1 Aralık 2024 Pazar

8.Yıl🪦🌄⚘️

Bugün bir türlü yazmak için geçemedim şu telefonun başına. Telefondan yazmak daha kolay oluyor. Klavye ile aram kötü. Bugün geceden değil de şimdi yazıyorum. Hep o geceye hitaben yazardım. 8 yıl geçmiş dile kolay. Babam. İçimden çektiğim ahlar. Acıyan kaslarım, başım, gözlerim, belim ve de boynum.. bu yıl da her yıl olduğu gibi hasta girdim yokluğuna. Artık anlıyorum bu psikolojik bir yoksunluk. Yokluğunun vermiş olduğu eksikliğin hasarı. Her yıl aynı zaman. Zaman ne kadar acımasız sen 61'inde kalmışken ben sana doğru yaş almaktayım. Bu yıl tam yaşının yarısındayım. Hala geçmiyor bu acı. Hani unutulurdu ölen. Hani zamanla hatırlanmazdı acısı. Bazen rüyamda görüyorum seni ölmemişsin kapıma geliyorsun. Gitmemiş, beni terketmemiş gibi, yaşıyorsun. Ağlıyorum. Beni neden kandırdınız, ben ne kadar acı çektim yasını tuttum diyorum. Ama bir yandan da nasıl mutluyum. O yokluk gitmiş o his sönmüş o acı yokmuş gibi. Bazen keşke ben görsem tek yaşadığını film gibi beraber feleğin çarkına çomak soksak diyorum. Hayali bile güzel geliyor. Sana anlatamadığım gibi kimseye de anlatamıyorum derdimi. Ama nasihatlerin kulağımda. Ve burada olmayışının 8. Yılında bile haklı çıkman ayrı bir hayranlık uyandırıyor. Lan işte benim babam! diyorum. Ailelerinin kıymetini bilemeyenleri görüyorum bazen çok üzülüyorum. Ama yine de annemle hâlâ anlaşamıyorum. Senden beri her şey daha acı, bu yıl Türkiye'ye gittim ilk defa ait olamadım biliyor musun evime, odama, hiçbir şey benim değildi. Neden geldin bile dendi. Görsen kemiklerin sızlar valla hallerini. Güvendiğimiz dağlara karlar yağdı. Akrabalar konusunda uyardığın her şey sanki yıllar önce ön gösterimini senin uyarmalarınla görmüşüm gibi filmin kalanını izlediğimde pek de şaşırmadım. Yazıklar olsun onlara! Yazacak isim verecek kadar umursamıyorum onları ama sen görüyorsan şikayetçiyim bil.
Kışın çocukken hepimizi dışarı atmıştın çok gürültü yapıyoruz diye abimgille bizi. Sanki en güzel kışımız o kapıda yine de dışarı atılsak bile beraber olmamızın vermiş olduğu bir mutluluk ve kapının bir kaç dakika sonra yine açılacağını bilmek huzuruydu. Son huzur gibi. Sonrası ayrılık, büyüyen büyüklerin ayrılışı... biz hep yalnızdık kışın bana mont alacaktın beraber dükkan dükkan gezdik hiçbir şey beğenmemiştim. Bir daha benle hiçbir yere alışveriş için gitmedin. Aldığım mont kalın değildi çok kızmış donarsın onunla demiştin de yine de kırmadan almıştın. Annem  beğenmemişti sonra yine gidip değiştirmiştim. Ama yine de inceydi. Şimdilerde hep aklıma