir şey var mı emin değilim ama tüm yardımları reddetme, derdini anlatamama, çabalamama ve hevessizlik var. istesem çare ar...
-
Fatımalar düşkündür babalarına, babalarından sonra kalmak mirastır Hz. Fatıma'dan onlara... 25.05.19/03:27|fatikozanoğlu
-
Hiç giymediğim kıyafetlerim oldu yıllar var. Kiminin bedeni uymadı. Yokluk gördük çok zaman. Birileri verdi koyduk bir köşeye. Giyilmedi, gi...
-
Bir arkadaşım var, her ne kadar tanımasam da kimdir, necidir bilmesem de... ben kendime "yazarak konuşanlar" derken o "sonral...