20 Mart 2024 Çarşamba

Akıldan fukara🪞

Mart Ayının sonlarına gelmişiz, günlerden Nevruz. Nevruz Türkün bayramıdır. Ve eski yazılarımda bu günün anlam ve önemini yazmışımdır bir zahmet merak ederseniz bakarsınız. Notunu düştükten sonra asıl karın ağrıma geliyorum.
Bahar ayını oldum olası severim tam ölünecek hava insan da ölecekse baharda ölsün derim. Negatif algılanmasın hemen ölüm her zaman bir başlangıcı müjdeler ölüler tekrar ölmez yaşayan ölür. Pozitiftir benim için hasılı bayadır.
Negatif hiç değilim. Negatif anlam içeren şeylere tahammül edemiyorum. Es geçiyorum görmezden geliyorum Ankaralı bir abimizin dediği gibi "görmezden geliyorum gelirken sana ne getireyim?" Ssdasassdda Neyse o kadar pozitifim yani. Kendimi de kandırmıyorum. Kendimle uyumsuzum sadece. Enercim yok:) beni de alsınlar sdaddad deyip laubaliliği yazımla aramdan kesip atıyorum.
Evet yorgun ve halsiz hissetmelerim son sürat devam ederken pisikolojik ve ruhani ağrılarm yok oluyor level atlatır gibi bu da geçecek biliyorum. Teslimiyet hali huzur veriyor gerçekten. Ama bazen gözlerimin dolması sebepsiz engel olunamaz bir hal alıyor. Ramazan ayının anlam ve önemi geçmişe olan özlem kaybettiklerimize ulaşamamak ve bulunduğumuz ortamın vermiş olduğu kapana kısılma hissi. Derinlerde boğulma, vurgun yeme de var tabi. Ama umut da hep var. Bir yerlerde hoppp! diyor. Ses istiyor, ses veriyorsun. Karman çorman yazardım kalemle yazmış olsaydım. O denli nizami ama kötü. Ben zıtlıklar ülkesinin taş kalpli delisi. Delirmenin eşiğindeydim delirdim o da oldu. Prenses olacak halimiz yok ya ancak delisi oluruz belki de bazen görürsen, görebilirsen velîsi.
Kaslarımda birikmiş bir yorgunluk var. Kalbim kreçlenmiş. Bazen ufak heyecanlara kapılırken onu da bırakıp heyecanı sollamış. Ben demeyi bırakmak lazım artık benlik kibirli, paslı, ateşli, dili çatal. Sisli, karanlık ama umutsuz bir soğuk geçti burdan. Sıcak, boğucu, yakıcı, lanet umutlar batakhanesine döndü her yan. Herkes gevşerken, yay gibi yabana atılmaya hazır ok oldum evvel. Düştüğüm yer yokluk denizi, kur kurabilirsen yurdunu, bul bulabilirsen bir kaya parçası. Eritilmiş demiri bulacaklar daha. Bir kuş gagasında bir zeytin dalı ile gelirken her şeye nazireler döken ben görevinden sorumluluğundan kaçmakta en önde. Sıratı müstakim olmak benim neyime. Ben demeyi unutmak için ne yapmalı? Biliyorsun onu da katnem karı!
Gün doğmadan zihnimi susturmazsam erken kalkan da yol alamayacak sanırım. Bu hangi eşik bilmiyorum. Aslında çok şeyi aptala malum olur gibi de biliyorum. Ama bilmezden gelmek de bazen serin tutuyor. Serinlik iyidir sıcaktan. Soğuktan. Bahar gibi...
Mis gibi bir kafa, çiçek gibi bir zihin, acıları es geçip her geçen yılıma derin bir nefes ile önce öff sonra ohh çekmişim.  Geçecek biliyorum kalbimdeki miskin ben, bana rahat ol, geçiyor diyor. O yüzden rahatım huzurum yerinde hep. Ama bazen huzur sadece bir kitapta sokak adı olarak kalıyor. Vefa'nın bir semt adı olduğu gibi.
Çok uzun ettim yine kaçırdığım keçilerimi koyunlarla değiştirip saymayı deneyecem bir kaç saat, belki kurbana, iki bayram arası uyku olmaz mı yoksa. Din afyondur. Afyonlulara selam olsun. Ama sevdiğimiz birkaç yol göstericimiz de olmasın mı babasının uğruna göz yaşı döktüğü, kardeş kurbanı olanlar ile bir yeşil gözlünün uğruna çekmediği çile kalmayanlar gibi. Ne marangozuz ne de şair maksat anlatmaksa içte olanı ikisi de yapar, farklı yöntem ile sanatını. Şairlik yakışmaz der ama kötü bir şey değil ki ezberbozsun. Zamana göre bakmadığımızdan körüz ya zaten. Her şey zamanında güzel ve anlamlı dilerim her zaman doğru yerde doğru zamanda oluruz cümleten.
Sabahın seherini selamlayıp esenlikler diliyorum deliresiceler. :)