geliyor. O mont nasıl da güzel adammışsın hevesimi kırmamışsın. Polat gibi gezmiştim o kış. Şimdi üşüyorum asıl o zamanlar üşümüyordum valla. Gençlik işe. :) sonra senden ne istedimse almadın git kendin al dedin. Kıymetini bilemiyor insan. Yaşanan zamanın. Keşke sana teşekkür edebilseydim yine de her şey için. Senin her zaman teşekkür ettiğin gibi. Senden sonra boğazım düğümlü. Yaşayamadıklarına hâlâ iç çekiyorum. Halamla konuştum dün o da hep seni anlatıyor. Bunalmış iyice Kıbrıs'a gidelim diyor. Insan kendinden ve kendi toprağından da bunalıyor. Yaptığımız hiçbir iyiliği karşılık bekleyerek yapmasak da iyilik yaptıklarımız o alma verme dengesini on misli kötülük ve ahlaksızlıkla kapatıyor. O yüzdendir insan kendine küsüyor kaçacak bir liman arıyor. Söz ben kendimi bi toplayım Allah ömür verirse onu Kıbrıs'a götürecem. Biraz mesafe iyi gelir insana. Ölüm kadar büyük bir mesafe değil ama.
Ağlaya ağlaya yazdım yine, sana kırgınım ve geçmiyor kırgınlığım. Herkese bu ara haddinden fazla kızgınım. Ama sen başımın tacı en yetim sızım. Eksik yanım can babamsın. Keşke ...
Iki ay önce mezarında sana Mahsuni açıp dinletmiştim. Özlemişsindir. Işte gidiyorum çeşmi siyahım... mezarında toprağın bitmiş güzelce taptaze köstebeklerin çıkardığı topraklardan mezarına dökmüştük Bekir'le. Mezarını temizleyip sonra seni orada bırakıp gitmiştik. Sen tüm geçmişinle ailenle oradayken ben 5000 km uzaklıkta senleyim. Kimseler ölmesin diye dua ediyorum. Yanına gömmesinler diye. Senin bir yanın da benim sol yanım gibi hep boş kalsın. Oğulların, kızın hepsi bu yıl bir ayrı dertler. 2024 yılında Allah onlara da akıl ihsan ve ikram etsin ne deyim. Kalanını da bana versin. Onlar zira kullanmayıp heba ederler. Babam evimiz, evimiz var ya ... yazacam onları da sana bu kadar hüzün bu kez bana yeter. Sen yeniliği gelişimi seversin. Her şey güzel olacak. Inşallah vesselam. Az önce hocam aradı. Halimi hatrımı sordu. Bi söz paylaşmıştım çok beğenmiş. Ona da göndermemi istedi : Bu anlayışlı olduğun son yıldı. Herkese bol şans. Güzel söz de mi? Anlayışımızın içine ettiler. Artık kimseye eyvallah etmek istemiyorum. Sen buraya güzelce bi küfür eklerdin şimdi de. Ağzımızı bozmayalım öteki tarafta de mi? :) Can babam. Bir gün çok güzel işler yapacam. Ama o gün belki bu gün değil. O gün geldiğinde inşallah daha çok güleceğiz. Seni çok seviyorum. Boğazım ağrımasa bi Türk kahvesi yapardım şimdi kendime senin yerine içerdim. Burada yaşayamadığın güzellikleri orda görmen dileği ile.  Mekanın cennet olsun. Allah senden razı olsun.  Amin!


