Bişkek'in sepserin bir Ekim gecesinden selam olsun sizlere. Sizler kimsiniz bilmiyorum keşke bilip dertleşebilsem. Yargısız yazdıklarımı okuyor musunuz? Merak ediyorsunuzdur aylardır nerede kayıplarda yine diye. Yazamamanın sancısını yaşıyorum. Bazı şeyler geçen yıldan daha hallice sanki. O zamanki yerde hiç değilim. Ama daha büyüdüm sanki. Eksik ettiğim duaların bedelini ödüyorum. Muhteşem bir hiçlik duygusu içerisinde hiçbir yere ve hiç bir şeye bağlı olmayışı en içten dileklerimle kutluyorum. Başkaları gibi olamayışımın sancısı, sızısı, ağrısı hep benliğimde. Ne istediğimi bilmiyorum. Bi gitmek var ama nereye onun da cevabı e şıkkında gizli. Hiçbiri ya da hepsi.
Ben yalnızlığıma o kadar alışmışım ki yalnızlığım paylaşılmak zorunda kaldığında sanki özgürlüğümü kaybettim. Daha hasta bir ruh halinde daha duyarlı olmaya çalışan deli sanrıları çekmeye meylettim. Sorumluluk ağır bir yükmüş, insan eti yerine göre ağırmış onu da çözümlemenin eşiğindeyim. Peki nasıl mıyım? Çok kötüyüm. Okuyamıyorum, yazamıyorum, düşünemiyorum. Yalnızca işimi yapıyorum. 21. Yy. Robotları kervanında ayakları prangalı ama kendi üstünde durmayı başarmış, ucu ucuna yaşıyorum. Ama başkasına lüks belkide. Yalnızlık ve her şeyin sende mevcut bulunması. Peki ne mi istiyorum bütün bunlar varken daha? Belâmı mı selâmı mı? Okunur elbet yazılanı yaşarken.
Bazen kelimesini çok severdim önceleri. Yazamayışımın verdiği unutkanlık ile yazım hatalarım artık yazmamı da istemiyor ben de mi konuşayım yazmak yerine? Bazen diyordum. Bazenler gitti sanki. Ortasını sevmiyorum hiçbir şeyin ya hep ya hiç. Bazen ne lan, bazen ne oğlum diyesim geliyor bu kelimeyi duyunca. Alnımın ortasında keskin bir ağrı ile bazene de savaş açtım göründüğü üzre. Unuttuğum duygularım, anılarım, düşüncelerim var. Montumun cebinde unuttuğum ellilik dolabın kenarına sıkışmış bir vesikalık buz dolabında alınalı aylar geçmiş ama çürümemiş yine de asla yenilmemesi gereken sebze. Bir yerlerde almayı unuttuğum borçları birilerinin, aramayı unuttuğum insanlar, daha bir saat önce selam verdiğim belki insanlar, isimler, adresler, numaralar.... müthiş bir yok oluş evresindeyim. Ya yok olacağım ya olacağım. Ikisi de elimde ama bacaklarım kötürüm, amâyım, sağır olmuşum hayata dilim lâl, çolak bir kol ve ben tutunamıyorum yine. Çok üzüleceğim biliyorum. Ama karamsar bir ruh halinden dünyada ne olursa olsun kurtulamıyorum. Bi kün fe yekûn işimi halledecek gibi. Ama adımız şaman işimiz haram. Yoruldum. Yıllar bir biri ardına geçip gidiyor. Günler haftalar harcanmış üç kuruşa. Ne kadar versen de alamıyorsun satılanı. Ruhlar susmuş. Asya da soğuk bir sonbahar gecesi. Balballar bile üşüyor. Ben kafayı üşütmüşüm çok mu? Gülüyorum, yürüyorum, konuşuyorum ama sanki yokum. Ebedi bir kayboluş öyküsü bu değerli okurlarım. Sonu yazılmamış başlangıcı yok. Kahramanı çok.
Şimdi aklıma ne geldi, Bireysel olarak insan yaşı ilerledikçe takım olmaktan uzaklaşıyor. Daha erken yaşlarda birlikten kuvvet doğar derken birlikten boğulur olduk. Daha bir yalnız daha bir çaresiziz sanki. Tek kahraman biz olmalıyız bencillik duygusu bu yüzyılın zehri sanırım. Zehrimizi canlı tutan bir dönemin büyüsü altındayız. Yalnızken daha özgürüz. Sorumluluk sana ait. Sen yalnızsın ve daha önceden ya büyük kazanmışsın ya da çok büyük kaybetmişsin. Iki durumda da sonuç aynı görünüyor yöntem farklı olsa da. Çabalayalım bakalım. Belki bizi denizden daha çok boğacak kara görünür. Esen kalın!
02:56/22.10.23|fk
Bazen kelimesini çok severdim önceleri. Yazamayışımın verdiği unutkanlık ile yazım hatalarım artık yazmamı da istemiyor ben de mi konuşayım yazmak yerine? Bazen diyordum. Bazenler gitti sanki. Ortasını sevmiyorum hiçbir şeyin ya hep ya hiç. Bazen ne lan, bazen ne oğlum diyesim geliyor bu kelimeyi duyunca. Alnımın ortasında keskin bir ağrı ile bazene de savaş açtım göründüğü üzre. Unuttuğum duygularım, anılarım, düşüncelerim var. Montumun cebinde unuttuğum ellilik dolabın kenarına sıkışmış bir vesikalık buz dolabında alınalı aylar geçmiş ama çürümemiş yine de asla yenilmemesi gereken sebze. Bir yerlerde almayı unuttuğum borçları birilerinin, aramayı unuttuğum insanlar, daha bir saat önce selam verdiğim belki insanlar, isimler, adresler, numaralar.... müthiş bir yok oluş evresindeyim. Ya yok olacağım ya olacağım. Ikisi de elimde ama bacaklarım kötürüm, amâyım, sağır olmuşum hayata dilim lâl, çolak bir kol ve ben tutunamıyorum yine. Çok üzüleceğim biliyorum. Ama karamsar bir ruh halinden dünyada ne olursa olsun kurtulamıyorum. Bi kün fe yekûn işimi halledecek gibi. Ama adımız şaman işimiz haram. Yoruldum. Yıllar bir biri ardına geçip gidiyor. Günler haftalar harcanmış üç kuruşa. Ne kadar versen de alamıyorsun satılanı. Ruhlar susmuş. Asya da soğuk bir sonbahar gecesi. Balballar bile üşüyor. Ben kafayı üşütmüşüm çok mu? Gülüyorum, yürüyorum, konuşuyorum ama sanki yokum. Ebedi bir kayboluş öyküsü bu değerli okurlarım. Sonu yazılmamış başlangıcı yok. Kahramanı çok.
Şimdi aklıma ne geldi, Bireysel olarak insan yaşı ilerledikçe takım olmaktan uzaklaşıyor. Daha erken yaşlarda birlikten kuvvet doğar derken birlikten boğulur olduk. Daha bir yalnız daha bir çaresiziz sanki. Tek kahraman biz olmalıyız bencillik duygusu bu yüzyılın zehri sanırım. Zehrimizi canlı tutan bir dönemin büyüsü altındayız. Yalnızken daha özgürüz. Sorumluluk sana ait. Sen yalnızsın ve daha önceden ya büyük kazanmışsın ya da çok büyük kaybetmişsin. Iki durumda da sonuç aynı görünüyor yöntem farklı olsa da. Çabalayalım bakalım. Belki bizi denizden daha çok boğacak kara görünür. Esen kalın!
02:56/22.10.23|fk