21.03.24/07:27 |fk

1 Mart 2024 Cuma

umutlu🪁

Bir mucize olsa, sihirli bir el tüm ümitsizliğimin üzerinde dursa. Tek tek alıp söküp atsa içimden. Bir kaç yıl sonrası hakkında bir tüyo verse. Çabaladığımıza değiyor mu görsek. Değmiyorsa değdirsek. Uğraşak didinsek ne iyi olurdu değil mi? Umutla uykuya dalışlarım yorgun bir zihin ile kapı gıcırtısına benzeyen paslanmış eklemlerim 30'lu yaşlara takıldın diyen bir düzen içindeyim. Halbuki ne çok merak ederdim bu yaşları. Umutsuz bir kayboluşa teslim ederken benliğimi yeni bir ses yeni nefes diyecek halde hiç değilim. Eskilerle yetiniyorum. Eskiler eskimedikçe benimleler.
Bir ümitsizlik kuyusuna hapsoldum yine fark ise kuyuya kimsenin ip sarkıtmasına gerek yok gözlerimi açsam çıkacağım derinlerde. Yükseklik ya da derinlik korkum yok. Ben gördüğümden neden korkayım. Görünmeyen ürkütmez mi zaten. Göremediğim bir gelecekten ödüm kopuyor. Geçmişimden şikayetçiyim. O da dava açtı bana. Yazıklar olsun bana. Heba edilmiş bir geleceğin heva hevesi de yok içimde. Heves de ümitle sanki eş anlamlı. Bu yaşlarda duymayı en arzulamadığım kelime de eş anasını satayım. Yaşın geldi, nereye geldi abi? Neredeydi? Eşler ve eş anlamlılar eş akıllılar eş güdümlüler falan var ya canı cehenneme!
Kurumuş otların arasındayım bu kez, ama bu kez çok farklı. Dibi buz, kar ve donmuş toprak üstünde kurumuş otlar. Güneşin nazik bir dokunuşu cemrenin toprağa düşüşü... hava su mu bunlar güzel şeyler. Başlamak ve başlangıç. Yarım kalmaktan umutlu. Seneyi devriyesinde çaresizliğimin yokluk acısı çekiyorum. Bir eksiklik var. Tuzu eksik hayatın. Paylaşmayı seviyorum. Ama yalnızlık paylaşılmamalı. Bazen zaten kalabalıkken de yalnızlık sisi içinde ebediyete yürümüyor muyuz? Aylar geçti yeteneklerimden sıyrıldım bir inziva halindeyim. Tesellim muhtaç değilim. Bazen sevmiyorum ama bazen işte garibim. Garibanım. Kimsenin tek kelimesine muhtaç olmayacak kadar kibirli olabiliyorum. Egom bazen tavan yapıyor. Havan kime lan! diyorum. Ben benliğime fazla kaptırdığım beni kurtaramıyorum avuçlarımdan kayıp gidiyor. Bir girdap bir kara delik kendi içimde bir memleket.
Yıldızları göremiyorum malum havalar yüzünden. Oysa ki umudumu besleyen bir sistem havuzundaydım. Karanlık çökmeden gelmeyen o güzellik sabrımı beslerdi. Bir yıldız kaysa umutla çırpınan kalbim dileğini aceleye getirdi hep ne hikmetse. Bizim sıkıntımız zaten bu aceleden bu acelecilikten hep. Valla! Sindire sindire yaşasana. O hak senin sen gördün o yıldızı güzelce dilesene akıl fukarası. Olmuyor işte. Olsa ne güzel olur. Olmasa da olsa. Olmasa da olur mu? Bu olmaz. Olsun. Olmalı oldurmalı tez elden. Kaitanın buyruğu. Gitmesin kellen. Asmak kesmek yok oyunda. Yorgunluğun dilinde değil. Kalbimiz kırgın, aklımız bulanmış, gözler yorgun, fasulyeden sebeplerle ömrümüz tükenmiş. Var mısınız zamanında yediğiniz hurmaları sadaka olarak vermeye fırına verdiğiniz mercimekleri tavuklara dökmeye, kaşığımıza gelmedi diye koymadığımız aşa hayıflanmaya. Hadi yine yeni, yeni baştan, yeniden, yenildiklerimizi yenilgilerimizi unutarak, yenik düştüğümüz hayattan galip çıkmaya. Yeneceğiz biz de bir şeyleri en azından! Inadımızı, nefsimizi, düşmanımızı, büyük şehirleri şaka şaka! Yenik düşmemek için çabalamaktan başka çaremiz yok. Nasıl ki yılanın zehri aynı zamanda panzehir ise çivi çiviyi söker öldürmeyen acı da güçlendirir o kadar.

Aynı göğün altındayız bir yan yıldızları göremezken bir yanda yıldızlar yol gösterir. Zamanın akması gerekir dönmezse dünya, kalırsa sabit olmaz değil mi değişmek zorundayız koca çınar ağacı fırtınaya göğüs gere gere büyümüş. Yükselmek istiyorsan düşmeye mahkumsun.

Sefil acıları bir kenara bırakıp kalkalım hep birlikte. Asya'nın eksilerin altındaki havasında umudu arayanlar. Asya bağrımız, bedenimiz, hafızamız. Her şey umut olsun. Umutla kalın gönlünde çiçek açanlar.

01.03.24 |20:13| fk

hevessizleştirildik🍂

Tam 00:00'ı gösteriyorken saat, dilime dolanmış son bir kaç yılımı özetleyen bir şarkı. "Sabır öylece kaldı da sabredeni söyle kim ...