01.12.24/21:38|fk

24 Kasım 2024 Pazar

Geçmişlerimize Rahmet🌷🪦📿

Soğuk bir Bişkek gecesinden yazıyorum 2016 yılında yine soğuk bir Bişkek gecesinde dedemin ölüm haberini almıştım. 91 yaşında çok malı olup yiyemeden gidenlerdendi. Çok çalışmış, kazanmıştı. Çok malı vardı ama fakir gibi gitti rahmetli. Zengin insanlar dünyada fakir gibi yaşarlar ama ahirette zengin gibi hesap görürler. Diye bir söz vardır. Bana hep ibret olan. Dedemin öldükten sonra mallarını paylaşa paylaşa bitiremedi çocukları, torunları... it köpek... dedem peki neden yiyemedi? Neden yoktu parası ama hep dilinde duası bembeyaz saçları ve utanan o yüz ifadesi ve de çocuk gibi masumiyeti, yaşlandıkça küçüldüğümüz gerçeği. Ebem iyi kadıdı ama sevmezdi bizi. Çocukken hatırlarım çürük elmaları, cevizleri verirdi bize. Iyice yaşlanınca o da yiyemedi, çürüyeni bile. Torun seçti, evlat seçti, ağzı bozuk bir kadın oldu hastalanınca kendini bile unuttu. Dilinde bir babam lafı çıkardı, körüne kurban olayım derdi. O zaman ne demek olduğunu anlamazdım. O kendini unutmuştu ama babası hep onunlaydı. Örgülerini, kulağından sarkan iki çeyrekli küpesiyle çok güzel bulurdum. Kıvırcık saçları, uzun boyuyla daha kendindeyken hiç gülmeyen ve de beni sevmeyen suçkayıcı ifadesiyle değilde her şeyi unutmuş haliyle bazen çok güzel gülerdi. Ben hep yanlarında olmanın karşılığını evlatlarından aldığım düşmalık bedeli ile ödedim. Mekanları cennet olsun. Herkes ne görüyorsa onu yaşatıyor onunla yaşıyor. Helali hoş olsun. Iki katlı bir evleri vardı üst katında tahtadan parkelerinin korkunç gıcırtısı aşağıya gitmesin korkusuyla tetikte yürürdük. Elma bahçesinde elma yerken yakalanırsak söve söve kovalardı ebem bizi. İş yaparken iyi ama otururken kötü olurdun. Şimdi düşünüyorum da değdi mi be! O eviniz evlatlarınız tarafından pay edilirken yerine kocaman bilmem kaç katlı daire dikilecekken siz de görüyor musunuz oralarda değmiş mi? Ebem köyde babam bekliyor, köye gidelim. der dururdu. Kanser edercesine iki lafından biri köydü. Mezarın bile şehirde Fatma Hanımcım. Rahat mısın yattığın yerde. Ne ev ne tarla, parça parça sattılar atı alan Eskişehir'i, Boztepe'yi, Armutlu'yu, Avrupa'yı geçti daha biz geçemedik... kimsenin canı sağ olmasın. Paraya, arsaya, tapuya, senete, evlada, eve, mala, tarlaya, toprağa, Allah'a tapar gibi tapınan materyalist ve de putperest akrabalarım. Çektiğiniz tesbih, kıldığınız namaz da kurtaramayacak gibi sizi...

Ebem ben Ilk buraya okumaya geldiğim zaman hastayken beni acayip duygulandıran bir laf etmişti. Gittiğin memleket uzak. O kadar uzağa gittin Atatürk'e yaraşır bir adam ol gel demişti. Ben çizgimden hiç şaşmadım ebecim. Ama senin evlatların bana okumuşda adam olamamış dedi. Ben de adam olamadım öyle milletin ipliğini pazara çıkarıyom işte yazarak. Hamahta sallanah mı biraz. Seninkiler uyuyor beni bekçi dikti cümlelerime. :)
Siz de anladınız mı mal da yalan mülkte yalan var biraz da sen oyalan, lafını. Oyalanıp gittiniz de. Değdi mi?  Hanım diye bir film izledim geçen gün. Varlıklı okumuş bir kadın. Nasıl hanımefendi. Bir kedisi var Hanım. Kadın öleceğini anlayınca kedisine bir kapı arıyor kimse de istemiyor kedisini. Insanlar bencil. Acımasız, merhametsiz. Kızı var kadını ne arıyor ne soruyor. Kadın kocasının hayali ile dertleşip ona anlatıyor halini. Azrail sevdiğinin suretinde alıyor canını. 11 gün sonra yalnız ölmüş olarak, kedisi de yanı başında bulunuyor evinde. Kızı koskoca konağı satıyor Hanım'ı da sokağa atıyor. Çok etkilendim bu filmden. Yaşın verdiği bir yorgunluk mu bilinmez hüngür hüngür ağladım. Belki de tanıdık duygularıma tercuman olmuştur o yúzdendir verdiği acı. Çalışıp çabalayıp emek verip okutup yaşayıp ölüyorüz. Yanımızda götürebildiğimiz ise ölmeden önce yaşadığımız göğüs kafesimizi patlatacak kadar dolu acı ve nankörlük çoğu zaman. Şanslıysak kimseye muhtaç olmadan mutlu ölüyoruz. Yine 2 metre kefen son sermayemiz oluyor. Onu da layık görürlerse. Öyle işte. Içim dolu. İçim hüzün. Dedemden çok ebemi söylemişim.
Bisikletten düştüğümde kanayan yara bere ıçindeki eklemlerimi alıp kırık olup olmadığını aklını kaybettiği halde müthiş bir soğuk kanlılıkla kontrol ederdi. Ebem iyi kadındı çok sevmesede bizi. Dedem güzel yüzlü bir adamdı. Allah tahsilatlarını affetsin. Dedemden bir hafta sonra babam ölecekti. Onun acısını tüm kemiklerimde yetim bir sızı ile yine bir Bişkek gecesinde hissedecektim. O da 61'indeydi. ...
Aynı yerde aynı acıyı hissetmekten öte her yıl yaşamak. Unutamamak. Unutmaktan korkmak. Herkesin acısı sevgisi kadar. İşte. Sen hangisine yanmayı tercih edersen. Hangisinin acısı daha baskın gelirse.? Acıya tutunursak  olmaz, insan acısına yaslanmamalı. Yoksa kafayı yedirir acı insana. Acınız taze ama umudunuz var olsun. Acı varsa yaşıyorsun demektir. Esen kalın acısı yüreğinde taş olanlar. Babasızlar. Gurbeti yaşayanlar...

25.11.24/01:00| kf

20 Ekim 2024 Pazar

helak'et!

Selamlar, saygılar, sevgiler, falan filan!
Çok aylar geçti yazmak için oturmayalı. Klavyede harflerin yerini unuttum sen düşün elime kalem alsam muhtemelen işim daha kolay olurdu. Ama kağıda yazdığımın tekrar yüzüne bakmam yıllar alıyor birde yazımı okuyamıyorum o var. O nasıl bir yazı mübarek alın yazısı gibi -çözemedim çözülmüyor Mihriban- çalıyor okumaya çalışırken beynimde.
Bu kadar girizgahtan sonra benden çok da şey bekleyin yani. Unutulmuş, hayra yorulmayan bir üslup ile başlayayım müsadenizle. Deniz kim lan? Hiç Deniz diye arkadaşım olmadı bu üzdü şimdi. Sanki üzülecek başka hiçbir şeyim yokmuş gibi. Üzülecek çok şey var aylar geçmiş nice felaketler yaşamışız milletcek. Yazılacak ve konuşulacak. Ama zaten herkes konuşuyor bir yerlere bir şeyler karalıyor icraat sıfır. Ders alan yok.
Ben çok okudum bir zamanlar. Meslek itibari ile çok insan tanıdım ama şunu o kadar iyi öğrendim ki bir insana tanımadığından zarar gelmiyor aşinayız buna hep bir yerlerden gözümüz ısırıyor yaşananları, kötüleri, kötülükleri, acıları ve hayvandan daha aciz insanları. Türkiye şeylerin ülkesi olmuş çok şeylerin... kötülüğü beş vakit yapanların, ibadeti şeytana adayanların, aklını kahpece kullanıp namertliği mertlik sayanların, aşırı acımasız, duygusuz, fikri olmadan yaşayan kötürüm olmuş insanların. Alışmış kudurmuştan betermiş. Kudurmuş itler gibi cahilce saldıran çirkef insanların, eşi görülmemiş iğrençlikle harlanmış ateş kuyusunda yaşayan adına insan denilen aslında müsfeddelerin ve de kopyalama ile klonlanmış gibi birbirinin aynısı olan hayat ve yüzlerin. Farklılık azaldıkça kötülük almış başını gitmiş. Görmezden gelince, okumayınca yazmayınca, duymadan dinlemeden geçince kıyısından, bize dokunmayan yılan bin yaşasınca yaşattığımız rezillikler ayağımıza dolanıyor. Yıkasan da çitilesen de koparıp atsan yaksan yıksan da kaçamıyorsun. İçine doğduğun kötülük seni bir yerden yakalıyor. Örümcek ağına yapışan sinekler gibi vızıldayıp ölüyoruz. Boşa geçen bir hayat boşa çırpınan kanatlar gibi sönüp kuruyup gidiyor. Yara kabuk bağyor iki güne bazen tüm koşullar bir yana değiştiğinde ama yarayı iğleşmeden kavlatmaya devam eden bir güruh yetişiyor. Varsayalım unuttuk kavlatmayı izi kalıyor da yine akıllanmıyoruz. Biz milletcek ders almıyoruz. Annem -kimi nalına vuruyor kimi mıhına- derdi. Biz de ata vuruyoruz olmadı ayağı kırıp ata sıkıyoruz en kolay işte. Çözüm odaklı değil para odaklı haram odaklı yalan odaklı işliyor düzen. Doymayan bir canavarın midesindeyiz bizi de yutmuş haberimiz yok. Ya karnını yarıp çıkacağız ya bok yolunda diğerleri kervanına katılacağız.
Çok yazdım kadın cinayetlerini, çocuk ölümlerini, toplumsal yozlaşmayı ama artık yazmak istemiyorum. Tepki bile göstermiyor kalbim. Sonucunda hiçbir şey olmayacağının bencilliği ve garip bir rahatlığı var içimde. Bende ne kalp kalmış ne mide tepki bile veremeyecek kadar aczetmişim. Ben ki kalbi patlayacak kadar öfke kusardım kuyruğuma basıldığında. Yılan olmuşum soğuk kanlı yaşıyorum içimde.
Neyse yine her neyse helak mı olacaz yok mu olacaz bir sayha mı kopacak ufuklardan valla, bu günden sonra o da sürpriz olmayacak. Felaket tellallığı yapmayacağım da Kuran da -akletmez misiniz?- diyor ya sık sık işte bekliyoruz akledemediğimizden sonumuzu sonsuzmuş gibi. Kimsecikler de anlatamadı bize yolsuzluk yapmanın, adam öldürmenin, harama el sürmenin, düşmüşe yardım etmemenin, hayvanlara zarar vermenin, yetim hakkı yemenin, para hırsına kapılmanın, aç gözlülük etmenin, mazlumu ezmenin, hırsızlığın, haksızlığın, riyakarlığın, din adı altında adalet uydurmanın, adilmiş gibi yapıp çalıp çırpmanın bu liste kabarık vesaire deyip günah olduğunu... Biz de o yüzden kötüyüz  değil mi.? Kötü hafif kaldı yav! Câniyiz.
Neyse artık yazarım buralar çok tekin malzeme çok ve -biz kötüyüz aynen!- Bırak anasını satayım biz kötü olalım siz iyi olun lan! Hastalıklı insan sürüsü. Insan demek istemiyorum da o kadar edebiyatçılık var bi kelime bulamadım bu sıfatları taşıyan şeylere. Bitki değiller, insan değiller, hayvan değiller de cansız da değiller can da bu bedende barınmaz kötülük canı da çürütür. Bunlar bi seyler... bulacam.
Hadi bana eyvallah helak olasıcalar, yok olup gidesiceler, ruhlarını berzah aleminde kaybedip kukla gibi yaşayasıcalar, uğursuzluğu kendinde olan inancı madde olan sürünesiceler maddelerde yanasıcalar.  Gecesi güzel olamayan diğer güzel insanlar siz de iyi olasıcalardan olun bugün. Esen kalın!

21.10.24/02:32 | fk

20 Mart 2024 Çarşamba

Akıldan fukara🪞

Mart Ayının sonlarına gelmişiz, günlerden Nevruz. Nevruz Türkün bayramıdır. Ve eski yazılarımda bu günün anlam ve önemini yazmışımdır bir zahmet merak ederseniz bakarsınız. Notunu düştükten sonra asıl karın ağrıma geliyorum.
Bahar ayını oldum olası severim tam ölünecek hava insan da ölecekse baharda ölsün derim. Negatif algılanmasın hemen ölüm her zaman bir başlangıcı müjdeler ölüler tekrar ölmez yaşayan ölür. Pozitiftir benim için hasılı bayadır.
Negatif hiç değilim. Negatif anlam içeren şeylere tahammül edemiyorum. Es geçiyorum görmezden geliyorum Ankaralı bir abimizin dediği gibi "görmezden geliyorum gelirken sana ne getireyim?" Ssdasassdda Neyse o kadar pozitifim yani. Kendimi de kandırmıyorum. Kendimle uyumsuzum sadece. Enercim yok:) beni de alsınlar sdaddad deyip laubaliliği yazımla aramdan kesip atıyorum.
Evet yorgun ve halsiz hissetmelerim son sürat devam ederken pisikolojik ve ruhani ağrılarm yok oluyor level atlatır gibi bu da geçecek biliyorum. Teslimiyet hali huzur veriyor gerçekten. Ama bazen gözlerimin dolması sebepsiz engel olunamaz bir hal alıyor. Ramazan ayının anlam ve önemi geçmişe olan özlem kaybettiklerimize ulaşamamak ve bulunduğumuz ortamın vermiş olduğu kapana kısılma hissi. Derinlerde boğulma, vurgun yeme de var tabi. Ama umut da hep var. Bir yerlerde hoppp! diyor. Ses istiyor, ses veriyorsun. Karman çorman yazardım kalemle yazmış olsaydım. O denli nizami ama kötü. Ben zıtlıklar ülkesinin taş kalpli delisi. Delirmenin eşiğindeydim delirdim o da oldu. Prenses olacak halimiz yok ya ancak delisi oluruz belki de bazen görürsen, görebilirsen velîsi.
Kaslarımda birikmiş bir yorgunluk var. Kalbim kreçlenmiş. Bazen ufak heyecanlara kapılırken onu da bırakıp heyecanı sollamış. Ben demeyi bırakmak lazım artık benlik kibirli, paslı, ateşli, dili çatal. Sisli, karanlık ama umutsuz bir soğuk geçti burdan. Sıcak, boğucu, yakıcı, lanet umutlar batakhanesine döndü her yan. Herkes gevşerken, yay gibi yabana atılmaya hazır ok oldum evvel. Düştüğüm yer yokluk denizi, kur kurabilirsen yurdunu, bul bulabilirsen bir kaya parçası. Eritilmiş demiri bulacaklar daha. Bir kuş gagasında bir zeytin dalı ile gelirken her şeye nazireler döken ben görevinden sorumluluğundan kaçmakta en önde. Sıratı müstakim olmak benim neyime. Ben demeyi unutmak için ne yapmalı? Biliyorsun onu da katnem karı!
Gün doğmadan zihnimi susturmazsam erken kalkan da yol alamayacak sanırım. Bu hangi eşik bilmiyorum. Aslında çok şeyi aptala malum olur gibi de biliyorum. Ama bilmezden gelmek de bazen serin tutuyor. Serinlik iyidir sıcaktan. Soğuktan. Bahar gibi...
Mis gibi bir kafa, çiçek gibi bir zihin, acıları es geçip her geçen yılıma derin bir nefes ile önce öff sonra ohh çekmişim.  Geçecek biliyorum kalbimdeki miskin ben, bana rahat ol, geçiyor diyor. O yüzden rahatım huzurum yerinde hep. Ama bazen huzur sadece bir kitapta sokak adı olarak kalıyor. Vefa'nın bir semt adı olduğu gibi.
Çok uzun ettim yine kaçırdığım keçilerimi koyunlarla değiştirip saymayı deneyecem bir kaç saat, belki kurbana, iki bayram arası uyku olmaz mı yoksa. Din afyondur. Afyonlulara selam olsun. Ama sevdiğimiz birkaç yol göstericimiz de olmasın mı babasının uğruna göz yaşı döktüğü, kardeş kurbanı olanlar ile bir yeşil gözlünün uğruna çekmediği çile kalmayanlar gibi. Ne marangozuz ne de şair maksat anlatmaksa içte olanı ikisi de yapar, farklı yöntem ile sanatını. Şairlik yakışmaz der ama kötü bir şey değil ki ezberbozsun. Zamana göre bakmadığımızdan körüz ya zaten. Her şey zamanında güzel ve anlamlı dilerim her zaman doğru yerde doğru zamanda oluruz cümleten.
Sabahın seherini selamlayıp esenlikler diliyorum deliresiceler. :)

21.03.24/07:27 |fk

1 Mart 2024 Cuma

umutlu🪁

Bir mucize olsa, sihirli bir el tüm ümitsizliğimin üzerinde dursa. Tek tek alıp söküp atsa içimden. Bir kaç yıl sonrası hakkında bir tüyo verse. Çabaladığımıza değiyor mu görsek. Değmiyorsa değdirsek. Uğraşak didinsek ne iyi olurdu değil mi? Umutla uykuya dalışlarım yorgun bir zihin ile kapı gıcırtısına benzeyen paslanmış eklemlerim 30'lu yaşlara takıldın diyen bir düzen içindeyim. Halbuki ne çok merak ederdim bu yaşları. Umutsuz bir kayboluşa teslim ederken benliğimi yeni bir ses yeni nefes diyecek halde hiç değilim. Eskilerle yetiniyorum. Eskiler eskimedikçe benimleler.
Bir ümitsizlik kuyusuna hapsoldum yine fark ise kuyuya kimsenin ip sarkıtmasına gerek yok gözlerimi açsam çıkacağım derinlerde. Yükseklik ya da derinlik korkum yok. Ben gördüğümden neden korkayım. Görünmeyen ürkütmez mi zaten. Göremediğim bir gelecekten ödüm kopuyor. Geçmişimden şikayetçiyim. O da dava açtı bana. Yazıklar olsun bana. Heba edilmiş bir geleceğin heva hevesi de yok içimde. Heves de ümitle sanki eş anlamlı. Bu yaşlarda duymayı en arzulamadığım kelime de eş anasını satayım. Yaşın geldi, nereye geldi abi? Neredeydi? Eşler ve eş anlamlılar eş akıllılar eş güdümlüler falan var ya canı cehenneme!
Kurumuş otların arasındayım bu kez, ama bu kez çok farklı. Dibi buz, kar ve donmuş toprak üstünde kurumuş otlar. Güneşin nazik bir dokunuşu cemrenin toprağa düşüşü... hava su mu bunlar güzel şeyler. Başlamak ve başlangıç. Yarım kalmaktan umutlu. Seneyi devriyesinde çaresizliğimin yokluk acısı çekiyorum. Bir eksiklik var. Tuzu eksik hayatın. Paylaşmayı seviyorum. Ama yalnızlık paylaşılmamalı. Bazen zaten kalabalıkken de yalnızlık sisi içinde ebediyete yürümüyor muyuz? Aylar geçti yeteneklerimden sıyrıldım bir inziva halindeyim. Tesellim muhtaç değilim. Bazen sevmiyorum ama bazen işte garibim. Garibanım. Kimsenin tek kelimesine muhtaç olmayacak kadar kibirli olabiliyorum. Egom bazen tavan yapıyor. Havan kime lan! diyorum. Ben benliğime fazla kaptırdığım beni kurtaramıyorum avuçlarımdan kayıp gidiyor. Bir girdap bir kara delik kendi içimde bir memleket.
Yıldızları göremiyorum malum havalar yüzünden. Oysa ki umudumu besleyen bir sistem havuzundaydım. Karanlık çökmeden gelmeyen o güzellik sabrımı beslerdi. Bir yıldız kaysa umutla çırpınan kalbim dileğini aceleye getirdi hep ne hikmetse. Bizim sıkıntımız zaten bu aceleden bu acelecilikten hep. Valla! Sindire sindire yaşasana. O hak senin sen gördün o yıldızı güzelce dilesene akıl fukarası. Olmuyor işte. Olsa ne güzel olur. Olmasa da olsa. Olmasa da olur mu? Bu olmaz. Olsun. Olmalı oldurmalı tez elden. Kaitanın buyruğu. Gitmesin kellen. Asmak kesmek yok oyunda. Yorgunluğun dilinde değil. Kalbimiz kırgın, aklımız bulanmış, gözler yorgun, fasulyeden sebeplerle ömrümüz tükenmiş. Var mısınız zamanında yediğiniz hurmaları sadaka olarak vermeye fırına verdiğiniz mercimekleri tavuklara dökmeye, kaşığımıza gelmedi diye koymadığımız aşa hayıflanmaya. Hadi yine yeni, yeni baştan, yeniden, yenildiklerimizi yenilgilerimizi unutarak, yenik düştüğümüz hayattan galip çıkmaya. Yeneceğiz biz de bir şeyleri en azından! Inadımızı, nefsimizi, düşmanımızı, büyük şehirleri şaka şaka! Yenik düşmemek için çabalamaktan başka çaremiz yok. Nasıl ki yılanın zehri aynı zamanda panzehir ise çivi çiviyi söker öldürmeyen acı da güçlendirir o kadar.

Aynı göğün altındayız bir yan yıldızları göremezken bir yanda yıldızlar yol gösterir. Zamanın akması gerekir dönmezse dünya, kalırsa sabit olmaz değil mi değişmek zorundayız koca çınar ağacı fırtınaya göğüs gere gere büyümüş. Yükselmek istiyorsan düşmeye mahkumsun.

Sefil acıları bir kenara bırakıp kalkalım hep birlikte. Asya'nın eksilerin altındaki havasında umudu arayanlar. Asya bağrımız, bedenimiz, hafızamız. Her şey umut olsun. Umutla kalın gönlünde çiçek açanlar.

01.03.24 |20:13| fk

hevessizleştirildik🍂

Tam 00:00'ı gösteriyorken saat, dilime dolanmış son bir kaç yılımı özetleyen bir şarkı. "Sabır öylece kaldı da sabredeni söyle kim ...